Hudutsuz Bir Düş: Simulakra

Hugo Ödülü sahibi Philip K. Dick, gerek eserleri gerekse de kısacık sürmüş özel yaşamı ile dikkat çekmiş önemli bir bilimkurgu yazarı. İntihara meyilli melankolik kişilik yapısı tüm eserlerinin üzerinde bir gölge gibi gezinirken, ondan ilham almış bilimkurgu çevresini de etkilemeyi sürdürüyor. 54 yıllık yaşamına 44 roman ve 121 hikâye sığdıran PKD, plakçı dükkânı işletmesinin yanı sıra radyo için klasik müzik programları yaparken yazarlık yetisini beslemeyi ihmal etmemiş. Onun yarattığı eserler sadece edebiyat dünyası için değil, hem sahne sanatları hem de sinema dünyası için de çığır açan gelişmelere sebep olmuştur. PKD uyarlamaları usta yönetmen ve oyuncuların da katkısı ile birer birer kült filmlere dönüşürken çizgi roman dünyası da bu rüzgârdan etkilenmiştir.

Onu diğer bilimkurgu ustalarından ayıran en önemli özeliğine yakından bakacak olursak, aklımıza gelecek ilk kavram “melankoli“dir. Sonrasında akıl karışıklığı, uyuşturucuyla kauçuğa dönüşmüş beyinler, psikotik ilaçların harap ettiği gerçeklik algısı, otoriter hükümetler, fantastik dünyalar ve sanal gerçekler… Onu ve onun eserlerini ifade etmekte başvurduğumuz tüm bu anahtar kavramlar, bizi PKD evrenine doğru soluksuz bir yolculuğa çıkarıyor.

philip k dick

6:45 Yayınları’nın Bilimkurgu Dizisinden çıkan Simulakra’nın çevirisini ise M. Kamil Utku sırtılıyor. “Simulakra” kelimesini, doğadaki herhangi bir cansız varlığın bilinen bir canlının biçimini alması ya da onu anımsatması olarak ifade edebiliriz. Örneğin, gökyüzündeki bulutların Atatürk portresini oluşturması ya da bir ağaç gölgesinin tanınmış bir yüze benzemesi gibi. Öte yandan bu kelime felsefe alanında daha geniş tanımlarla karşımıza çıkıyor. Jean Baudrillard Simulakra’yı şöyle tarif ediyor: Orijinali, gerçeği, ilk örneği olmayan; kendisi zaten kopya olan bir şeyin kopyasını anlatan bir terim.

280 sayfalık roman, okuyucu için çeşitli zorluklar barındırıyor. En başta Simulakra kavramının nerede ve nasıl karşımıza çıkacağının yarattığı bilinmezliğin etkisine düşüyoruz. Kapak tasarımının anlaşılmazlığı ve romanın içeriğine dair herhangi bir önsöze ya da bilgiye rastlamayışımız da önyargıları besliyor. Bu bilinmezlikle başlayan okuma yolculuğuna, PKD’nin olay örgüsü de eklendiğinde romanı yarılamak için büyük çaba göstermeniz gerekebiliyor. PKD, pek çok röportajında Simulakra’sının karmaşık olay örgüsünden övgüyle bahsetmiş ve hayalindeki romanı yazmanın gururunu anlatmış. Kitaba bu yönden baktığımızda yaşanacak zorluğun ustalıkla kurgulanmış olduğu fikriyle karşılaşıyoruz.

Eğer Amerikan kültürüne ve diline yabancıysanız romanın ilk yarısı için sabırlı olmanız gerekiyor. Çok sayıda kişi, mekân ve terim isimleri sizi kıstırırken hikâyeden kopmamak için özel bir çaba harcamalısınız. Bu zorlu ve çetin yolu aşanları ise o engin PKD rüyası karşılıyor. ABD ve Sovyetler Birliği arasında yaşanmış olan soğuk savaşın neden olduğu gergin ruh hâli satır arlarında diğer eserlerinde de olduğu gibi karşımıza çıkmaya devam ediyor. Simulakra’yı okurken onu kendi döneminde değerlendirmeye kalksak, “Deliliğin dağlarında bir başına gezen adamın garip kitabı,” nitelemesine sarılabiliriz. Bugün bile bilimkurgu dünyasına ait öngörüler arasında “Afrikalı Müslümanların Ay’da koloni kurmaları,” fikri garip karşılanırken, PKD bu satırları 1963 yılında büyük bir özgüvenle yazmış.

PKD, hayli sancılı geçen hayatında ruh sağlığını korumak için birçok yola başvurmuştur. Bunların en başında da ilaç desteği gelmektedir. Diğer eserlerinde olduğu gibi Simulakra’da da bu durumun yansımaları ile karşılaşıyoruz.  Psikiyatristlerin birer şarlatan olduğunu ve tüm dünyanın birkaç ilaç karteli tarafından yönetilmek istenmesine dair yapılan atıflarla süslenen satırlar, en sonunda ilaçsız terapilerin yasaklanmasına kadar gidiyor. Bu bağlamda Dr. Egon Superb, Viyana ekolü psikiyatristlerin sonuncusu, ilaç tedavisine teslim olmuş yeni baskıcı akıma karşı direnmektedir. Dr. Egon Superb’in mücadelesi içerisine yedirilen hikâyede, Von Les-Singer adı verilen cihazla zamanda yolculuk yapıp geleceğe gitmek de mümkün. Hâl böyle olunca alternatif geleceklerle anaerkil bir yönetim anlayışına sahip Beyaz Saray etrafında darbeye kadar varan entrika dolu bir olaylar silsilesine şahit oluyoruz.

Yeni anaerkil yönetimin tuhaflıklarla dolu olduğu görülürken, roman boyunca dikkat çeken bir başka unsur ise televizyonların hayatlarımıza etkisi oluyor. Geçmiş yıllardan bugüne televizyonların ya da görsel medyanın kitleleri kontrol edebilmek için muazzam birer silaha dönüştüğünü de atlamamak gerek. Basın ve yayın organlarına ek olarak, reklam firmaları da boş durmuyor ve PKD onları kalabalığı sürüleştirmek ve nihayetinde kendi emellerine hizmet edecek biçimde şartlandırmak üzere çalışan birer baskı unsuru olarak gösteriyor.

Simulakra’da arabanızla ilerlerken camdan içeriye küçük böcekler şeklinde uçuşan reklam cihazları girerken, Richard Kongorsian isimli karakterde olduğu gibi psikokinetik yeteneği olan ünlü bir piyanistle karşılaşabiliyoruz. Ampek F-a2 isimli canlı bir tür ile ses kayıtları yapılması, Simulakra şirketleri, Psikanalist karşıtı İlaç Lobileri, Ge’ler (Hükümetle ilgili çok gizli bilgilere erişim hakkı verilmiş seçkinler), Be’ler (Sıradan kimseler), Eyüp’ün Oğulları isimli dinin aşırı sağcı müritleri, Chupper’lar (Radyasyona maruz kalmış insan türü), Komün Binaları, Papoola (Mars’lı yaratık) ve vatandaşlık sınavı diyebileceğimiz katılması zorunlu sınavlar gibi ayrıntılara yakından baktığımızda anlatının inandırıcılığını arşa çıkardığını görebiliriz.

Tüm bunlara ek olarak yalnızlığı, güvensizliği, paranoyayı, gerçeği sorgulamayı ve rejim altında sıkışmış Mars’a gitmenin hayalini kuran insanları ise romanın temel psikolojik öğelerine katabiliriz. PKD bu depresif ruh hâlini yansıtan öğeleri işlerken mizah unsurlarını da sıklıkla kullanarak karakterlerinin hikâyelerini trajikomik hâle getirmeyi de ihmal etmemiş.

Sonuç olarak Simulakra’da PKD’nin hudutsuz hayal gücü, bilimkurgu ile birleşmiş ve ortaya eşine az rastlanır bir eser çıkmış. Özellikle PKD hayranlarının mutlaka ama mutlaka okuması gereken bu eser dilimize çevrildiği için çok şanslıyız.

Yazar: Varlık Ergen

sabaha karşı başlamış bir doğumun eseriyim_ cennet bahçelerinden düşenlerdenim bir de- parçalanmış benliklerimin gölgesinde bir bireymiş gibi yaşıyorum_ tuzlu suyun yakınlarında olmak şanslı kılıyor beni- #ModelEvren #Sinestezi #KaraDua varlikergen.com -yazar-okur-seslendirir-

İlginizi Çekebilir

battlestar galactica

Battlestar Galactica’nın Bilimkurguda Bıraktığı Derin İzler

Battlestar Galactica, kendi yarattığı robotlar tarafından soykırıma uğrayıp kaçak durumuna düşen bir grup insanın hikâyesi …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et