Hediye | Pınar Yücel (Kısa Öykü)

Simsiyah, boş, soğuk uzayda hiçliğin içi gibi görünüyordu her şey. Uyduların dinlediği uçsuz bucaksız uzay, hışırtılı sesiyle nefesi kadar yakın, bir o kadar da uzaktı rahat ofis koltuğunda oturan Necmettin’e. Takvim 1 Nisanı gösteriyordu. 1 yıl önce de burada aynı koltukta, aynı odada, aynı kahve bardağıyla aynı ekrana bakarken kutlamıştı doğum gününü Necmettin. Ailesinden, arkadaşlarından uzak, dünyanın en sessiz noktalarından birinde, uzay dinleme istasyonunda çalışmanın en kötü taraflarından biriydi, özel günleri hatırlamak Necmettin için. Özel günler, Şili’nin Atacama çölündeki bu ıssız üstte, vaktin ne kadar haber vermeksizin geçtiğini hatırlatır ve kaçtıkça kendisini daha da sıkıştıran yalnızlığı çalışma odasını doldurup ona hiç yer bırakmazdı. Necmettin gömüldüğü koltuğunda hareket etti, dalgın bakışlarla hayatının en güzel gençlik yıllarından ikisini geçirdiği odanın duvarlarını bir kez daha inceledi. Duvardaki sinir bozucu, yuvarlak saat 13:01’i gösteriyordu, doğduğu saati. Dolabının çekmecesinden bir kakaolu kek paketi ve yarısı yanmış yamuk bir mum çıkardı bıkkınlıkla. Kek paketini açtı, mumu yaktı, kekin üzerine yerleştirdi. Gözlerini kapattı, yeni yaşında o odadan çıkmayı, ailesiyle yaşadığı kavgaları geride bırakmayı ve eski hayatına kavuşmayı dileyerek mumu üfledi. Gülümsedi, gözlerini açmadı.

Necmettin, uzay dinleme istasyonunun ekranlarla çevrili küçük odasında elinde doğum günü pastası ve kendisine hediye olarak kurguladığı, kafasındaki hayalleriyle arkasına yaslandı. Mutlu düşüncelerin ortasında gezindiği anda hoparlörlerden gelen hışırtılar arttı. Panikle hayallerinden uyanan Necmettin kulaklıklarını taktı, aceleyle kayıt cihazlarını kontrol etti.

Heyecandan eli ayağı titremeye başlayan Necmettin, kalp atışlarını tüm damarlarında hissedebiliyordu. Yıllardır geleceğinden emin olmaksızın, umutsuzlukla beklediği an gelmişti. Hışırtıların arasından duyulan sesleri netleştirmek için frekansı ayarladı. Pür dikkat, uzayın karanlığından, iki farklı sesten gelen mekanik tınılı konuşmaları dinledi.

– Filtreyi taktın mı evlat?

-Evet baba. Filtre olmazsa varlığımızı hiç mi algılayamayacaklar gerçekten?

-Hayır algılayamazlar. Biliyorsun onlar bizden alt boyutta yaşıyorlar, o yüzden sadece ışık kurallarının geçerliği olduğu üç boyutlu sistem filtreni kullanmalısın.

-Biliyorum baba, bunu daha ilk kolonimi kurduğumda söylemiştin, ama o zaman onlarla iletişime geçeceğimiz seviyeye kadar ilerleyebileceklerini hiç düşünmemiştim.

-Üç karanlık enerji zamanından beri güneş sistemi üzerinde çalışıyorsun. Galaksinin en iyi genç bilimcilerindensin, kurduğun koloninin bu noktaya kadar ilerlemesi çok normal. İyi iş çıkardın evlat!

-Teşekkürler baba. Sen olmasan yapamazdım. İyi ki en başta besin, enerji, yaşam zincirini kurduk. Hem canlılar için iyi bir motivasyon oldu, hem de gönderdiğim virüs güncellemeleriyle kendilerini geliştirdiler. Zaman içinde, yaşam türleri azaldı ama kalanlar daha çok enerji kullanarak zeki yaşam formu geliştirdiler.

– Yine de canlılarına bilgiyi kullanmayı ve paylaşmayı öğretmek riskli bir davranıştı ufaklık.

– Ama ilerlemediklerinde birbirleriyle kavga ediyorlardı. Bak buldukları her yeni formülle nüfusları nasıl arttı.

– Haklısın bilgiyle beraber nüfusları ve yaşam süreleri de arttı.

Aslında aramızda kalsın, biraz zorlandım. Çünkü zekaları arttıkça daha agresif oldular. Hatta birkaç kez hepsi ölüyordu.

Ah evet, içgüdüsel tepkilerini tekrar ediyorlar. Hatta bir keresinde, o kadar çok kavga etmişlerdi ki onlara nükleer formülü verip kargaşayı bitirmiştin.

– İşe yaradı, birkaç karanlık mini zamanından beri kavga etmiyorlar. Ama bazen düşünüyorum da, kapasitesi kısıtlı bir türe, kendisini aşan bir güç vermek.. Hata mıydı, emin olamıyorum.

– Koloni kurmak zor iştir evlat, mutlaka bir yerde hata yaparsın. Mühim olan, içinde bulundukları fizik koşullarının hızında gelişmeleri ve yaşam dengesinin sürekli ve tutarlı olması.

– Haklısın baba. Elimden geleni yapıyorum. Güneş sisteminin zaman ve uzay büyüme hızına göre ilerliyorlar şimdilik, bir sonraki gezegene koloni kurmaya çalışıyorlar. Ama quark sisteminin nasıl çalıştığını anlarlarsa çok hızlı yayılabilirler.

– Merak etme, çözseler bile negatif enerjiyi kullanamazlar. Canlıların sadece ışık kuralları içinde yaşayabilir.

– Biliyorum, sadece endişeliyim. Yapay zeka geliştirdiler, robotlar ışık kurallarının ötesindeki yeni formüller keşfetmelerine yardım edebilirler.

– Endişelenme, bu milyarlarca olasılıktan sadece bir tanesi. Sadece dikkatli olman ve enerji, yaşam döngüsü kurallarına uyman gerekiyor.

– Elimden geleni yapacağım babacığım. Teşekkürler bu projeyi evde yapmama izin verdiğin için.

– Bir şey değil evlat. Neyse bundan sonraki aşamalara dikkat et. Biliyorsun annen uzak sistemlerde dahi olsa, etrafta gezinen proje kolonisi görmek istemiyor.

– Off ne olacak gezinseler? Zaten çok zayıflar, uzaya çıksalar bile radyasyondan ölüyorlar.

-Yine de sen şimdilik, kendi yıldız sistemlerinden çıkarma onları evlat, evde sorun olmasın.

-Peki, o zaman filtreyi kaldırmadan Necmettin’in doğum gününü kutlayayım.

– Necmettin hangisi?

– Dinleme üssündeki hayalperest olan. İki güneş yılı zamandır babasının onu arayıp, özür dilemesini bekliyor.

– Neden kavga etmişler?

-Babası parlak bir öğrenci olan Necmettin’in doktor olmasını istiyormuş, oysa fizik mühendisi olmuş. Hep çalışmak istediği uzay bilimleri alanında iş bulabileceğini kanıtlamak için de çölde daracık bir üstte yaşayıp, bizden bir haber gelmesini bekliyor.

-Ne kadar büyüleyici değil mi?

– Evet, birbirlerine karşı hissettikleri, kısa yaşamlarını nasıl geçirdikleri ve neyi önemseyip, nasıl karar aldıkları… Hepsi hayranlık verici.

– Peki evlat. Hadi kutlamanı yap da geç kalmayalım.

– Necmettin, beni duyabildiğine göre artık yeni yaşını gelecek bir mesajı beklemekle geçirmezsin. Mutlu yıllar! Evine dön ve hayatının şimdiye kadarki en güzel yılını yaşa. Unutma evrende bizi birbirimize bağlayan en büyük enerji sevgidir.

“Bitti. Filtreyi kaldırabilirsin baba.”

Necmettin uzayın derinliklerinden gelen bu beklenmedik diyaloğu, pür dikkat dinlemiş, hâlâ duyduklarına inanamıyordu. Hayal kırıklığı ile söylendi. “Aman tanrım. Bu gerçek olabilir mi? Her şey bir çocuğun bilim projesinden mi ibaret yani?”

Duyduklarının şokunu atlatmaya çalışıyordu ki titreyen telefonu masanın üzerinde hareket etmeye başladı. Yaşadıklarının ardından herhangi bir konuşma yapması çok zor olsa da meraktan yanıp sönen ekrana baktı, üzerinde “babam” yazıyordu. Gözlerine inanamayarak telefonu eline aldı, bir süre ekrana baktı ve tereddütle açtı.

“ Baba?”
“ Merhaba oğlum, doğum günün kutlu olsun,” dedi telefonun ucundaki babasının kalın sesi.
“Te, teşekkür ederim baba” diye kekeledi Necmettin. Ne diyeceğine karar veremedi, kısa bir sessizlik oldu.

“Senden özür dilemek istedim. Hep benim gibi bir doktor olacağını, beraber çalışacağımızı düşünmüştüm. Seni, seçimlerin için kırıp, evden kovmamalıydım,” dedi zorlanarak babası.

Necmettin babasının ona kendi babasının ismini verdiği hayatının ilk gününden beri dedesinin ismi, babasının güçlü kişiliği ile yaşamıştı. Hayatından ilk kez babası ondan özür diliyordu. Gerçek olması çok düşük ihtimal olan her şey Necmettin’in 25. yaşında yaşanıyordu. Yutkundu, kısık sesle yanıt verdi. “ Önemli değil”

Babasının uzun zamandır söylemek isteyip de söyleyemediği cümleler bir anda ağzından döküldü. “Hayatta hayallerinin peşinde gitmene engel olduğum için üzgünüm oğlum. Beni affet. Hayatta önemli bir keşif yapamayıp, ömrünü bir odada da geçirsen seninle gurur duyuyorum. Annen ve ben seni çok seviyoruz.”

Necmettin hayatının en önemli keşfini biraz önce yaptığını düşündü. Gururla ve mutlulukla yanıtladı. “Ben de sizi çok seviyorum baba. Yakında eve döneceğim. Görüşürüz.”

“Bekliyoruz oğlum, kendine dikkat et Necmettin’im,” dedi babası hıçkırıklar içinde.

Telefon kapandı. Yaşadığı şaşkınlığı atmak için ayağa kalktı, gözü duvardaki saate takıldı. Saat hala 13:01’i gösteriyordu. Endişeyle telefon kayıtlarını kontrol etti, babasıyla yaptığı konuşma da 13:01’de gerçekleşmişti. O anda büyük ince kol turunu tamamlayıp yeni turuna başladı, saat 13:02’yi gösterdi. Babasıyla yaptığı konuşmanın zihninin ona oynadığı bir oyun olmadığına emin olarak rahatladı.

Sonra uzaydan gelen konuşmalar aklına geldi. Dinleme istasyonunun diğer odalarından gelen sesleri duydu, kutlama ve bağrış çağırış sesleri. Tedirginlikle düşündü, bu ona yapılmış bir 1 Nisan şakası mıydı, doğum günü kutlamasının sesleri miydi, yoksa uzaydan gelen ilk temasın kutlaması mı? Necmettin gülümseyerek kayıt ekranına baktı, gerçek olanı kalbinde hissediyordu. Telefonunu kaptı, çantasına attı ve evine giden uzun yolculuğa çıkmak üzere odadan çıktı.

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dinozor oykuleri kapak

Tarih Öncesinden Geleceğe: Dinozor Öyküleri

“Başa sarılan bir filmdi zaman.” Bilimkurgu edebiyatının önde gelen yazarlarından Ray Bradbury, 1920’de Amerika’da doğdu. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin