John Carter

John Carter: İki Dünya Arasında

Çizgi roman, bilimkurgu, edebiyat dendiğinde bizim olmasa bile Amerikan İngiliz kültüründe akla Edgar Rice Burroughs (Tarzan’ın yaratıcısı olarak biliyoruz) gelir. Edgar’ın en gözde kahramanı ise A Princess of Mars’ta da belirttiği gibi John Carter’dır.

Sinema tarihinin yapımı en uzun süre planlanan filmlerinden John Carter’ın, romanı çıktığından beri beyaz perdeye uyarlanması hayal ediliyordu (79 yıldır planlaması yapılıyordu). Başlangıçta film, roman serisine sadık kalarak A Princess Of Mars (Mars Prensesi) adıyla çekilecekti, fakat yönetmen böyle bir ismin erkek izleyiciler tarafından rağbet görmeyeceğini düşündüğünden John Carter olarak değiştirdi.

50’li yıllardaki iç savaşta görev alan, ailesini kaybeden ve artık savaş gazisi olarak hayatını sürdüren John Carter (Taylor Kitsch), üstleri tarafından tekrar savaşa katılması konusunda tehdit edilir. Fakat John pek rahat durmaz; araya Kızılderililerin, askerlerin girdiği bir çatışmanın ortasında kalır. Kaçarken sığındığı bir mağara ise onun hayatını değiştirecektir.

Kendini bir anda Mars’ta bulan kahramanımız, düşük yer çekimi sayesinde mükemmel bir zıplama yeteneğine kavuşur. Mars’ta ise tam anlamıyla bir boşluk, iktidar sıkıntısı vardır. Matai Shang (Mark Strong)’un başını çektiği bir grup büyülü güçleri ile Mars’a egemen olmaya çalışmaktadır. John istese de istemese de ırklar arasındaki çatışmaya dahil olur, Tharklar’ın (4 kollu yerel ırk) tarafında savaşır. Bu sırada prenses Dejah Thoris (Lynn Collins)’e kapılır, ve macera başlar.

Yönetmen koltuğunda Kayıp Balık Nemo, WALL-E gibi filmlerin yönetmenliğini yapmış, Oyuncak Hikayesi serisinin senaryosunda bulunmuş, Oscar ödüllü, bol hasılatlı yönetmen Andrew Stanton oturuyor. Herkes tarafından animasyon türünden, John Carter gibi bir aksiyon, bilimkurgu filmine geçmesi şaşkınlıkla karşılandı. Film klasik bilimkurgu izleyicilerine hitap ediyor; kurgu ise beklendiği gibi, iyi kahraman, kötü adamlar, güzel kız…

Fakat film çıkmadan önce reklam ve tanıtıma o kadar önem verdi ki, insanların beklentisi çok arttı. Dijital ortamda yaratılan yaratıklar, ırklar, dünyalar gayet başarılı. Fakat türünün aksiyon, macera olması konusunda büyük bir sıkıntı yaşandığı besbelli. Filmde aksiyon sahneleri çok yetersiz, basit birkaç sahne ile geçiştirilmiş, izleyiciye ne bir görsel şölen, ne hafızada kalacak bir sahne bırakabilmiş Pixar stüdyoları.

Kurgu beklendik. Bilindik ortalama bir aksiyon filminden ötesini pek arayamıyorsunuz. Yapmak istediklerinin aksine, film Pixar’ın aile filmlerinden birine dönüşmüş. Sinemaya 3D olarak sürülen filmde, 3D’nin ne için kullanıldığını da merak konusu. Vasatın altında dövüş sahneleri, kurgusundaki açıklar (Düğün?) ve tekdüzelik can sıkıcı boyutta. Yönetmen bu durumu filmin sonunda gidermeye çalışsa da başarılı olamamış.

250 milyon dolar sadece film için, 50 milyon dolar ise tanıtım ve reklam için harcanan John Carter, 270 milyon dolarlık hasılatı ile Disney’i uzun süre animasyon dışına çıkıp çıkmama konusunda tereddüte düşürdü.

Yazan: Volkan Emir Hecer

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

Star Wars: The Force Awakens

Star Wars: The Force Awakens

27 Mayıs 1977 tarihinde vizyona giren bir filmle birlikte sadece sinema endüstrisi değil, içinde yaşadığımız …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin