murat k besiroglu yazar

Murat K. Beşiroğlu ile Röportaj

Öncelikle bizi kırmayıp röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.

Asıl ben çalışmalarıma gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederim.

İlk olarak sizi okur yönünüzle tanımak isteriz. Kitaplarla nasıl tanıştınız acaba?

Çocukluğumda kitaplarla aram fena değildi ancak 18 yaşıma kadar çok fazla okuduğumu söyleyemem. Liseyi bitirdiğim sene nedense kendimi üniversiteli olmaya hazırlamak gibi bir ihtiyaç hissettim. Evimizdeki kütüphaneden alıp okumaya çalıştığım ‘ciddi’ kitaplar bana başlangıçta zor geldi. O sırada imdadıma Aziz Nesin’in kitaplarının yetiştiğini hatırlıyorum. Hem kolay okunan hem de son derece eğlenceli kitaplardı. O yıllarda hayata hazırlanmakta olan bir genç olarak çeşitli konularda entelektüel meraklarım vardı. Aklımdaki soruların yanıtlarını kitaplarda bulabildiğim için birkaç yıl içinde bir kitap kurduna dönüştüm.

Sizi en çok etkileyen yazarlar kimlerdir?

Yazar olmaya 22 yaşımda Jack London’ın Martin Eden isimli romanını okuduktan sonra karar vermiştim. Roman, Martin Eden adındaki denizci bir gencin yazarlık yolunda verdiği mücadeleler hakkındaydı. Dolayısıyla 20’li yaşlarımda beni en çok etkileyen yazarın Jack London olduğunu söyleyebilirim. Hiçbir zaman şiir yazmaya niyetlenmesem de kendimi iyi bir şiir okuru olarak görüyorum. En çok sevdiğim şairler Nazım Hikmet, Attila İlhan, Edip Cansever ve Murathan Mungan. Türk romancıları arasından bir kare ası oluşturacak olursam Orhan Pamuk, Oğuz Atay, Tahsin Yücel ve Pınar Kür’ün isimlerini söyleyebilirim. Bu yazarların kitaplarını, biraz da üslubumu etkilesin diye, birden çok kez okumuşumdur. Dünya edebiyatındaki favori yazarlarım ise G. G. Marquez, F. Kafka, M. Gorki, S. Zweig ve V. Woolf. Eğer edebiyatın bir Olimpos dağı varsa en tepede Virginia Woolf’un oturduğu düşüncesindeyim. Bilimkurgu edebiyatında ise ben en çok etkileyen yazar Philip K. Dick oldu.

Okur kimliğiniz size hayata dair neler kattı?

Yazar olmaya karar verdiğim 22 yaşımdan 35 yaşıma kadar bir kısmı edebi ve felsefi, bir kısmı bilimsel olmak üzere bini aşkın kitap okudum. Kitabeleri o yıllarda benim için birer tapınak gibiydiler. 35 yaşımdan sonra çalıştığım bankada yöneticilik sorumluluğu üstlendiğim için okuduğum kitap sayısı azaldı. Bence ilk gençlik çağımda kitap okuma işini biraz abartmışım. O sıralarda bugünkü tecrübeye sahip olsaydım zamanımın bir kısmını da yazmaya ayırırdım.

Okur kimliğimin çalışma hayatında karşıma çıkan metinleri kolay anlamak, kendimi yazılı ve sözlü olarak daha rahat ifade edebilmek gibi faydalarını gördüm. Ayrıca çok okumanın yaratıcılığımı da geliştirdiğine inanıyorum.

Şimdi de müsaadenizle yazar yönünüzü tanıyalım istiyoruz. Yazarlığa başlama sürecinizden biraz bahseder misiniz?

35 yaşına kadar çok az yazdım, çünkü yazmak için henüz hazır olmadığımı düşünüyordum. Yazdığım ilk iki edebi metin ana akım edebiyat romanlarıydı. Her ikisi de roman tekniği açısından oldukça yetersiz eserlerdi, zaten herhangi bir yayınevi bu kitapları basmadı. 2011 yılında yazdığım ilk bilimkurgu öyküsüyle Türkiye Bilişim Derneği’nin bilimkurgu öykü yarışmasında üçüncü oldum. Bu sonuç beni cesaretlendirdi ve rotamı bilimkurguya çevirdim. O sırada çalıştığım bankada veri analitiği, makine öğrenmesi gibi işlerle uğraşıyordum. Dolayısıyla yapay zekâ alanında yaşanmakta olan gelişmeleri ilk elden gözlemleme fırsatım oldu. Bu durum bana ilk romanım olan Ogox’u yazmak konusunda ilham verdi. İkinci romanım olan Aşk Algoritması da yine yapay zekâ ile ilgiliydi. Daha sonra kitaplar ardı ardına geldi.

Sizce “iyi yazar”ın tanımı nedir?

İyi yazar benim için öncelikle özgün ve hoşa giden bir üsluba sahip olan yazardır.  Öykü ve romanları bir müzik parçası dinler gibi, ritmine, temposuna ve ses uyumlarına dikkat ederek okurum. Başarılı yazarlar içinde bulunmaktan hoşlanacağımız dünyalar yaratırlar. Gündelik hayattan ve hissettiklerinden beslenen, ancak gündelik yaşantılarının ötesine geçip bizlere yarattıkları kahramanların iç dünyalarını gösteren yazarları okumaktan hoşlanırım.

Üretken bir yazarsınız ve bugüne kadar sekiz adet eseriniz okurla buluştu. Yazmakla ilgili herhangi bir metodunuz var mı? (Belirli saatlerde yazma ya da gündelik kelime hedefleri v.b.)

Yazmakla ilgili bir rutin oluşturmanın son derece önemli olduğuna inanıyorum. İş Bankası’nda çalıştığım dönemde Cumartesi ve Pazar sabahları erkenden kalkarak yazardım. Ayrıca yıllık izinlerimi roman yazmak için kullanırdım.

2018 yılından itibaren yazmakla tam zamanlı olarak ilgilenmeye başladım. Sabah yedi gibi kalkıp kahvaltımı yaptıktan sonra doğrudan bilgisayarın başına geçiyorum ve yazmaya başlıyorum. İşim genellikle akşam beş gibi bitiyor. Eğer bir yerlere gezmeye gitmezsek hafta sonunda da bu rutini bozmuyorum. Aklımda her gün 1000 sözcük yazmak gibi bir hedef var. Ancak pratikte ancak 500 ila 750 sözcük yazabiliyorum. Öykü ya da roman yazmak entelektüel açıdan oldukça zorlayıcı işler. Bu yüzden profesyonel bir sporcu gibi uykuma ve beslenmeme dikkat ediyorum.

Bilimkurgu yazarı olarak özellikle tercih ettiğiniz herhangi bir alt tür var mı?

İnsan zihninin nasıl işlediği merak ettiğim konuların başında geliyor. Yapay zekâ da zihni anlamama yardımcı olduğu için ilgimi çekmişti. Yazdığım eserlerin önemli bir kısmı yapay zekâ ile ilgili, ayrıca son dönemde insan zihniyle ilgili öyküler yazdım. Zihnin işleyişini ele alan, zeki sistemlerin dinamikleri ve yapılarını araştıran disiplinler bilişsel bilimler olarak isimlendiriyor. Yapay zekanın yanı sıra, felsefe, psikoloji, antropoloji ve nöroloji bilişsel bilimler arasında değerlendiriliyor. Felsefe lisans eğitimimi tamamlamama yaklaşık bir yıl kaldı. Dolayısıyla anılan disiplinlerin bir kısmında formel bir eğitim görmüş oldum. İlerleyen yıllarda psikoloji konusundaki bilgilerimi bir parça daha derinleştirmek gibi bir hedefim var. Özetle, başlıca ilgi alanımın zihin olduğunu söyleyebilirim.

Hız çağındayız malum. Bilgi sürekli form değiştiriyor. Sanatın ve edebiyatın bu bağlamda dönüşümü hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Roman edebi bir tür olarak on dokuzuncu yüzyılda popüler hâle gelmişti. Yirminci yüzyılın en popüler sanat dalı sinemaydı. Yirmi birinci yüzyılda ise sanatsal yaratıcılığın sergilendiği başlıca alan bilgisayar oyunları. Edebiyat bu bağlamda bana biraz nostaljik bir uğraş gibi görünüyor. Profesyonel açıdan değerlendirildiğinde dekayda değer bir gelir yaratmıyor. Öte yandan, edebiyat pek çok özgün sanatsal olanağı bünyesinde barındırdığı için bugün olduğu gibi gelecekte de meraklıları mutlaka olacaktır. Dolayısıyla yazmaya, üretmeye devam…

Yeni dosya çalışmaları var mı? Varsa bahsetmek ister misiniz?

Çekmecemde basılmaya hazır olarak bekleyen Antik Çağın Robotları isimli bir kısa romanım var. Roman antik çağda meydana gelen bir uzaylı istilası sırasında Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinden birinde yaşananları konu alıyor.

Yapay zekâ alanında yaşanan büyük bir atılımın dünyada yol açtığı çalkantıları konu alan Kozmik Algoritma adında bir roman çalışmam var, ancak romanı tamamlamamın birkaç yılımı alacağını düşünüyorum. Bu arada aklıma fikirler geldikçe yeni bilimkurgu öyküleri yazıyorum.

Öte yandan, son dönemde kripto piyasası ve uygulamaları hakkında uluslararası bir platformda İngilizce yazılar yazmaya başladım. Aynı platformda ayrıca bilimkurgu öykülerimin İngilizce çevirilerini de yayınlıyorum. Meraklıları için blog adresim: https://peakd.com/@muratkbesiroglu

Son olarak okurlarımıza söylemek yahut eklemek istediğiniz şey var mı?

Söylemek istediklerimi kitaplarım ve bloğum aracılığıyla ilettiğimi düşünüyorum. Kendilerine çok iyi baksınlar ve son kitabım Öteki Hayat’ı okumayı ihmal etmesinler.

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu bilgisayar yapay zeka

Bilimkurgu Yapımlarındaki Habis Bilgisayarlar #2

Bilgisayar denince edebiyatta, sinemada ve televizyonda büyük yer kaplayan envai çeşit hayali ve sahte cihaz …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et