Doktor olduğuma bakmayın… Aslında hayatını sözcükleriyle kazanan biriyim. Eğer bunun “geçer akçe” olduğuna ailemi vaktinde ikna edebilseydim, belki üniversite eğitimimi de bu alanda almış olacaktım. Her neyse.. şimdi elimizde bu var ve aslına bakarsanız durum hiç de fena değil. Daha on sene öncesine dek bilimkurgu ve fantastik meraklıları yalnızca çeviri eserlerle beslenmeye çalışıyordu. Bir araya geldiğimiz toplantılarda bile sözünü edecek yerli bir oluşum bulmakta güçlük çekiyorduk.
Filmler, kitaplar, koleksiyonlar üzerinde konuşuluyor, yorumlar paylaşılıyor, değiş-tokuşlar yapılıyordu… Ama aralarında şöyle elle tutulur bir yerli eser görme şansımız fazlasıyla düşüktü. Yıllar önce kendi öykülerimi, ortada hiçbir Türk yayını olmadığı için Asimov’s dergisine göndermek üzere İngilizce yazardım… Sonra Atılgan Bilimkurgu dergisi yetişti, İngilizce yazılarımı Türk diline çevirip ait olduğu ülkeye hitap edecek hale getirdim.
Fantastik ve Bilimkurgu: Kardeş Çocukları
Asimov’s dergisinin başvuru kılavuzunu ilk okuduğumda gözüme şöyle bir uyarı çarptığını hatırlıyorum: “Lütfen kılıç ve büyü hikayeleri göndermeyin bize.” Bu uyarıya gerek duymalarının iki nedeni vardı. Birincisi, –anlaşılan- o yıllarda Amerikan vatandaşlarının da fantastik ve bilimkurguyu birbirinden fazla farklı görmemesiydi. İkinci neden ise Asimov’s dergicilerinin kafalarında bu ayrımı kesin biçimde yapmış olmalarıydı. Aradan yıllar geçtikçe bu iki kardeş alanın yazarları da, hayranları da birbirinden biraz daha ayrı düşme eğilimine girdiler.
Gerçi ortada her iki alanda da enfes ürünler veren Ursula K. Le Guin gibi yazarlar da vardı. (Hatta şahsi fikrimce biraz uğraşsak, Stephen King ve Dean Koontz gibi bestseller’cıları da buraya dahil edebiliriz.) Ama öte yandan, birinden ciddi biçimde hoşlanıp diğerinden olabildiğince uzak duran yazarlar ve okurlar da mevcut. Evren tasarımı ve ayrıntılar açısından birbirinden tek gerçek farkı “büyü” olan bu iki alan, birbirleri için artık kardeş olmaktan çıkmış olsalar bile yine de hâlâ kuzenliklerini kaybetmemiş durumdalar.
Bilimkurgusal çerçevede evrenin bilinen fizik kuralları temel alınır. Öykü içinde tasarlanan teknolojik yeniliklerin bilimsel verilere dayanması gerekir. İsterseniz bir bilimkurgu öyküsüne de ejderha sokabilirsiniz, ama öyküye giriş biçimi büyüyle değil, daha bilimsel bir yolculuk şekliyle gerçekleşmelidir. Bilimkurgu öykülerinde ejderhalar büyü yapmaz, ağızlarından püskürttükleri alevler biyokimyasal ve piroteknik açıklamalara yaslanılarak tasarlanır.
Evren tasarımı açısından fantastik öyküler hayalgücüne biraz daha fazla yer bırakır. Gerçi dünya çapında tanınıp sevilen Ejderha Mızrağı, Unutulmuş Diyarlar, Yüzüklerin Efendisi, Harry Potter vs. gibi serilerde, büyülerin çerçevesi ve evrenlerde yaşayan ırkların dökümü de keskin biçimde sınırlanır hale gelmiştir. Birinden diğerine küçük farkları hariç tutarsak, ortada güzeller ve çirkinler, iyiler ve kötüler halinde ayrımlanabilecek belli sayıda ırk vardır. Bunların dışına çıkarak yeni ırklar tasarlamayı deneyecek bir yazar adayının bunu neyin beğenilebileceğine dair tüm içgüdülerini seferber ederek yapmasını özenle tavsiye ediyorum… Zira fantastik okuyucusu duygusal açıdan önünde serilen dünyaya çok bağlıdır, ince eleyip sık dokur ve zevkine ters gelebilecek bir yaratık türünü oldukça sert bir tepkiyle itebilir… Dolayısıyla o yaratığın içinde bulunduğu öykünüz de bu itişten nasibini alabilir.
Bilimkurgusal evren tasarımlarında yer ve zaman açısından özgür hareket edersiniz. Tarih öncesini, günümüzden yüzlerce –binlerce- yıl sonrasını, hatta bu iki uç noktada zaman yolculuğuyla gidip gelen birilerini portreleyebilirsiniz. Aynı şekilde evrenimiz içinde yer alan tüm galaksiler, hatta bildiğimiz uzay-zaman sürekliliğinde açılacak kapılardan girilip çıkılabilecek diğer evrenler de hayal gücünüzün emrine amadedir. Tasarladığınız teknolojik imkanların var olan bilimsel -ve bazen kabul görmüş bilimkurgusal- verilere dayanmasını sağladığınız sürece engin sular sizindir, dilediğiniz gibi yelken açabilirsiniz.
Ama her iki alanda da asıl yapacağınız şey, düşünceleri ve duyguları olan yaratıkların maceralarını ve birbirleriyle ilişkilerini anlatmaktır. Etkili öykü yazmak için iki adet silaha sahipsiniz: 1) Karakterlerinizin konuşmaları, 2) Şaşırtma faktörleri. Bu ikisini ustaca ve dengeli biçimde, zayıflığa yer vermeden kullanabildiğinizde, yazdıklarınızı okutma garantisine giden yolu yarılamış olursunuz.
Size bir sır vereyim: Stephen King, Joss Whedon ve Marti Noxon başta olmak üzere bazı yazar ve senaristlerin ürünlerinde, büyü ve evrenlerarası fizik biliminin birbirinden hiç de uzak olmayabileceğine dair ilham saçan bazı veriler mevcut. Onlara göre büyü henüz teknolojisini kavrayamadığımız, ama -bu hızla- binlerce yıl sonra bile olsa eninde sonunda sırrına ulaşacağımız manipulasyonlardan ibaret gibi görünüyor… Özellikle tek evrenin bizimki olmadığını kavrayabilir ve ortada bizimkinden başka astrofizik kurallarıyla çalışan düzenekler olabileceğini hafsalamıza sığdırabilirsek…
Evimizin, işyerimizin, alışveriş ve gezme mekanlarımızın ötesinde neler olup bittiğiyle ilgilenmek, neler olmuş olabileceğine dair tahminlerimizi öykülemek, hatta neler olmasını istediğimize dair özlemlerimizi yazdıklarımızda gerçekleştirmek için yol sonuna kadar açık. Hepinizle kalemin -bilgisayar klavyesinin- güçlü büyüsünde buluşmak üzere…
Hazırlayan: Özlem Kurdoğlu