Tüm bu şöhret ve üretkenliğin kaynağı neydi? Sayısız kitap ve öykünün oluşturduğu bir zirvede adeta ölümsüzleşen Asimov, kendisinden bu denli bahsedileceğini hiç düşünmüş müydü? Ya biz okur kitlesi; doya doya okuduğumuz ve kendisinden övgüyle bahsettiğimiz Isaac Asimov’un yazarlık kariyerinin arka planını hiç merak ettik mi?
Asimov, birbirinden farklı alanlarda yazmış olmasına rağmen daha çok bilimkurgu romanlarıyla ve popüler bilim kitaplarıyla tanınan bir yazar. “Isaac Asimov ve Anıları” yazı dizimizin üçüncü bölümünde, Asimov’un çocukluk yıllarını, yazarlığa adım atışını, eserleri ve yaşamı hakkında bilinmeyenleri yine kendi kaleminden derlemeye devam ediyoruz…
Tatlı Dilli Bilge Adam
Isaac, aşağıda keyifle anlattığı anısında görsel zekâsının ne kadar zayıf olduğuna ve eline geçen büyük fırsatları basitçe nasıl harcadığına vurgu yapıyor. Zira Asimov, doğru sözlü olmak ve daima dürüst davranmak gibi kişiliğini oluşturan kavramları hayatının hiçbir anında terk etmemiştir.
Televizyon kameralarından sorumlu genç gelip, kamerada bant azaldığında bana işaret edeceğini ve konuşmaya bir süre ara vereceğimizi anlattı. Uyarı kartlarıyla bana ne kadar sürem kaldığını göstereceklerdi. Konuşmam bittiğinde coşkuyla gelip, ‘’Bunu nasıl yaptınız bilmiyorum, Dr. Asimov. Uyarı kartları kalktığında en ufak bir telaş belirtisi dahi göstermediniz. Hiç acele etmeden, teklemeden gittiniz ve tam yirmi iki saniye kala gayet doğal bir şekilde bitirdiniz.’’
Bir kez daha, daha önce de birçok defa yaptığım gibi, tatlı dilli bir bilge adamı oynama şansını tepmiştim. Orada sadece hafifçe gülümseyip, ‘’Biz eski toprağız, evlat. Çocuk oyuncağıydı.’’ deyip bırakmalıydım.
Ya ben ne yaptım? Gözlerimi patlata patlata çocuğa bakıp, ‘’Hangi uyarı kartları?’’ diye hayretle sordum.
‘’Uyarı kartlarını görmediniz mi yani?’’ dedi çocuk, pek inanmamışa benziyordu.
Hayır gibilerinden başımı salladım. ‘’Ben onları tamamen unuttum.’’
Çocuk afallayarak yanımdan uzaklaştı. Görsel zekâmın ne denli zayıf olduğunu hiç kimse anlamıyor.
Feminizm
New York Üniversitesi’nde yaratıcılık üzerine yapılan bir toplantıda birisi bilim insanlarının yaratıcılık ölçütlerini sıralayan bir metin okuyordu. Ölçüt ardına ölçüt hep şöyle gidiyordu: ‘’Bilim adamı karısının ‘şöyle şöyle’ olmasını bekler,’’ veya ‘’Bilim adamı kendisine ‘şöyle şöyle’ bir kadın seçer.’’
Sonunda dayanamayarak lafa karıştım ve ‘’Bilim adamı kendine bir koca da seçiyor olabilir, bildiğiniz gibi’,’ dedim.
Masanın etrafında bulunan herkesten birden hızlı bir nefes alış sesi geldi ve ben şaşkınlık içinde yüzlerine bakarken fark ettim ki, homoseksüel ilişkiyi kast ettiğimi sanmışlardı. Yani, öyle dahi olsa bundan ne çıkar?! Ancak ben onu kast etmemiştim! İyice sinirlerim bozulmuş halde, ‘’Tanrı aşkına, bilim insanı bir kadın da olabilir, öyle değil mi?’’ dedim.
Ve herkes bir oh çekip nefesini bırakıverdi. Bana hem komik hem de sinir bozucu gelen, masada oturanlardan ikisi kadın olduğu halde, onların da bilim insanlarının kendine koca seçmesi fikrine bir o kadar şaşırmış olmalarıydı. Yıl 1963’tü ve ben feminizm anlayışımda hâlâ tek başınaydım. Henüz ortada bana katılacak bir Kadın Hakları arayışı yoktu.
Doğum Günü Hediyesi
1976’da Star Trek kongrelerinin birinde tesadüfen tanıştığım iki genç hanım da aynı günde doğmuşlardı. Birinin aklına, benimle yiyecekleri bir öğle yemeğinin her ikisi için de iyi bir doğum günü hediyesi olacağı fikri geldi. Tabii beni buna ikna etmeleri fazla uzun sürmedi.
Yemek oldukça neşeli ve hareketli geçiyordu, ben de karizmatik ve eğlenceli tarafımı ortaya koymakta bir sakınca görmüyordum; zira her iki hanım da çok çekiciydi, hem sohbetimden hoşnut oldukları da açıktı. Yemeğin sonunda –hanımlar doğum günü pastası ısmarlamış olduklarından- garson büyük bir şaşaayla pastayı getirip önüme koydu; doğal olarak, kutlananın benim doğum günüm olduğunu ve iki genç torunumun da bana eşlik ettiğini düşünmüştü.
Bunun üzerine ben de kibirli bir tavırla, ‘’ Garson, bu keki bayanların önüne koy. Doğum günü olan onlar. Doğum günü hediyeleri ise benim,’’ dedim.
Garsonun, karşısındaki beyaz favorili yaşlı adama bakışının nasıl da aniden saygı ve hürmet dolu bakışlara dönüştüğünü izlemek oldukça keyifliydi.
İlk Söze Giriş
“21. Yüzyıl” adlı gelecekle ilgili bir programa katılan Asimov, hayranlık duyduğu ünlü spiker Walter Cronkite ile röportaj yapacağından çok heyecanlıdır. Bu heyecanı yüzünden ona ne diyeceğine karar veremeyen Isaac, Cronkrite’nin ilk sözleriyle beyninden vurulmuşa döner.
Aramızdaki alçak ve yuvarlak sehpanın karşı tarafındaki sandalyede yerimi aldım ve teknisyenler ışık ayarıyla uğraşırken ben de acaba Cronkrite’a, ‘’Babam benimle röportaj yaptığınızı öğrenince gerçekten çok sevinecek Bay Cronkrite,’’ desem olur mu diye düşünüyordum. Fazla çocukça bir laf olur diye söylemeye cesaret edemedim. Cronkrite böyle bir laf üzerine iğrenir de tüm çekimleri iptal ederse diye korkmuştum. Benim konuşmaya girmemdeki tereddüdüm ilk sözü onun almasını sağlamıştı. Söze şöyle girdi:
‘’Dr. Asimov , babam sizinle röportaj yaptığımı öğrenince gerçekten çok sevinecek.’’