Buz ve Ateşin Şarkısı Serisi hâlâ devam etmekte ve kitabın nasıl biteceği, hatta bitip bitemeyeceği bile merak konusu. Peki birileri önceden bir spoiler verse ve bu serinin sonlara doğru bir bilimkurgu serisine bağlandığını söylese nasıl olurdu? Meğerse orada bahsi geçen bütün her şey çok uzun yıllar önce o gezegene yerleşen kolonicilerin eseriymiş. Buzdaki ak gezenler ve ateşteki ejderhalar ters giden bir deneyin sonucuymuş. Aslında Sur’un altında kocaman bir istasyon varmış. Büyük üstatlar oradaki ekipmanlar sayesinde, kayıp kolonileri tekrardan medeniyete katmaya çalışan bir komite ile iletişim kuruyormuş. Kitabın sonunda devasa bir uzay gemisi geliyor ve geminin içinden çıkan gelişmiş insanlar Tyrion Lannister’a büyütme iksiri içirip geri gidiyormuş.
Tabii kitap böyle bitmeyecektir, zaten şaka bir tarafa George R.R. Martin böyle hayran teorilerinden haz etmez, ama buna benzer bir şekilde bitseydi hiç olmazsa sert fantazyanın yanı sıra bir de bilimkurgusal bir arka planı olacaktı. Bunun bir de ismi var. Kayıp dünya. Kayıp dünya, Viktorya Dönemi’nin sonlarına doğru, romantik macera edebiyatının bir alt türü olarak ortaya çıkmıştı. O yıllarda kaybolup gitmiş uygarlıklara ait ihtişamlı kalıntılar ortaya çıkıyordu birer birer. Örneğin Krallar Vadisi’ndeki mezarlar, Mezapotamya’daki dev saraylar, yağmur ormanlarının arasında saklanan Maya piramitleri ve Troya…
Tüm bu şeyler insanlarda heyecan uyandırıyordu. Dünyada bir zamanlar muazzam güzellikler var olmuş olabilirdi. Efsanevi bir dönem yaşanmıştı bir zamanlar ve şimdi o dönemden geriye ancak ufalanıp giden kalıntılar kalmıştı. Deliller artık ortaya çıkıyordu yavaş yavaş ve orada bir yerlerde, dünyanın açılmamış düğümlerinde daha fazlası bekliyordu insanları. Ortaya çıktıkları an, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Deliliğin Dağları insanları çağırıyordu, insanlar da keşfetmek istiyordu orayı hatta mümkünse yerleşmek, oraya oteller kurmak, kayak falan yapmak.
Kayıp dünya edebiyatı insanların içinde kalan bir ukteden beslenir aslında ve bir noktada bilimkurgu ile fantazyanın birleşim noktasıdır. Tıpkı en başta bahsettiğimiz gibi. Warhammer 40K’dan bir örnek verebiliriz buna. Warhammer 40K bilinen en muazzam bilimkurgu ürünlerinden biridir. Tamamen ticari amaçlarla ortaya çıkmış olsa da, inanılmaz renkli bir evrene ve karmaşıklığa sahiptir. Örneğin bir tarafta devasa uzay gemileri varken, diğer tarafta, unutulmuş bir yıldızın etrafında dolanan bir gezegen vardır ki, bu gezegenin üzerinde büyük ihtimalle mağara adamları kaos mutantlarına karşı kıyasıya bir mücadele vermektedir. Bu mağara adamları orayı araştırmak için gidip, orada kayıp düşen kolonicilerin soyundandır. Kayıp dünyaya bir örnek bu olabilir.
Ya da bir zamanlar Dünya’yı ziyaret eden uzaylıların burada uyuyor hâlde bıraktığı tohumları. Bir nevi C’thulu mitosu. Ya da dağların sakladığı bir vadide, modern dünyanın gözlerinden bile ırakta yaşayan bir neandertal kabilesi. Ya da suyun altında varlığını devam ettiren son Atlantis kolonisi. Hepsinde biraz fantazya, biraz da bilimkurgu var. Hepsi kayıp dünyalar. Belki de Dünya gezegenindeki insanlar başka bir medeniyetin kaybolmuş çocuklarıdır? Ne kadar klişe değil mi? Ama One Piece’in de konusu oldukça klişeydi. Bir çocuk varmış, korsan kralı olmak istiyormuş, denize açılmış. Konunun özeti bu. Ama One Piece var olan en orijinal şeylerden biri olabilir. Tüm marifet yorumlamakta gizli işte. Kayıp dünya kurguları insana kendi yorumunu katmak için çok fazla alan sağlar. Üstelik güncelliğini hâlâ daha da koruyor ve pek çok modern klasiğin ait olduğu bir türdür. Bu klasiklerden en bilineni de Deliliğin Dağlarında’dır.
Kayıp dünyada kendi felsefi görüşlerinize yönelik biçimlendirdiğiniz insan ırkları yaratabilirsiniz. PKD’nin Alfa Ayının Kabileleri’nde şizofren, paranoyak vesaire insanlardan oluşan kabileler vardı. Yani kayıp dünyada yaşayan böyle bir toplum düşünün. Öteki insanlarla yeniden karşılaştıklarında verecekleri tepkiyi, oluşacak kültürel alışverişi, hatta öteki insanların kocaman kozmik kameralar ile bu insanları gözetlediğini düşünün. Bir nevi Survivor gibi bu insanların hayatlarını 7/24 canlı bir biçimde televizyonlarımızdan izleyebildiğinizi düşünün.
Hazırlayan: Tuğrul Sultanzade