“Beyin kendi hikayelerini yaratan küçük bir evrendir. İnsanlar daha sonra bu hikayeleri sonuna kadar yaşar. Zaman diye bir şey yoktur. Sadece hafızaların hayali vardır.”
Boogiepop Phantom, Japon yazar Kouhei Kadono‘nun 1998 yılında Dengeki Roman Ödülü’nü kazanan ve daha sonrasında 15 ciltlik bir seriye ve bunlara ek olarak Manga’lar ve kısa öykülere de adapte edilmiş aynı adlı romanından uyarlanmıştır. Anime uyarlaması Takashi Watanabe tarafından 12 bölümlük bir TV serisi olarak Madhouse stüdyolarında yapılmıştır. Ayrıca 2001 yılında bir Live Action film uyarlaması da hayata geçirilmiştir.
Anime serisinin konusu birbiriyle belli noktalarda kesişen farklı fakat gerçek manada episodik olmayan hikayelerden oluşuyor. Aslında her bölümün merkezindeki bir karakter, ister etkileşime girmiş olsun, ister sadece sokakta yanında habersizce geçip gitmiş olsun, birçok insanın kendi hikayeleriyle bağlantılanmasına bir araç oluşturuyor. Dışarıdan episodik gibi görünebilecek bu temalar benzer ya da farklı olabiliyor, ama 11. bölüm ile tek bir temada bütünleşiyorlar. Olayın merkezinde Japonya’da ismi verilmeyen bir şehir ve bu şehirde 5 yıl önce başlayan olaylar zinciri var. Bu olayların ortak özelliği odak karakterleri kim olursa olsun, Ölüm’ün kişileşmiş hali olduğu sanılan şehir efsanesi Boogiepop, sıradan bir kolej öğrencisi Touko Miyashita ve bu olayların kaynağındaki tehdidi bulup ortadan kaldırmak isteyen Kirima Nagi‘nin hikayesiyle bir noktada mutlaka teğet geçmesi.
Apansızın yaşanan elektrik kesintileri, hayalet ve kelebek imajları, metal yüzeylerin ani şekilde paslanması ve yosun tutmasu, bilgisayarların kendi kendine açılıp kapanması ve bunun gibi farklı birçok anomali yaşanıyor olsa da, bunlara ileride daha da fazlası ekleniyor. Bir noktadan sonra hikayenin ana hedefinin aslında olayların nereye varacağını değil, bu olayların birbiriyle ilgisini yansıtmak olduğunu görüyoruz. Ki bu bağlamda Boogiepop Phantom, Anime tarihinin sınırlı başyapıtlarından biridir kanımca.
Aslında şöyle dememiz mümkün: Hayat bir bilmece ise bu bilmecenin tutarlı bir yanıtı olması mı, yoksa bu bilmecenin cevabından daha ziyade bir anlam taşıması mı önemlidir? Boogiepop Phantom bu sorunun cevabını anlamlandırmamızı sağlayan bir Anime, zira hikaye boyunca insan sosyolojisi ve psikolojisi hakkında birçok derin gönderme ile karşılaşıyoruz. Bunlar doppleganger’dan, deja vu’ya, paralel evrenlerden arkaik Pagan kültü kökenli günah yiyiciliği (Sin Eater) kavramına dek birçok şeye yakın geçişler yapan bir anlamı ve bir noktadan sonra hikayenin aslında seriye adapte edilenden çok daha geniş ve derin bir konusu olduğunu anlıyorsunuz. Boogiepop Phantom, dayandığı bu denli geniş tema zenginliğine karşın bir şeyleri zorlama şekilde açıklamaya çalışmıyor. Yani seriyi cevaplar aramak için özel bir bakış açısı ile izlememeniz gerekir. Zaten 15 ciltten fazla anlatılmış bir hikayeler yumağını 12 bölümlük tek bir seride tek bir sonuca bağlamaya çalışmak da takdir edersiniz ki imkansızdır. Ben bu yüzden daha çok serinin neden izlenmesi gerektiğinden bahsedeceğim.
“Ölüm geldiğinde sen nerede olacaksın?” şeklinde özetlenebilecek tema, çok farklı alt temaları toparlamakta kullanılsa da aslında bir J Horror klişesinden ziyade serinin kendi özgün mitosunu yaratmakta ve hissettirmekte kullanılıyor. Karakterlerin tek boyutlu olmaması, onların da herkes gibi kirli sırları ya da gizlemeye çalıştıkları zayıf yanları bulunması, yer yer ölümün bizi almaya geldiğinde karşılaşacağımız şeyin aslında kendi yansımamız olduğunu bile düşündürüyor.
Aklımda “Serial Experiments Lain’in yönetmeninden” diye kalmış bu seriyi uzun yıllar sonra yeniden izlediğimde böyle bir şey olmadığını görmüş de –ki her iki serinin cast’inde tek bir ortak kişi bile yok- özellikle Yoshitoshi Abe rejisi ve Chiaki Konaka‘nın görsel çalışmasının izlerine aynen rastlayacaksınız. 2000 yılının başına ait bir seri olmasına rağmen 3D kullanımından ziyade 2D’nin masif kullanımına dayanan bir animasyonu var. Bu da serinin Serial Experiments Lain ile ruhani kardeş niteliğine gelmesine yol açan faktörlerden birisi. Bunun yanı sıra tüm seri aslında tek bir çalışma ile tek seferde çizilmiş gibi duruyor, zira karakterlerin kendi hikayelerindeyken diğer karakterlerin bölümlerindeki sahnelerin kesiştiği noktalarda tamamen aynı şekilde fakat farklı vizyon ve açılarla görüyoruz. Bu da görselliğin atmosferi olumlu bir şekilde etkilemesini sağlıyor. Benzer şekilde her bölümde ölümler ve aşırı şiddet içeren sahneler karşımıza çıkıyor olsa da, bu olayların hiçbir şekilde bir şiddet ya da cinsellik sömürüsü boyutuna getirilmeden minimalize bırakılarak, hikayenin (ve hayatın) bir parçası olarak işlendiğini ayrıyeten belirtmek isterim.
Hikayenin temel yapısını, romanlarda geniş şekilde verilmeye çalışılmış fakat seride ismini sadece 1-2 diyalogda ve 6. bölümden itibaren antrakt anlarındaki alıntılarda karşılaştığımız Seiichi Kirima üzerinden görebiliyoruz. Bunlar ilk başta serideki olaylarla bağlantılı sanılabilirse de, aslında serinin de ötesinde bir yerde duran düşünce parçaları. Bu, aynı zamanda seriyi 2. kez izlediğinizde dikkatinizi en çok çeken ayrıntılardan olacaktır. Müziklere ayrı bir parantez açmak gerek. Az sayıda parçaya rağmen arka plan kendini pek tekrarlamıyor ve Serial Experiments Lain’deki gibi ambians ve endüstriyel müzik arasında bir yerde duran Soundtrack, bir noktada temel tarzını oldukça aşıyor: 11. bölüm 9. dakika 51. saniyede ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
Seriyi izlerken sıkıldığımı söyleyemem, zira Boogiepop Phantom tek oturuşta bitirdiğim nadir serilerden birisidir ama bu yine de sizin Anime izlerkenki beklentilerinizle ilgili, rasyonel olarak değişebilecek bir durum. Ben mümkünse seriyi bir seferde bitirmenizi ve öyle değerlendirmenizi öneririm. Bunun yanı sıra Manticore ya da Echoes‘in aslında ne olduğu, Towa Vakfı’nın gerçek amacı, Boogiepop’un/’ların nereden geldiği gibi sorularınızın da seride doğrudan yanıtlanmasını beklemeyin, zira Hideaki Anno‘nun EVA’yı yaparken söylediği gibi “Biz hiçbir zaman izleyenlerin zihninde oluşacak sorulara cevaplar koymaya çalışmadık -End of Evangelion’da bile!- zira Evangelion’u en baştan beri izleyen herkesin kendi sorularını ve cevaplarını bulması için yarattık. Buna benzer şekilde, seride ve filmde olanlara ilişkin soruların yanıtlandığı broşürler basıp sattığımız söylentileri de doğru değil, böyle bir şey aslında hiç olmadı. Eğer siz yanıt istiyorsanız bunu başkasından değil kendi içinizde, kendi zihninizde bulmalısınız. Biz, kendi adımıza, tüm cevaplarımıza kendi içimizde ayrı ayrı yanıtlar bulduk.” demesine benzer bir anlatım var seride.
Kısacası serisinin, bağlı bulunduğu kesin dinamikler ve kilit noktalar olsa da aradaki bağlantıların ve göndermelerin neler olabileceği hakkında sizin kendi hikayenizi yaşamasınızı bekleyen bir anlatımı var. Yine de şahsen ben, seriyi bitirir bitirmez Boogiepop külliyatıyla ilgili İngilizce’ye çevrilmiş her şeyi bir yerlerden edinip okumanızı salık vereceğim. Nyaa‘da Boogiepop Phantom’un romanlarından ikisini (Amerikan baskı edisyonu ile) ve Bakabt‘de Boogiepop Manga’larını bulmanız mümkün olsa da eminim serinin tadını bir yerden yakalarsanız muhakkak fiziksel olarak sahiplenmeye çalışacağınızı düşünüyorum.
Son sözlere gelirsek; Boogiepop Phantom’u herkese ama herkese, özellikle farklı bir şeyler arayanlara veya hayatında hiç Anime izlememiş/izlediği Anime’ler çok az olan arkadaşlara rahatlıkla önerebilirim. Zira gerek görselliği, gerek müzik ve seslendirmeleri, gerek empati yapılabilir karakterleri ve gerekse de nefis arka planı ve hikayesiyle kolay kolay eşini bulamayacağınız bir yapım. Anime’lerin böyle yapımlarla tanınması eminim birçok yapımın yol açtığı görüş kaymalarını önleyecek ve aslında Anime’nin nasıl bir şey olduğu/olması gerektiği konusunda fikir verecektir.
Hazırlayan: Hamit Gökalp