Hugo Weaving, 4 Nisan 1960 tarihinde Nijerya’da dünyaya geldi. Annesi İngilizce öğretmeni, babası ise sismologdu. Avustralya kökenli Weaving, babasının işi dolayısıyla sıklıkla ülke değiştirdi. Güney Afrika Cumhuriyeti ve İngiltere’de geçen çocukluğunun ardından ailesiyle birlikte Avustralya’ya döndü. İngiltere’deyken geçirdiği birkaç krizi takiben kendisine epilepsi tanısı kondu ve sık seyahat etmemesi konusunda uyarıldı. Bunun üzerine babası, maaşı daha düşük olmasına rağmen masa başı göreve razı oldu. Baba Weaving, oğlunun da tıpkı kendisi gibi fen bilimleri alanında eğitim görmesini istiyordu, ancak eğitim hayatını çok farklı coğrafyalarda sürdüren Weaving’in ülkesinde drama dışındaki bölümlere puanı yetmedi ve sonrasında da Sydney’deki National Institute of Dramatic Art’ta eğitim almaya başladı. Özetle oyunculuk kariyeri biraz da mecburiyetten şekillendi.
Eğitimi sırasında tiyatro, televizyon ve hatta sinema alanlarında çeşitli projelerde stajyer oyuncu olarak yer aldı. Ancak yetenekleri kısa sürede keşfedildi ve sahnelerden profesyonel teklifler almaya başladı. Doğuştan gelen yeteneğini eğitimi ve çalışmasıyla birleştiren Weaving’in tiyatro kariyeri âdeta pik yaptı ve Avustralya’nın önde gelen sahne topluluklarında önemli roller üstlendi. Bu dönemde özgün oyunculuk tarzıyla dikkat çekti. Kısa sürede ana karakterleri canlandırmaya başladı. Tiyatroda elde ettiği başarıyla sinema dünyasında da adını duyurmakta gecikmedi.
Sinema kariyerine adım attığında daha 20 yaşındaydı. Maybe This Time adlı Avustralya yapımı filmde sergilediği oyunculuk öylesine beğenildi ki, bir sonraki filmi olan The City’s Edge’de başrol oynadı. Soğuk, mesafeli duruşlu ama bir o kadar da kolay bağ kurulan ve içselleştirilen karakterleri canlandırdığı rolleriyle kısa sürede tanınıp sevildi. Sonrasında çoğu başrol olmak üzere çeşitli Avustralya yapımlarında boy gösterdi. Ancak uluslararası çapta tanınmasını sağlayan büyük çıkışını 1994 tarihli The Adventures of Priscilla, Queen of the Desert filmiyle yakaladı. Weaving, bu filmde canlandırdığı Mitzi Del Bra karakteriyle hem eleştirmenlerden hem de izleyicilerden övgü aldı. Filmin ardından Hollywood projelerinde de yer almaya başladı.
Ancak Hugo Weaving’in adını geniş kitlelere duyurmasını sağlayan en önemli proje The Matrix üçlemesiydi. Ajan Smith karakterini başarıyla canlandırarak bilimkurgu sinemasında ikonik bir figür hâline geldi. Bu karakteri o kadar sevildi ki, filmin resmî internet sitesinde yapılan bir ankette izleyicilerin en sevdiği karakter oldu. “Mr. Anderson“, repliği herkesin diline dolandı. Weaving’in etkileyici performansı ve bu filmle kazandığı uluslararası ün, ona Hollywood’da dev bütçeli projelerin de kapılarını araladı.
The Matrix serisinin ilk filminden sonra, dönemin bir başka dev projesi olan The Lord of The Rings üçlemesinde de Lord Elrond olarak bir kez daha izleyicilerin karşısına çıktı ve hayran kitlesini arttırdı. Bu iki projenin ardından V for Vendetta filmindeki V karakteri ile başta biz bilimkurgucular olmak üzere tüm sinemaseverleri kendine hayran bırakmayı başardı. Alan Moore imzalı aynı adlı çizgi romandan uyarlanan film, işlediği politik ve toplumsal temalarıyla distopik bir başyapıta dönüşmekte gecikmedi. Weaving, film boyunca maske takmasına ve dolayısıyla da herhangi bir mimik sergileyememesine rağmen canlandırdığı karaktere ruh katmasını bildi ve bu başarısıyla da sinema tarihine geçti.
V for Vendetta‘nın ardından Transformers serisindeki Megatron karakterini seslendirerek bilimkurgu kariyerini pekiştiren Weaving, 2012’de Cloud Atlas gibi görkemli bir yapımla bilimkurgu sinemasına geri döndü. 2016 yılında oynadığı Hacksaw Ridge ve 2018 tarihli post-apokaliptik bilimkurgu filmi Mortal Engines de yakın geçmişte oynadığı önemli filmler arasında yer aldı.
Weaving’in başarıları sadece sinemayla sınırlı değildi. Tiyatro sahnesinde de birçok ödül kazandı ve Shakespeare, Goethe, Dante gibi klasik yazarların oyunlarında sahne aldı. Oynadığı onca Hollywood projesine rağmen ABD’ye yerleşmeyi hiçbir zaman düşünmeyen Weaving, özel yaşamına dair ayrıntıları da gözlerden uzak tutmasıyla akıllara kazındı. Basına pek fazla poz vermeyen aktörün kendisi gibi sanatla ilgilenen bir oğlu ve bir de kızı var. Girdikleri ortamlarda insanlar tarafından rahatsız edilmesinler diye her iki çocuğunu da nüfusa annelerinin kızlık soyadıyla kaydettirdi.
Sonuç olarak, hem tiyatroda hem de sinemada gösterdiği çok yönlü yetenekleriyle Weaving, Avustralya’nın önde gelen aktörlerinden biri. Canlandırdığı unutulmaz karakterlerle de bilimkurgu sinemasında kendine özgü bir yer edinmeyi başardı.
Çok fazla ön plana çıkmayan ama işi layıkıyla yapan sevdiğim aktörlerden birisidir.