wall-e

Kocaman Gözlü Bir Robotun Hikayesi: Wall-E

Hikayemiz, yüzyıllar önce insanlar tarafından kirtetilen ve yaşanılamaz hale getirilen Dünya’da başlıyor. Sonunda bir bitki dahi yetiştirilemeyecek hale geldiğinde ise tüm insanlık yeryüzünü terk edip, yaşamlarına BnL şirketinin inşa ettiği Axiom adlı uzay gemisinde devam ediyor. Wall-E ise, insanların kirletip kaçtığı Dünya’yı temizlemekle görevli olan bir robot. Tam 700 yıl boyunca Dünya’daki rutin temizlik işlerini sürdürüyor. Aslında o kadar da tek başına değil. Wall-E’nin küçük bir arkadaşı var: Radyasyondan etkilenmeyen bir hamamböceği…

Güneş enerjisi ile şarj olan bu çöp toplama robotu, zaman içinde kendine özgü bir yaşam kuruyor. 80’lere ait eşyalarla dolu barakasında sıradan hayatına devam eden kahramanımız, 700 yıl öncesinden kalma plazma televizyonunun karşısına geçip 1969 yapımı Hello, Dolly! filmini izlemekten de büyük keyif alıyor. Kocaman gözleriyle filmdeki aşk sahnelerine kilitlenişi, bizlere o metal yığınının ardındaki ruhu başarıyla yansıtıyor. Elbette robot karakterin kocaman gözleri olması bir tesadüf değil; aslında o iki kocaman göz, bizlere verilmek istenen duygular için açılmış birer pencere. Masumiyetini, şaşkınlığını, şirinliğini ve kızgınlığını gözlerinden anlamak mümkün.

wall-e

Asıl işi çöp toplama ve istifeme olsa da, Wall-E aynı zamanda kendince bir koleksiyoner de. İlgisini çeken kimi objeleri barakasına götürüp titizlikle muhafaza ediyor. Bir zippo çakmak, eski zamanlardan kalma bir film, bir Louis Armstrong müziği, elle çevrilen bir mikser ve video kasetler… Dahası, Luxo JR’ın patlayan ampulünü tasarruflu ampulle değiştirmesi de ne kadar duyarlı bir robot olduğunu gösteriyor.

İnsanlar 700 yıl sonra, yani 2805 yılında Dünya’daki koşulların düzelip düzelmediğini öğrenmek için Dünya’ya Eve adında, sonda görevi gören bir robot gönderiyor. Dünya’daki fotosentezin varlığını kanıtlamak için gönderilen bu sondayı Wall-E yakından takip ediyor. Eve ile karşılaştığında tıpkı Hello, Dolly! filmini izlerkenki duygulara kapılmaktan kendini alıkoyamıyor. Eve, Wall-E ile ilk önce farklı dillerde iletişim kurmaya çalışıyor. Konuştuğu dillerden birisi de Star Wars‘tan tanıdığımız Jabba The Hutt‘ın konuştuğu dil olan Huttese dili.

wall-e

Baştaki tüm sertliği ve saldırganlığına rağmen misafirine evini açması, bunları yaparken de gözlerinde oluşan farklı farklı duygular, bize anlatılmak istenileni kısa yoldan, yani sadece gözlerle veriyor. Duvarda asılı duran ve sürekli şarkı söyleyen balığını vurmasın diye uğraşmasındaki korkusunu, Eve’ya kolelsiyonunu göstermeye çalışmasındaki merakını, video kasetinin bantını yanlışlıkla çıkarınca kaseti yeniden sarışındaki telaşını ve çalışacak mı diye videoya koyarken yaşadığı sıkıntıyı, bizlere sadece o kocaman gözleriyle anlatmayı başarıyor.

Bu kocaman gözler, filmde neden bu kadar az replik kullanıldığının bir cevabı olsa gerek. Hatta filmdeki ilk repliği, 39. dakikada iki insanın yan yana otururken birbirlerinin yüzüne bakmadan bir ekran aracılığıyla konuşması sonucu duyuyoruz. Filmin yönetmeni Andrew Stanton, bu durumu şöyle dile getiriyor:

“Eğer filmde diyalog yok derseniz tamamen yanılırsınız. İlk saniyesinden itibaren diyalog var. Biz filmdeki karakterlerin nasıl konuştuğuna ve iletişim kurduğuna odaklandık. O ‘kutu’ filmin başından itibaren konuşuyor, bir şeyleri çözmeye – anlamaya çalışıyor ve gerçekten duyguları olduğunu görüyoruz. Zaten tüm bunları insan dilinde yapsaydı gerçekliğini de yitirirdi.”

wall-e-2

6 dalda Oscar‘a aday gösterilen yapım, BBC tarafından yayımlanan  ”21. yüzyılın en iyi 100 filmi” çalışmasında da 29. sırada yer alıyor. Filmin yönetmeni Andrew Stanton, Wall-E’nin görünüşünü bir beyzbol maçında elindeki dürbünü kurcalarken akıl ediyor. Ayrıca karakterimizin adı, Waste Allocation Load Lifter-Earth-Class‘ın kısaltmasından ibaret. Öte yandan Wall-E’nin nostaljik eşyalarla süslü evini yaratmak için, 5 modelleyici ve 5 gölgelendirme sanatçısının bir aydan uzun süre çalıştığını belirtmekte yarar var.

Animasyon ekibinin içinde Tolga Göktekin ismini de görüyoruz. Göktekin, Wall-E filminden önce Ratatuy filminin amimasyon ekibinde de yer aldı. Wall-E’yi seslendiren Ben Burtt ise, film için 2400 ses dosyası oluşturmuş. Bu, Ben Burtt’un Indiana Jones üçlemesi için yarattığindan bile daha fazla. İlk Star Wars filminde yaklaşık 800 ses dosyası kullanıldığını unutmamak lazım. Wall-E’nin bazı konularda insana olan benzerliği de gözlerden kaçmıyor. Kendi evinde Eve ile karşı karşıyken çakmağın yanması ya da Eve’nın ilk öpücüğünde ayaklarının yerden kesilmesi bizlere hiç yabancı gelmiyor. Wall-E, gözleriyle üzülen, kızan, telaşlanan, gülen ve aşık olan bir robot… İnsan ister istemez şu soruyu sormaktan kendini alamıyor: Bir robot sadece gözleriyle gülebilir mi?

Hazırlayan: Gökhan Canbaz

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

dunya

Dünya Risk Altında: Dokuz Gezegensel Sınırdan Altısını Aştık!

3 milyar yılı aşkın bir süredir, yaşam (“Biyosfer Bütünlüğü” adı verilen bir gezegensel sınır ile …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin