Londra’daki Kraliyet Cemiyeti‘nde sıradan bir Haziran sabahı. Bilgisayar bilimcileri, halk arasında ünlü isimler ve gazeteciler, onlarca yıldır süregelen bir mücadeleye tanıklık etmek için bir araya geldiler. Katılımcıların bazıları etten ve kandan oluşuyordu, bazı diğerleriyse silikondan ve ikili sayı sisteminden… 30 insandan oluşan jüri heyeti bilgisayar terminallerine oturdular ve sohbet etmeye başladılar. Amaç neydi? Görmeden sohbet ettikleri kişilerin gerçek bir insan mı, yoksa bir bilgisayar programı mı olduğunu tahmin etmek!
Reading Üniversitesi tarafından düzenlenen etkinlik, Turing Testi‘nin bir tekrarıydı. Bu test, 65 yıl önce İngiliz matematikçi ve şifrebilimci (kriptograf) Alan Turing tarafından, bir makinanın, insandan ayırt edilemeyecek kadar zeki davranıp davranamayacağını anlamak için geliştirilmiş bir testtir. 2014 yılında gösterime giren “The Imitation Game” (Taklit Oyunu), ismini 2. Dünya Savaşı’nda Alman Enigması denen şifreyi kıran Alan Turing’in geliştirdiği bu testten alıyor.
Londra’daki yarışmada, 13 yaşındaki Ukraynalı bir çocuğun kişiliğine sahip olan Eugene Goostman isimli bilgisayar sohbet programı, diğer yarışmacıların önüne geçerek göz doldurdu. Jürinin %33’ünü, onların gerçek bir insanla konuştuğuna ikna etmeyi başardı. O zamanlarda yarışma düzenleyicileri ve medya bunu “tarihi bir başarı” olarak değerlendirdi. Çünkü %33’lük bu oran, Turing Testi’ni “başarıyla geçmek” anlamına geliyordu!
İnsanlar, zeki sistemler ve makinalar üzerine çalışmaların yürütüldüğü saha olan “yapay zeka” (YZ veya AI) dendiğinde akıllarına genellikle Eugene Goostman gibi konuşabilen bilgisayarlar veya robotlar geliyor. Ancak günümüzdeki yapay zeka araştırmacılarının büyük bir kısmı, akıllı iletişim araçları geliştirmeye değil, insanların hayatlarını kolaylaştırabilecek akıllı sistemler geliştirmeye odaklanmış haldeler. Örneğin nesneler veya hayvanları ayırt edebilen yazılımları veya sahiplerinin istek ve ihtiyaçlarını tatmin edebilecek ve hatta önceden öngörebilecek sistemler üzerine çalışıyorlar.
Fakat ünlü fizikçi Stephen Hawking gibi bazı düşünürler, yapay zekanın bir endişe kaynağı olduğunu belirtiyorlar.
Düşünen Makinalar
Düşünen otomatların (automata) dost mu, düşman mı olduğu tartışması antik zamanlara kadar gider. Maryland Üniversitesi‘nde yapay zeka araştırmaları yürüten bilgisayar bilimci Dr. Don Perlis şöyle söylüyor:
“İnsan olmayan bir yapının zeki olması fikri, insan bünyesine pek huzur verici nitelikte değildir.”
Perlis’in söylediğine göre, insana benzeyen mitolojik figürlere veya insansı otomatonlara (“otomata” sözcüğünün tekili) tapan insanlara dair izler Antik Yunan ve Antik Mısır‘a kadar gidiyor. Günümüzde de bu tür yapay zekalar popüler kültürün önemli bir parçasıdır. Stanley Kubrick‘in 2001: A Space Odyssey filmindeki akıllı bilgisayar HAL 9000‘den Arnold Schwarzenegger‘in Terminatör filmlerine kadar bunun örneklerini görmek mümkündür.
Perlis, yapay zeka alanı resmi olarak 1950’lerde inşa edildiğinden beri insanların bir makina yükselişi hayal ettiğini söylüyor. Yakın geçmişte Google‘a mühendislik başkanı olarak alınan mucit ve fütürist (sistematik olarak gelecekte olabilecekleri tahmin eden ve buna yönelik çalışmalar yapan bilim insanlarından) Ray Kurzweil, makina zekasının insan zekasını aştığı noktaya “tekillik” (singularity) adını veriyor. Kurzweil, teknolojinin eksponansiyel (giderek hızlanan) şekilde büyümesini öngören Moore Yasası‘nı kullanarak tekilliğin 2045 yılında gerçek olacağını tahmin ediyor. Moore Yasası’na göre teknolojik gücümüz ortalama 2 yılda bir yaklaşık 2 katına çıkıyor.
Ancak yapay zekanın bilimsel tarafı incelenecek olduğunda, heyecan ve hayal kırıklığının hep döngüler halinde birbirini takip ettiği görülür. Çünkü bu alanda sıklıkla devasa tahminler sonuçsuz kalarak hayal kırıklığını doğurmuştur. Reading Üniversitesi’ndeki Turing Testi etkinliği de, bunun örneklerinden birisidir: birçok bilim insanı, Eugene Goostman’ın performansını ucuz bir numara olarak değerlendirmiştir. Söylediklerine göre bu sohbet programı, İngilizce‘yi anadili olarak konuşamayan bir kişiliği (genç bir çocuğu) taklit ederek sistemi kandırmıştır. Zaten günümüzde birçok bilim insanı, geliştirilmiş ve güncellenmiş bir Turing Testi’nin geliştirilmesi gerektiğine ikna olmuş haldedir.
Buna rağmen, çok sayıda ünlü bilim insanı ve teknoloji uzmanı, yapay zekanın gelişmesi ve yükselmesi için insanlığın yeterince emek harcamadığında da hemfikirdir. Kasım 2014’te Stephen Hawking, Yapay Zeka’nın doğurabileceği sonuçlarla ilgili bir uyarıda bulunmuştur. Hawking yalnız da değildir. SpaceX uzay araçları firmasının CEO’su ve kurucusu, Tesla Motors’un CEO’su, PayPal’ın kurucusu Elon Musk, yapay zekanın insanlığın varlığı için en büyük tehdit olabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor. Bir keresinde şöyle bir tweet atmıştı:
“Yapay zeka konusunda çok dikkatli olmalıyız. Nükleer bombalardan bile tehlikeli olma potansiyeli var.”
Mart 2014’te Musk, Facebook’un kurucusu ve CEO’su Mark Zuckerberg ve oyuncu Ashton Kutcher güçlerini birleştirerek Vicarious FPC isimli bir firmaya 40 milyon dolar yatırımda bulundular. Bu firma, yapay bir beyin yaratma peşinde. O zamanlarda Musk, CNBC‘ye şöyle demişti:
“Bir gözüm sürekli olarak yapay zeka konusunda neler döndüğünde… O sahadan potansiyel bir tehlike doğabilir.”
Ancak yüksek profilli teknoloji liderlerinin bu korkularına rağmen, birçok araştırmacı “güçlü yapay zeka” veya “genel yapay zeka” adı verilen bu şekilde bilinçli makinaların yükselişinin muhtemelen henüz oldukça uzakta olduğunu belirtiyor. Massachusetts temelli yazılım şirketi Nuance Communications‘ın yapay zeka başkanı olan Charlie Ortiz şöyle söylüyor:
“Makinaların insanlardan daha zeki olacağını düşünmek için bir neden göremiyorum. Bu yarın olacak bir şey değil. Bizi yok etmeyecekler ya da bize zarar vermeyecekler. Bilgisayarların bu seviyenin yanına bile yaklaşabilmesi için daha yapmamız gereken çok fazla şey var.”
Çıkarcı Makinalar
Yapay zeka sahası oldukça geniş ve aktif bir araştırma sahasıdır. Ancak günümüzde artık sadece akademik çalışmaların sınırları içerisinde değildir. Giderek artan bir hızla, şirketler de yapay zekayı ürünlerine katmaya başladılar. Bu saha söz konusu olduğunda, dönüp dolaşıp karşınıza çıkacak tek bir isim vardır: Google. Akıllı telefon asistanlarından sürücüsüz arabalara kadar sayısız ürünüyle bu teknoloji devi, yapay zekanın geleceğini şekillendirecek olan temel oyunculardan birisidir.
Google, makina öğrenmesi (machine learning) alanındaki öncülerdendir. Makina öğrenmesi, bir bilgisayar sisteminin elindeki verilerden bir şeyler yapmayı öğrenmesi demektir. Yani bu makinalar, kör bir şekilde ona verilen komutları yerine getirmez. İş yaparken, bir yandan da yeni yöntemler öğrenirler. Google, daha genel ismiyle “derin öğrenme” adı verilen makine öğrenmesi algoritmalarını kullanmaktadır. Bu algoritmalar, devasa miktarda veri içerisindeki kendini terkar eden desenleri tespit etmeye yaramaktadır.
Örneğin, Haziran 2012’de Google, 16.000 bilgisayardan oluşan bir yapay sinir ağı (neural network) inşa etmiştir. Bu bilgisayarlar, YouTube üzerinden milyonlarca kedi videosunu tarayarak, bir diğer zaman kedi gördüğünde onu diğer cisimlerden ayırt edebilecek şekilde kendilerini eğitmişlerdir. Düşünebiliyor musunuz? İnsanlık 16.000 bilgisayarı bir araya getirerek tıpkı beynimiz gibi dev bir sinir ağı inşa ediyor ve buna öğrettiği ilk şey, kedi videoları izlemek ve kedileri tanımak oluyor! Şaka bir yana, tekrar soruyoruz: düşünebiliyor musunuz? Kendisine kedinin ne olduğu tanımlanmayan dev bir bilgisayar ağı, tıpkı bir bebeğin doğumundan itibaren deneyimlediği sayısız şeyden çıkarımlar yaparak bir şeyleri ayırt etmeyi öğrenmesi gibi, kedi videolarının baş kahramını ayırt edebilmeyi öğrenmiştir. Google Brain (Google Beyni) adı verilen bu proje, Stanford Üniversitesi‘nde yapay zeka araştırmaları yürüten Andrew Ng tarafından yürütülmektedir. Şu anda Ng, kimi zaman “Çin’in Google’ı” olarak da bilinen Baidu isimli Çince arama motoru firmasının başındadır. Günümüzde “derin öğrenme” algoritmaları Google ve Baidu’nun birçok ürünün bir parçası olarak görev yapmaktadır. Ng’in söylediğine göre bu ürünler arasında ses tanımlama, internet aramaları ve reklam gibi birçok ürün bulunmaktadır. Ng şöyle söylüyor:
“Şu andaki bilgisayarlar daha şimdiden insanlar tarafından yapılan birçok işi yapabilmektedir. Ancak insan benzeri bir zekaya sahip olmalarına henüz zaman var. Bana kalırsa henüz tekillik noktasından çok uzaktayız. Günümüzdeki pekçok yapay zeka uzmanı buna ulaşmaya çalışmaz bile.”
New York Üniversitesi‘nde bilişsel psikolog olarak çalışan ve yapay zeka konusunda çok fazla makale ve kitap yazmış olan Gary Marcus da ona katılıyor. Şöyle söylüyor:
“Makinalar açısından baktığımızda, henüz insan zekasının yakınında bile değiliz. Henüz insan düşünce sistemini sadece parça parça oluşturabiliyoruz. Daha emekleme dönemindeyiz.”
Bunun yerine Google gibi firmalar daha işlevsel ve sağduyulu ürünler peşindeler. Bunun en bariz göstergesi de, akıllı telefon sahasıdır.
Cebinizdeki Yapay Zeka
2013 yapımı yapay zeka filmi Her‘de başrol oyuncusu Joaquin Phoenix, “Samantha” adı verilen cep telefonu yazılımına aşık olmaktadır. Filmde anlatılana göre bu yazılım, insan gibi zekaya sahip bir kişisel asistan yazılımıdır. Film elbette bir Hollywood filmidir; ancak uzmanların söylediğine göre film, en azından bir noktayı doğru yansıtmaktadır: Teknoloji, insanların kişisel yaşantılarında giderek artan bir role sahip olmaktadır. Bu teknolojiler, insan alışkanlıklarını ve ihtiyaçlarını öğrenmektedir.
iPhone kullancısı olan herhangi biri, Siri‘yi tanıyacaktır. İlk olarak Ekim 2011’de iPhone 4S ile hayatlarımıza giren Siri, basit sorulara yanıt verebilen, internet taramaları yapabilen, bazı diğer basit işlevleri yerine getirebilen bir yazılımdır. Siri’nin Microsoft versiyonu olan Cortana ile Google’ın versiyonu olan Google Now da, genellikle benzer sloganlarla karşımıza çıkmaktadır: Ne zaman isterseniz bilgi, elinizde!
Örneğin Google Now, günlük olarak geçtiğiniz yollardaki trafik bilgilerini size verebilmektedir. Benzer şekilde, sıklıkla yaptığınız alışverişleri takip ederek, unuttuğunuz ürünleri marketten almanız için sizi uyarabilmektedir. Uygulamaya “Yarın kalın bir kazak giymeli miyim?” gibi sorular sorabilirsiniz. Bu durumda size, ertesi günün hava durumunu verecektir. Hatta bu yazılım giderek daha da zekileşmektedir: ona “Bana içinde köpek olan tüm fotoğraflarımı göster.” dediğinizde (ya da “kedi”, “arkadaş”, “günbatımı” vs.), size onları bulup gösterebilmektedir. Hatta bu fotoğrafları etiketlememiş olsanız bile!
Google’ın e-posta, arama tarihi, bulut sistem depolama gibi araçları sayesinde ne kadar kişisel veriyi sakladığı göz önüne alınırsa, firmanın yapay zekaya bu kadar büyük yatırımlar yapması endişelendirici olabilir. Örneğin yapay zeka, firmanın kişiye özel reklamlar tasarlamasına yardımcı olabilir ki bu, birçokları tarafından rahatsız edici bulunmaktadır. Yapay zeka temelli bir görüntü işleme yazılımı, internet üzerinde gizli kalmanızı imkansız hale getirebilir.
Ancak resmi firma mottosu “Kötü olmayın!” olan Google’ın şirket sözcüsü Jason Freidenfelds‘in söylediğine göre, yapay zeka alanında yaptığı çalışmaları halka açık bir şekilde ve diğer enstitülerle işbirliği halinde yaparak bu potansiyel endişelerin üstesinden gelebilirler. Şöyle söylüyor:
“Google, bilgilerinizin güvenli ve güvende olduğundan emin olmak için sınırları zorlamakla kalmıyor, onun ötesine de geçiyor. Bizim için veri güvenliği en üst öneme sahiptir.”
Her ne kadar sıklıkla geçtiğiniz yolları öğrenen, sorularınıza cevap veren, fotoğraflarınız arasında bir köpeğin neye benzediğini ayırt edebilen bir telefon yazılımı kulağa üstün yapılı gelebilecek olsa da, halen bir insana kıyasla gülünç bir seviyededir. Birçok alanda yapay zekanın eriştiği nokta, ufak bir insan çocuğunun seviyesinden fazla değildir. Ancak yine de, şu anda yapay zekanın bir tehdit olmadığını söyleyen bilim insanları da dahil olmak üzere hemen hemen tüm uzmanlar, günün birinde yapay zeka ile insan zekasının rekabetinin doğacağını söylüyorlar. Bu durumda soru şu: İnsanlar buna hazır mı?
Yapay Zekayı Ciddiye Almak
2014 yapımı Transcendence (Evrim) isimli filmde aktör Johnny Depp zihnini bir bilgisayara aktarıyor; ancak güç sevdası kısa sürede benliğini ele geçirerek insan dostlarının hayatını tehlikeye atıyor. Hollywood filmleri genellikle bilimsel isabetliliği ile bilinmez. Ancak filmlerin genel teması, genellikle tamamen uydurma olmuyor. Nisan 2014’te Transcendence vizyona girdiğinde Stephen Hawking, fizikçi Frank Wilcek, kozmolog Max Tegmark ve bilgisayar bilimci Stuart Russell ortak bir bildiri yayınlayarak yapay zekanın tehlikeleri konusunda insanları uyardılar. Hawking ve diğerleri makalede şöyle yazdılar:
“Fazlasıyla zeki makinaların sadece birer bilimkurgu ürünü olduğunu düşünerek onları görmezden gelmek çok yaygındır. Ancak bu büyük bir hatadır. Belki de, tür olarak yaptığımız en büyük hata budur. Kuşkusuz yapay zeka birçok faydaya sahiptir: Savaşların tamamen durdurulmasından tutun da, yoksulluğun önüne geçilmesine kadar. Zeki makinalar yaratmak, insanlık tarihinin en büyük başarısı olabilir. Ancak bu başarı, aynı zamanda sonuncu da olabilir. Tekilliğin insanların başına gelebilecek en iyi veya en kötü şey olduğu düşünüldüğünde, bu sahaya ve etkilerini anlamak için yeterli kaynakların ayırılmadığını görebiliriz. Her ne kadar yapay zekanın kısa vadeli etkileri, onu kimin kontrol ettiğine göre değişebilecek olsa da, uzun vadeli etkisi, tamamen kontrol edilip edilemeyeceğine bağlıdır.”