yapay zeka sanat

Makinenin Sanatla İmtihanı: Yaratıcılığın Sınırları Nerede Başlar?

Yaratıcılık, insan varoluşunun en ayırt edici yetilerinden biridir. Bir mısra, bir fırça darbesi ya da bir melodi, teknik beceriden ziyade deneyim, duygu ve anlam içerir. Ancak dijital çağla birlikte bu tanım yeniden sorgulanıyor. Yapay zekâ ve algoritmalar mantıksal görevleri yerine getirmekle kalmıyor, sanat üretimi gibi insan zihnine özgü olduğu varsayılan alanlara da adım atıyor. Bu da yaratıcılık kavramını temelden sarsacak bir dönüşümün habercisi olacak gibi görünüyor.

Bilgisayarlar veriyle, insanlar ise deneyimle çalışır. Bu ikilik, yaratıcı sürecin özünü tartışırken sıkça başvurulan bir ayrımdır. Bir makine, ona yüklenen milyonlarca görselden, ses örneğinden ve metinden yola çıkarak belirli kalıpları tanıyabilir, bu kalıpları manipüle edebilir ve yeniden düzenleyebilir. Ortaya çıkan ürün estetik açıdan etkileyici olabilir. Ancak esas mesele, bu ürünün neden yaratıldığıdır. Yaratıcılık “ne” sorusuna olduğu kadar “niçin” sorusuna da cevap vermelidir. Bir bilgisayarın sanat yapması ile bir insanın sanat yapması arasındaki fark da tam bu noktada belirginleşir.

deepdream resim

İnsan, sanatı yalnızca üretmez; onu duyar, yaşar ve onunla dönüşür. Sanat, çoğu zaman bireyin iç dünyasında yaşadığı çatışmaları, arzuları, kaygıları ya da coşkuları dışavurmanın bir aracıdır. Oysa yapay zekânın üretimi veri manipülasyonuna dayanır. Elbette veriden duygu üretilebilir, ancak bu duygu simüle edilmiş bir imgedir, deneyimin kendisi değil. Yapay zekâ sistemlerinin yarattığı imgeler kimi zaman etkileyici olabilir; çünkü biz onlara insan üretimi gibi bakar, anlam yükleriz. Fakat bu estetik yargı, makinenin niyetinden değil bizim algımızdan kaynaklanır.

Bu noktada yaratıcılığın bilinçli bir tercih ve anlatı içerdiği gerçeğiyle de yüzleşmek gerekir. Makine “neden” bir görüntüyü oluşturur? Anlatmak istediği nedir? Ya da bir şey anlatmak istiyor mudur? Bu sorulara henüz olumlu ve açık bir yanıt verilememektedir. Yani mesele, bir sistemin güzel şeyler üretip üretemeyeceği değil; bu üretimin kasıt, özgünlük ve bilinç içeren bir yaratım olup olmadığıdır.

Bununla birlikte, yapay zekânın yaratıcı süreçlere dâhil olması, yaratıcılığı yalnızca insana özgü bir eylem olarak tanımlayan anlayışı sorgulatıyor. İnsanlık tarihi boyunca yaratıcılığın sınırları genişlemiş, zamanla değişmiş ve her seferinde yeni biçimler almıştır. Sanatı yalnızca bireysel dehanın bir ürünü olarak göremeyiz, aynı zamanda iş birliğinin, teknolojiyle etkileşimin ve deneysel süreçlerin bir sonucu olarak da ortaya çıkabilir. Bu bağlamda yapay zekâyı yaratıcı sürecin bir ortağı olarak yeniden konumlandırmak mümkün.

Ancak bu ortaklık, insanın yaratıcı rolünü değersizleştirmez. Aksine, insanın sezgisel zekâsı, etik duyarlılığı ve toplumsal belleği, yapay zekâyı yönlendiren, sınırlarını belirleyen ve ona anlam kazandıran unsurlar olarak varlığını sürdürür. Yani yapay zekâ, insan yaratısının bir yansımasıdır. Özgün bir özne değil, anlamla donatılan bir nesnedir. Ona yüklediğimiz anlamlar ise dönemin değerlerini, arzularını ve korkularını yansıtır.

duygusal robot

Bir başka mesele de yapay zekânın fiziksel gerçeklikten kopukluğudur. İnsan yaratımı, bedenin, çevrenin ve zamanın etkilerine maruz kalır. Bir sanatçının yaşadığı travma, hissettiği sevinç, tanık olduğu manzara ya da duyduğu ses, yaratımın dokusuna siner. Oysa algoritmalar için dünya, yalnızca veri noktalarından ibarettir. Bilinçli bir bedene sahip olmayan bir sistemin sanatı, ancak biz ona anlam yüklediğimiz sürece var olur. Deneyimden yoksunluk, yaratıcılığın çok boyutlu doğasını sınırlar.

Yine de bu tablo, yapay zekânın sanatsal alana katkılarını göz ardı etmeyi gerektirmez. Yapay sistemler, yaratıcılığın yeni biçimlerine kapı aralayabilir; insanın ulaşamayacağı hızda örüntüler kurabilir, yeni ifade yolları açabilir. Bu, insanın yaratıcılığıyla yarışmak değil, onu genişletmek anlamına gelir. Böylece sanat, insani olanın dışına taşar; yeni araçlarla, yeni niyetlerle ve yeni anlamlarla yeniden şekillenir.

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu ve black metal hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

mumkunati yok kapak

Distopik Gelecekte Politik Bir Uyarı: Mümkünatı Yok

“Mükemmel sayılabilecek bir toplum devleti asla var olmayacak!” 1885’te Minnesota’da doğan Amerikalı yazar Harry Sinclair …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin