“İnsanların köleliği kabullenmeleri için bu kadar kolay eğitilebildiklerini hiç fark etmemiştim.”
Octavia E. Butler’ın romanı Yakın (İthaki Yayınları), ilk kez 1979’da yayımlandı. Zaman yolculuğunu kullanan bir spekülatif kurgu olmasına rağmen, odağında çoğu zaman geçmişe derinlemesine bakış var. Yazar, topluma dair görüşlerini büyük bir ustalıkla aktarıyor ve hikayeye dahil ediyor. Kitap köleliği tüm çıplaklığıyla işlemesinden dolayı çirkinlik ve vahşetle dolu. Bu nedenle bazı insanlar için dayanması zor ve acımasız bir deneyime dönüşebiliyor. Yine de böylesi bir kurgunun nasıl yazılabileceğini gösteren güçlü bir kitap olduğu için herkese tavsiye edilebilir.
Yakın, 1976’dan Güney iç savaşı dönemine geri dönen siyahi Dana’nın hikayesini anlatıyor. Kadın kahramanımız, oturma odasındayken kendini yeşilliklerin arasında, bir nehrin kıyısında bulur. Dahası boğulmakta olan bir çocuk görünce tereddüt etmeden suya atlayıp çocuğu kıyıya çeker ve hayatını suni teneffüsle kurtarır, ancak kısa süre sonra çocuğun babasıyla ve tüfeğiyle yüzleşmek zorunda kalır. Dana öldürülmek üzere olduğunu anlar ve yine ansızın kendisini tekrar evinde bularak bu durumdan kurtulur. Kocasına göre sadece birkaç saniyeliğine kaybolmuştur. Kadın sırılsıklam ve çamurlu olmasına rağmen kocasını yaşadıklarına inandıramaz. Üstelik Dana, bu korkunç olayın tekrar gerçekleşeceğine dair büyük bir korku duymaktadır. Hakeza korktuğu başına o akşam bir kez daha gelecektir…
Yakın, hem sürükleyici hem de olayları yansıtmada başarılı bir kitap. Yazar, Dana’yı ve hayatını mevcut zaman çizelgesinde tanıtmak için çok fazla zaman harcamıyor, bilakis çabucak geçmişe yaptığı yolculuklarına odaklanıyor. Kitabın başından itibaren, Dana kendisini okuyucuya sevdiriyor ve aynı zamanda kaza geçiren atalarını kurtarmak için geriye doğru çekilmeye devam ettiği için onun adına üzülüyoruz.
Teknik olarak zaman yolculuğu hakkında bir kitap olmasına rağmen, bunun Yakın’ın ana odağı olduğunu iddia etmek mümkün değil. Hem Dana’ya hem de Rufus’un kimliğine ne olduğu ile ilgili temel fikir başlarda açıklanıyor, ancak Rufus’un onu zamanına nasıl soktuğunu ya da neden tam olarak başka bir yere geri döndüğünü asla belirtmiyor. Dana, Rufus’u birkaç kez kurtardığından ve hayatında önemli bir figür haline geldiğinden kesinlikle geçmişe etkisi var, ancak kitap kelebek etkisi üzerinde durup bunu tartışmıyor. Romanın büyük bir kısmı geçmişte geçiyor ve Dana’nın hayatta kalma girişimlerini aktararak, okurların olayları ilk elden, iç savaş zamanlarında Güney’e taşınan siyahi bir kadının gözünden görmesini sağlıyor.
Yakın oldukça çarpıcı bir roman, çünkü zaman yolculuğu ve kurgusal karakterlere rağmen, tarihi kökenleri ve toplumun çarpıklığını yansıtıyor. Kitap, topluma nüfuz eden tutumların ırksal eşitsizliği nasıl güçlendirdiğini ve adaletsizliğe seyirci kalmanın nasıl da kolay olabileceğini gösteriyor. Dana da bazen kendini geçmişten gelen bir ziyaretçi, bir seyirci gibi hissediyor. Ayrıca Rufus örneğinde olduğu gibi, insanların farklı koşullar altında bambaşka kişiliklere dönüşebileceğinin de altını çiziyor .
Uzun lafın kısası, Yakın yalnızca kitaplarda ve televizyonda yaşadığı düşmanlık çağının sıkıntılı sularında gezinmek zorunda kalan genç bir kadının çarpıcı hikayesi ve aynı zamanda toplumun, özellikle de ırksal eşitsizliğin derinlemesine bir incelemesi hüviyetinde. Kölelik gibi bir konuya eğildiği için oldukça üzücü anlatılar barındırıyor, ama insanlığın en kötü yanına ışık tutan samimiyeti nedeniyle akılda kalıcı olmayı da başarıyor…