Hafızanın Anatomisi: Unutulanı Hatırlamak

İnsan beyni belki de evrendeki en karmaşık nesne. Ancak ironik biçimde, en temel işlevlerinden biri olan “hatırlama”yı çoğu zaman küçümsüyoruz. Hafızayı bir not defteri gibi sanıyoruz: Boş sayfalar dolunca yeni bir şey eklenemez. Dijital dünyaya öylesine alıştık ki, beynimizi de USB belleğe benzetiyoruz: kapasitesi sınırlı, sıkça dolan, zamanla yavaşlayan bir aygıt. Oysa gerçekte durum sanılandan çok farklı. Bir dijital fotoğraf makinesi belleği dolunca “yeter” der; yeni bir kare alamazsınız. Oysa insan zihni böyle çalışmaz. Her yeni anı, her yeni bilgi bir yer bulur kendine. Hem de yıllarca, on yıllarca. Ancak bu süreç o kadar sessiz ve karmaşık işler ki, çoğu zaman fark etmeyiz bile. Hafızamızın gerçek sınırlarının nerede başladığı ise hâlâ bir sır perdesi.

Beyin, yaklaşık 100 milyar nöron içerir. Bu sinir hücrelerinin küçük bir kısmı, özellikle piramidal nöronlar, uzun süreli hafıza için kritik önemdedir. Ama önemli olan sadece hücrelerin sayısı değil; bu hücreler arasındaki bağlantıların derinliği, karmaşıklığı ve esnekliğidir. Her nöron binlerce başka hücreyle bağlantı kurabilir. Söz konusu ağ, tek bir nesneyi hatırlamanın çok ötesinde, sonsuz gibi görünen bir belleği de mümkün kılar.

oyku hafiza silme

Yine de hafızanın kapasitesinden bahsederken istatistiklerden ziyade örnekler daha etkileyici olur. 2005’te Çinli üniversite öğrencisi Çao Lu, pi sayısının virgülden sonraki 67.980 basamağını ezberleyerek dünya rekoru kırdı. Ya da çocukken kafasına aldığı darbeyle zihninde bir kapı aralanan Orlando Serrell’i düşünelim. Serrell, herhangi bir tarihin hangi güne denk geldiğini söyleyebiliyor, karşılaştığı araçların plakasını yıllar sonra bile hatırlayabiliyor. Bunlar süper beyinler mi? Hayır. Asıl ilginç olan şu: Bu insanlar gayet “normal.” Olağanüstü olan şey, hafızalarını eğitme biçimleri. Tıpkı kasları çalıştırmak gibi zihinsel kapasite de disiplinle genişletilebiliyor. Nelson Dellis, tam beş kez ABD Hafıza Şampiyonu oldu. Oysa geçmişte hafızasının berbat olduğunu söylüyor. Günde beş saat çalışarak kendini dönüştürmüş. Bir deste iskambil kâğıdını ezberlemek 20 dakikasını alırken, şimdi bunu 30 saniyede yapabiliyor.

Peki bu nasıl mümkün oluyor? Cevap, zihinsel mimaride gizli. Dellis’in kullandığı yöntemlerden biri, “hafıza sarayı.” Bu teknik ile kişinin zihninde çok iyi bildiği bir mekân (örneğin çocukluk evi) canlandırılır. Ezberlenecek şeyler, bu evin odalarına yerleştirilir: bir sayı salona, bir isim mutfağa, bir tarih yatak odasına… Hafıza, görüntüye ve mekâna bağlandığında daha kalıcı olur. Çünkü insan zihni, soyut bilgiye değil, bağlamsal deneyime daha kolay tutunur.

Araştırmacılar, yıllardır bu olağanüstü beyin becerisinin genetik ya da fizyolojik kökenlerini araştırıyor. Kimilerine göre sol ön şakak lobu “aşırı bağlantılı düşünme” kapasitesinden sorumlu bölge ve devre dışı bırakıldığında birey detaylara karşı daha duyarlı hâle geliyor. Otistik bireylerde ya da demans sonrası sanatsal yetenekler geliştiren hastalarda benzer örüntüler gözlemleniyor. Normal koşullarda beyin bilgiyi bütünsel olarak işler. Parçaları bir araya getirir, soyutlama yapar, sonuç üretir. Bu, “etkili düşünme” şeklidir ama aynı zamanda birçok ayrıntıyı da eleyerek çalışır. Oysa bu filtre devre dışı kaldığında, kişi her ayrıntıyı olduğu gibi görmeye başlar. Bir alışveriş listesinde sadece “otomobil” kelimesini değil, farları, cam sileceklerini, koltukları ayrı ayrı hatırlar.

Bu elbette bir tür zihinsel yük oluşturabilir ama aynı zamanda olağanüstü bir hatırlama gücü de sağlar. Hafızanın sınırları, belki de bilgiyi ne kadar detaylı algıladığımızla ilgilidir. Beynin dolması değil, bilgiyi ne şekilde işlediği belirleyicidir. Gerçekten de zihnimiz dolu değil; sadece kalabalık. Yavaş ve bulanık veri akışının içinde kaybolan şeyler, aslında hâlâ orada. Belki bir hafıza sarayı kurarak, belki bazı yolları yeniden aydınlatarak onları tekrar ortaya çıkarabiliriz. Sonuçta mesele, her şeyi hatırlamak değil. Ama unuttuğumuzu sandığımız şeylerin aslında hâlâ bir yerlerde kayıtlı olduğunu bilmek insanı umutlandırıyor. Belki de hafıza, bazen sisle örtülü bir ormandır. Yolu kaybettiğimizi sansak da izini sürdüğümüz patikalar belki hâlâ oradadır.

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu ve black metal hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

vault

Vault’lar: Hiçbir Ders Kitabında Bahsedilmeyen Hücre İçi Gizemli Yapılar

Yaşayan en küçük canlı birimi olarak tanımlayabileceğimiz hücre; bitki, hayvan, mantar, bakterileri ve arkelerin, kısaca …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin