misir astronomi

Eski Mısır’da Astronomi

Kendinizi bir an için 4000 yıl öncesinde, berrak bir çöl gecesinde, yıldızlı göğün altında ve bütün teknolojik imkanlardan uzakta hayal edin. Üstelik entelektüel ve zeki birisiniz. Yazıcılık ya da falcılık gibi devletin yüksek görevlerinden birini işgal ediyorsunuz. Etrafınızdaki sıradanlıklardan kurtulup hayal gücünüzü kışkırtacak harika bir gece gözünüze uyku girmiyor. Bu arada sizden beklenen bir saat hassasiyetiyle başınızın üstünde dönüp duran gizemli gök cisimlerini izleyerek yılın önemli günleri olan bayram, ekim ve hasat zamanının tarihlerini tam olarak belirlemeniz. İşte şimdi eski Mısırlı bir rahibin dünyasını anlamaya başladınız.

Yıldızların konumu eski Mısırlılar için çok önemliydi. Mısırlıların gökyüzünün bugün olduğu gibi ışıkla kirletilmediği bir çölde, muazzam bir gökyüzü manzarası altında yaşadıklarını unutmamalıyız. Kış mevsimi Mısırlılar için özellikle önemliydi, çünkü bu aylarda Eski Mısırlılar için çok önemli olan Orion (Avcı) Takımyıldızı gözlenebiliyordu.

Ortada çapraz olarak hizalanmış üç yıldıza dikkat ediniz. Bu üç parlak yıldız “Avcı’nın Kemeri/Orion Belt” olarak bilinir.

Çok eski zamanlardan beri bilinen Avcı takımyıldızı, belirgin şeklinden dolayı Büyük Ayı’dan sonra gökyüzünde en kolay bulunabilen takımyıldızıdır. Bugünün ışıkla kirlenmiş gökyüzünde Avcı daha çok bir papyona benziyor; ancak eskiler onu bir avcıya benzetmişlerdi. Papyon’un düğüm kısmında Avcı’nın Kemeri ya da Kuşağı (Orion Belt) denen aynı hizada üç parlak yıldız vardır. Gökyüzünde hizalanmış üç parlak yıldız görürseniz, bu çok büyük olasılıkla Avcı’nın Kemeri’dir. Kemerin alt kısmına Avcı’nın sağ dizinde parlak mavi bir yıldız olan Rigel’i, üst kısmında ise Avcı’nın sol omzunu oluşturan kırmızı Betelcüz vardır.

Avcının sağ tarafında Boğa takımyıldızı bulunur. (Avcı, Boğa’yı avlamaya çalışıyormuş gibi düşünülmüş.) Boğa’nın gözü olan kırmızı renkli yıldızın adı Aldebaran’dır (Zaten bu sözcük Arapça Boğa’nın Gözü anlamına gelmektedir.)

Avcı ve Boğa Takımyıldızları

Aldebaran, parlak iki yıldızın çizdiği boynuzlarla birlikte yukarıya doğru uzanan bir V şekli oluşturur. Boğa’nın yele kısmında Yedi Kız Kardeş olarak da bilinen Ülker takımyıldızı ya da diğer bir adıyla Pleiades bulunur. Ülker takımyıldızı Büyük Ayı’nın küçültülmüş bir versiyonu gibidir. (Ülker’in Japoncası Subaru’dur. Subaru logosunun yıldızlardan oluştuğuna dikkat etmiş miydiniz?)

Avcı ve Büyük Köpek (Canis Majoris)

Avcı’nın kemerini oluşturan üç yıldızın oluşturduğu çizginin devamında sol alt tarafta parlak mavi bir yıldız olan Sirius bulunmaktadır. Bu yıldız gökyüzünün en parlak yıldızı olarak bilinir. Sirius, Büyük Köpek (Canis Majoris) takımyıldızının bir üyesidir. (Büyük Köpek, Avcı’nın avda kullandığı köpek olarak canlandırılmış.)

Solda, İsis, saüda Osiris

Gökyüzünün bu bölgesi Mısırlılar için özel bir öneme sahipti. Orion (Avcı), Mısırlıların önemli tanrılarından biri olan Osiris’i, Sirius ise İsis’i temsil etmekteydi. Sirius, ya da Mısırlıların verdiği isimle Sothis’in doğu ufkunda güneş doğmadan hemen önce görülmesi Mısırlılar için çok önemli olan bir olay olan Nil’in taşmasının başlangıç tarihine işaret ediyordu. Bu iki olayın peş peşe gerçekleşmesi Mısırlılar tarafından fark edilmiş ve bu olaya büyük önem atfedilmiştir. Kendilerine Nil’in taşma zamanının belirlenmesi görevi verilmiş olan rahipler gökyüzü gözleminin önemini böylece anlamışlardı. Bir düşünün, şafaktan önce gökyüzünün en parlak yıldızını ufukta muhteşem bir parıltı içinde görüyorsunuz ve bu olayı takiben, sizin için hayati önem taşıyan bir olay, yani Nil’in taşması gerçekleşiyor.

Sirius güneydoğudan yükselen, genellikle ufka yakın duran çok belirgin ve parlak bir yıldızdır. Gökyüzünde Güneş, Ay, Venüs’ten sonraki en parlak cisim Sirius’tur. Sirius’u tanımak çok kolaydır, parlak mavi bir renge sahip olması yanısıra, Avcı’nın kemerini oluşturan üç yıldızın doğrultusu üzerindedir. Ayrıca Sirius, ufka yakın olduğunda renk değiştiriyormuş gibi görünür. Esasında olan şuydu: Güneş yıl boyunca gökyüzünde Burçlar Kuşağı adı verilen çemberi dolanır. Güneş’in bir burçtan ötekine hareketi yaklaşık bir ay sürmektedir. (Bu yüzden 12 burç var.) Eski Mısır’da, astronom-rahiplerin gökyüzünü gözlemlediği zamanlarda, Nil’in taşması Güneş’in Sirius’un yakınlarında bulunduğu zamana denk geliyordu. Normalde Güneş’in yakınında bulunan yıldızları gündüz vakti göremeyiz; ancak sabah ya da akşam saatlerinde, Güneş doğmadan hemen önce ve battıktan hemen sonra konumları uygun ise bu yıldızlar görünür hale gelirler. Sirius için de durum buydu. Ancak daha sonraki binyıllarda bu durum değişmiştir.

Dünya’dan bakıldığında Güneş her ay bir başka burçtaymış gibi görünür. Burçlar kuşağı (zodyak) gökyüzünde Güneş’in yolu boyunca yer alan 12 burçtan (takımyıldız) oluşmaktadır.

Özetlemek gerekirse, gökyüzünde Burçlar Kuşağı (Zodyak) denen hayali bir çizgi var. Güneş bu çizgi üzerinde yıl boyunca hareket ediyor. Burçlar kuşağında bulunan takımyıldızlara Burç adını veriyoruz. Hepimizin bildiği gibi 12 adet burç var ve Güneş bir burçtan ötekine yaklaşık 1 ayda gidiyor. Tabi burada burçlara özel bir önem atfetmiyoruz. İnsanlar takvim yaparken gökyüzünü on iki eşit parçaya bölmüşler ve her parçadaki yıldızları bir takımyıldızına benzetmişlerdir. Bu durum gözlem yapmayı kolaylaştırıyordu.

Güneş, Sirius’un bulunduğu burca yaklaştığında tesadüfen Nil nehri taşıyordu. İşte Eski Mısırlılar bunu fark etmişlerdi.

Bu arada, Güneş’in burçlar kuşağındaki hareketinin Dünya’nın Güneş etrafındaki yıllık hareketinden kaynaklandığını bir kez daha hatırlatalım.

Gelelim Eski Mısır’a…

Sirius’un görünmesi ve Nil’in taşması olaylarını takiben 70 gün boyunca Sirius ortadan kayboluyordu, çünkü Güneş’e çok yaklaşıyordu. Güneş’e çok yakın bir yıldızın sabah erken saatlerde bile gözlenmesi mümkün değildir. Ardından Sirius Güneş’in öbür tarafına geçer ve akşam gün batımından hemen sonra görünmeye başlar. Güneş’e yakın cisimler (örneğin Merkür ve Venüs) sadece gün doğumundan hemen önce veya günbatımından hemen sonra gözlemlenebilirler.

Güneş doğmadan hemen önce Sirius’un konumu…

Nil nehrinin taşması sırasında 70 gün boyunca iki önemli tanrı (İsis ve Osiris) gökyüzünden kayboluyorlardı. Osiris, yani Orion, yeraltı tanrısıdır ve yaşamın yer altına çekilişini (ölümü) temsil eder. Bu olayın nedeni, bu iki takımyıldızının o zaman diliminde Güneş’e yakın olmasıdır. Daha sonra Güneş’in hareketi ile yer altından çıkacak, gökyüzünde yeniden görünecektir—ki bu da onun hayata dönüşü (dirilişi)dir. Altı ay süren bu zaman zarfında hayatın idamesi görevi yeraltına aittir.

Mısır takvimi Sirius’un pek çok isimlerinden biri olan Sothis ya da Sopdet’in görülmesi ile başlar. Güneş’in doğumundan hemen önce görülen Sirius Nil’in taşmasının habercisidir ve Mısır takvimi bu olayla başlar. Mısırlılar 30 günlük 12 aydan oluşan bir Güneş Takvimi kullanmışlardır. Mısırlıların kullandığı ikinci bir takvim ise Ay Takvimi’dir ve Ay’ın evrelerinin düzenine bağlıdır. Bu takvimde bir ay 29,5 günden ibarettir. Dolayısıyla Mısırlıların kullandığı iki takvim arasında (günümüzde olduğu gibi) bir uyumsuzluk vardı.

Osiris

Bir Mısır yılı 360 gündü. Bir takvim yılının sonunda 5 gün süren bir şölen düzenlenirdi. Şölen sırasında takvimin ilerlemesi durduruluyor, böylece 365 gün tamamlanmış oluyordu. Bir Mısır yılı, dörder aylık üç mevsimden oluşuyordu. Birinci mevsim, Nil’in taştığı mevsimdi. Bu mevsimde sular yükselirdi. Bunu ekim ve hasat mevsimleri takip ederdi. Yılın sona ermesini takip eden ekstra beş günde (şölen zamanı) çalışmak uğursuzluk sayılırdı.

Mısır yılı, gerçek yıldan yaklaşık 6 saat daha kısaydı. (Bir yıl yaklaşık olarak 355,2422 gündür.) Bu nedenle her dört yılda bir Nil’in taşması takvime göre 1 gün gecikmekteydi. Ancak her 1460 yılda bir Nil taşkınları ile takvim yeniden senkronize oluyordu. Bir başka deyişle Nil’in taşmasının başlangıç tarihi takvim içinde yavaş yavaş kaymaktaydı. Mısırlı rahipler bu çeyrek günlük (6 saatlik) uyuşmazlığın farkındaydılar elbette ama bunu önemsemiyorlardı. Ayrıca yıldızların kendi takvimlerinden çok daha hassas bir zaman belirleyicisi olduğunun da farkındaydılar. Nil’in taşma mevsimini belirlemek için yıldızları kullanmak takvime bakmaktan çok daha iyi sonuç veriyordu.

Mısır uygarlığının ömrü öyle uzundu ki 1460 yıl süren bu çevrime iki kez şahit olmuşlardır. Takvim yaklaşık olarak M.Ö. 3000 yılında yapılmıştı. Nihayet M.Ö. 46’da Jul Sezar tarafından takvimin düzeltilmesi amacıyla her 4 yılda bir Şubat ayına bir gün eklenmiştir (artık yıl). Daha sonra Papa XIII. Gregory 1582’de takvimi yeniden düzenletti, çünkü her dört yılda bir gün eklemek, gereğinden biraz daha fazla eklemek anlamına geliyordu. Böyle yapıldığında bir yılın uzunluğu 365,25 gün olmaktadır; oysa bir yılın uzunluğu, yukarıda da belirttiğimiz gibi 365,2422 gündür (astronomik yıl uzunluğu). Takvimdeki bu fazlalığı düzeltmek için 100’e bölünen yıllar artık yıl kabul edilmez, ama aynı zamanda 400’e bölünen yıllar artık yıl kabul edilir. Örneğin 1700, 1800, 1900, 2100, 2200 yılları artık yıl olmazken, 2000 ve 2400 yılları artık yıldır. Bu düzenleme ile yıl uzunluğu ortalama olarak 365,2425’e çekilir. Bu da tam doğru bir sonuç olmamakla birlikte yeterli hassasiyeti sağlamaktadır.

Mısırlı rahipler sürekli gökyüzünü gözlemlemekte ve kayıt tutmaktaydılar. Ancak gözden kaçırdıkları olgular da vardı. Söz gelişi Babilliler tarafından fark edilen Saros Döngüsünü bilmiyorlardı. Saros döngüsü 18 yıl 11 gün 8 saat sürer ve iki güneş tutulması arasındaki zaman dilimini gösterir. (Bu olgu Babilliler tarafından M.Ö. 8. yy’da yaşamış olan bilim dostu Kral Nabu-Nasir zamanına değin fark edilmemiştir. Söylendiğine göre bu tarih Batlamyus tarafından gerçek Astronominin başlangıcı kabul edilmişti.)

Ayrıca Mısırlılar Babillilerin tersine gezegenlerin geri hareketini de fark etmemişlerdi.

Gezegenlerin konumu sabit arka plan yıldızlarına göre sürekli değişmektedir. Normal olarak gezegenler burçlar kuşağında batıdan doğuya doğru hareket etmektedirler (ileri hareket). Kimi zamanlar gezegenlerin bir süre için ters yönde hareket edip, sonra yeniden ileri harekete başladıklarını görürüz. Bu olaya gezegenlerin ileri-geri hareketi denmektedir. Bu olgu Mısırlılar tarafından bilinmesine rağmen kayıt altına alınmamıştır. Geri hareket tam olarak periyodik olmadığından ve zamanın astronomi bilgisiyle anlaşılmasının güçlüğü yüzünden Mısırlıların ilgisini çekmemiş olabilir. (Bu ileri-geri hareket olgusu Kopernik, Kepler, Galileo ve Newton tarafından çözüme kavuşturuluncaya kadar astronomları çağlar boyunca uğraştıracaktır.)

Eski Mısırlıların Nil’in taşmasını etkilemeyen gök olaylarıyla ilgilenmediklerini de düşünebiliriz. Çünkü onlar açısından bu olaylar yaşamsal öneme sahip değildi.

Mars’ın bir hafta aralıkla alınmış çeşitli fotoğrafları

Burada yaklaşık 2,5 ay süresince Mars’ın bir geri hareket yaptığını görüyoruz. Elbette yıldızlar gece boyu hareket etmektedirler ama burada Mars’ın hareketi arka plandaki sabit yıldızlara göre anlaşılmalıdır. Arka plan yıldızları birbirine göre hareket etmezler, gezegenler ise tersine arka plan yıldızlarına göre hareket ederler, onlara gezegen denmesinin nedeni de budur.

Size küçük bir soru: Bu fotoğrafların çekildiği sırada Mars’ın hangi burçta olduğunu söyleyebilir misiniz? Bu soruya yanıt verebilmek için gerekli bütün bilgiler bu yazıda bulunmaktadır. Yanıtınızı yorum bölümüne yazabilirsiniz.

Görselde de görüldüğü gibi, sabit arka plan yıldızlarına göre Mars’ın hareketi çoğunlukla ileri, bazen de geri hareket şeklinde gerçekleşmektedir. Zaten bu gök cismine gezegen denmesinin nedeni de budur. Eski astronomlar kuşkusuz gezegenlerin gerçekte ne olduğunu bilmiyorlardı; bu yüzden çoğunlukla onların tanrı olduğunu düşünmüşlerdir. Mars (Ares) savaş tanrısı; Venüs (Afrodit) ise aşk tanrıçasıydı.

Mısır astronomisiyle ilgili bir başka şey de gök tanrıça Nut ile yer tanrısı Geb arasında gerçekleşen evlilikti. Hava tanrısı bu iki tanrıyı birbirinden ayırmaktaydı.

Nut ile yer tanrısı Geb arasında gerçekleşen evlilik. Samanyolu’nu gösteren fotoğrafla benzerliğine dikkat ediniz.

Mısırlılar gökyüzünde yıldızların hareketlerini inceledikleri zaman Kuzey Yarımkürede, Kutup Yıldızı civarında yıldızların hiçbir zaman batmadığını da fark etmişlerdir. Şekilde her zaman ufkun üstünde görülen yıldızlar ve takımyıldızlar gösteriliyor.

Elbette bunun nedeni Dünya’nın dönmesidir. Eksen doğrultusuna yakın olan yıldızlar, Dünya’dan bakıldığında daha hareketsiz görünürler. Örneğin Kutup Yıldızı (Polaris) hemen hemen eksenle aynı doğrultuda olduğu için gökyüzünde hareketsizmiş gibi görünür.

Diğer yıldızlar, gece boyunca doğudan doğup, batıdan batarken Kutup Noktasına yakın olan takımyıldızlar, örneğin Büyük Ayı, Küçük Ayı ve Cepheus (Kral) takımyıldızları, hiçbir zaman ufuk çizgisinin altına inmezler, yani batmazlar, her zaman göktedirler. İşte bu gerçek Mısırlılar tarafından ölümsüzlük fikriyle özdeşleştirilmiştir. İşte bu nedenle Firavunlar öldüğü zaman gökyüzünde kuzeye gideceklerine inanılırdı. Böylece kuzeydeki yıldızlardan biri haline gelecek ve ölümsüzlük kazanacaklardı. Firavunların ölümden sonra gökyüzüne yapacakları yolculukta yollarını şaşırmamaları için piramitlerin tam olarak kuzey-güney ekseninde inşa edilmesi gerekiyordu; bunun için de gerçek kutup noktasının yerinin tam olarak bilinmesi gerekliydi.

Ancak sorun şuydu ki gökte Kutup Noktası (yani Dünya’nın ekseninin doğrultusunun gökteki izdüşümü) yer değiştirmektedir. Bunun nedeni Dünya’nın ekseninin bir topaç gibi yalpalama hareketi yapmasıdır.

Bu hareketin nedeni Güneş ve Ay’ın çekimi ile Dünya’nın şeklinin tam bir küre olmamasıdır. (Dünya’nın şeklinin kutuplarda basık, ekvatorda şişkin olması.) Döngü 26 bin yıl sürer.

Kutup noktası (Kutup Yıldızı değil), 26 bin yılda gökyüzünde bir daire çizerek, sonunda başladığı noktaya geri döner. Şu an Kutup Noktası, Kutup Yıldızının yakınındadır (1 derece uzağında); ancak ilerde bu durum değişecektir. Gelecekte Kutup Noktası Vega’nın yakınlarına gelecektir. Yani gelecekte Vega’ya kutup yıldızı diyeceğiz.

MÖ 3000’de kuzey kutup noktası Thuban adlı yıldızın üzerindeydi. MÖ 2500’lü yıllara gelindiğinde kutup noktası herhangi bir yıldızın üzerinde değildi. Ancak Mısırlılar yaptıkları gözlemler sayesinde bu problemi de çözdüler: Kuzey kutup noktasının Kochab ile Mizar adlı yıldızları birleştiren doğru parçasının tam ortasında yer aldığını buldular. Gece boyunca yıldızlar hareket etse de bu iki yıldızı birleştiren doğru parçasının orta noktası sabit kalıyordu. Mısırlılar bu iki yıldıza Kuzeyin Bekçileri adını vermişlerdi.

Ancak kutup noktası yerinde durmuyor, çağlar geçtikçe ilerlemeye devam ediyordu. Beş yüz yıl kadar sonra Mısırlıların kutup noktasını yeniden bulmaları ve piramitlerini buna göre inşa etmeleri gerekecekti.

Günümüzde bir mezarın ya da piramidin kuzey-güney doğrultusundan kaç derece saptığına bakarak inşa edildiği tarihi tam olarak söyleyebiliyoruz. Çünkü yıllar geçtikçe piramitlerin doğrultusu da yavaş yavaş dönmüştür ve Mısırlılar anıtlarını o zamanın kuzey-güney doğrultusunda inşa etmişlerdir. Ayrıca Mısır astronomik gözlemleri çok kesindi.

Bugün astronomi ile arkeolojinin işbirliği sayesinde piramitlerin yapılış tarihleri saptanabiliyor. Bu yöntemle Büyük Piramit’in MÖ 2480 yılında yapıldığı belirlenmiştir. (10 yıllık bir hata payıyla.)

Ayrıca Eski Mısır’da birçok yapı yıldızları ya da Güneş’i işaret edecek şekilde konumlandırılmıştır. Örneğin Karnak’daki Amon-Ra Sütunları’nının yalnızca yaz gündönümünde Güneş ışınlarının içeri girmesini sağlayacak şekilde inşa edildiği bilinmektedir. Gerçi yaz ya da kış gün dönümünü işaret edecek şekilde düzenlenmiş mağaralar ve yapılar taş devrinden beri yapılmaktaydı ve bu da insanların takvim bilgisinin çok eski zamanlara dayandığını göstermektedir. Örneğin MÖ 10.000 yılından kalma Lazka mağarasının içine güneş ışınları yalnızca yaz gündönümünde girebilir.

Not: Bu yazı Profesör David Linton’un Youtube de yer alan bir konuşmasından yararlanarak hazırlanmıştır.

Yazar: Sinan İpek

Yazar, çizer, düşünür, öğrenir ve öğretmeye çalışır. Temel ilgi alanı Bilimkurgu yazarlığıdır. Bunun dışında Matematik, bilim, teknoloji, Astronomi, Fizik, Suluboya Resim, sanat, Edebiyat gibi konulara ilgisi vardır. Ara sıra sentezlediklerini yazı halinde evrene yollar. ODTÜ Matematik Bölümü mezunudur ve aşağıdaki başarılarıyla gurur duyar:TBD Bilimkurgu Öykü yarışmasında iki kez birincilik, 2. Engelliler Öykü yarışmasında birincilik, Ya Sonra Öykü Yarışması'nda finalist, Mimarlık Öyküleri Yarışması'nda finalist, 44. Antalya Altın Portakal Belgesel Film Yarışmasında finalist. Ithaki yayınları Pangea serisinin 5. üyesi "Beyin Kırıcı" adlı bir romanı var.

İlginizi Çekebilir

gozlenebilir evren kapak

Bir Şeyler Evrenin Genişlemesini Baskılıyor!

Bir devin gözünden bakıldığında, evrenimizdeki galaksiler sonsuz bir okyanusun yüzeyine köpük gibi yapışmış, mürekkepli boşlukların …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et