Küçük yaşlardan beri bilimkurguya ilgi duyan ve 12 yaşından itibaren de kısa öyküler kaleme almaya başlayan Isaac Asimov, erken yazınsal çalışmalarında bile bilimkurgudaki mevcut kalıpları yıkacağının sinyallerini verir. Bu devrimsel ürünlerinin odağında ise robotlar vardır. Özellikle 1900’lerin başlarından itibaren Amerika Birleşik Devletleri’nde sayıları çoğalmaya başlayan ucuz dergiler, öncüllerini yineleyici basmakalıp öykülerin mebmaı haline gelir. Dönemin bilimkurgu yazarları arasındaki en gözde temalardan biri de canavar robotlardır. Kah çılgın bilim adamlarının raboratuvarından kaçıp ortalığı kan gölüne çevirirler, kah bağlı oldukları kölelik düzenine isyan edip insanlığa kafa tutarlar, kah da tüm gezegenin denetimini ele alıp uygarlığın üzerinde sallanan Demokles’in kılıcı oluverirler. Erken dönem Amerikan bilimkurgusunun karekteristik bir özelliğine dönüşen bu anlatı, zaman içinde kendi yazınsal hegemonyasını da pekiştirip güçlendirir.
Söz konusu furyanın ortaya çıkıp gelişmesindeki psikolojiye bakılacak olursa, altında köklü bir toplumsal ürküntü yattığı görülecektir. Süregiden Soğuk Savaş bir yana, nükleer saldırı olasılığı gibi tehditler toplumda geniş çaplı paranoyaların oluşmasına zemin hazırlayarak teknolojiye yönelik hezeyanları iyice körüklemiştir. Toplumsal gerçekliğe uygun olarak, bu tekno-psikolojik buhranın erken dönem Amerikan bilimkurgusundaki yansımaları da kötümser bir profil sergilemektedir. Dönemin yaygın bakış açısına göre, başa bela olan pek çok teknolojik buluş gibi robotlar da er ya da geç insanlığın karşısında bir tehdit unsuru olarak belirecektir. Bu düşünüşten hareketle, dergi ve romanların sayfaları isyankar, bozguncu, kötücül, duygusuz, acımasız ve sinsi robotlarla dolup taşmıştır. Kendini böylesi bir garabetin içinde bulan Asimov, dönemin çürük zemini üzerinde yükselen bilimkurgu yazınına güçlü bir balyoz darbesi indireceğinden bihaber öykülerini karamakla meşgüldür.
Yerleşik kurgusal modellerin dışına taşan öyküleriyle Asimov, başlarda dönemin popüler yayıncılık anlayışı içine yuvalanmakta bir hayli zorluk çeker. Dergi editörlerine öykülerini kabul ettirememesinin en büyük nedeniyse, yarattığı robot karakterlerin sıra dışılığıdır. Asimov’un öykülerindeki robotlar insanlığı yok etmek için sinsi planlar kurgulayan canavarlar değil; tam aksine yapıcı ve yardımsever varlıklardır. Efendilerine başkaldırmak yerine hizmet ederler ve en önemlisi de meşhur “Üç Robot Yasası”na tabidirler. Asimov’un, Astounding Magazine dergisinin editörü John W. Campbell’den ilham alarak oluşturduğu dünyaca ünlü “Üç Robot Yasası” şöyledir:
- Bir robot, bir insana zarar veremez ya da zarar görmesine seyirci kalamaz.
- Bir robot, birinci kuralla çelişmediği sürece bir insanın emirlerine uymak zorundadır.
- Bir robot, birinci ve ikinci kuralla çelişmediği sürece kendi varlığını korumakla mükelleftir.
Asimov bu yalın yasalar sayesinde robotların bir insana zarar vermesini ya da bir insanın buyruğuna karşı çıkmasını olanaksız hale getirmiş ve robotları, çeşitli işleri yapan mekanik araçlara indirgemiştir. Bu, o zamanlar için hem bilimkurgu ve hem de robot bilimi adına tam bir devrim niteliğindedir. Asimov, ’Frankeistein Kompleksi’ ile sağa sola saldıran, insanlığı yok etmeye ya da köleleştirmeye çalışan robot algısını parçalayarak, robotları bilimsel ve mantıksal bir düzlemde ele almış, bu da robot teknolojisine olan bakış açısını değiştirmiştir. Bu yeni bakış açısının, robot teknolojisinin gelişimine ivme kazandırdığı kuşkusuzdur. Ekim 1976’da New York Devlet Üniversitesi’ndeki bir söyleşisinde Asimov, robotlara ve robot teknolojisinin geleceğine dair düşüncelerini şöyle açıklar:
“Düşüncem iki yönlü: İlk olarak, robotları kendi yaratıcılarını yok edecek canavarlar olarak görmüyorum; çünkü robotları yapan insanların, kendi güvenliklerini sağlayacak vasıtaları da yine robotların içine koyabilecek kadar bilgi ve yetenek sahibi olacaklarına inanıyorum. İkinci olarak, robotların ya da genel anlamda makinelerin, bizlerin yerine geçebilecek kadar zekâya sahip oldukları anda bunu yapmaları gerektiği fikrindeyim.”
Yarattığı robot karakterlerle Üç Robot Yasası’nı bizzat sorgulayan Asimov, bir yandan da yasadaki gedikleri gözler önüne serip kapatma uğraşı sergileyerek birçok hararetli kurguya imza atmıştır. Bu kurgusal düzeneğinin kendini en bariz şekilde hissettirdiği eserlerin başındaysa I, Robot (1950) adlı öykü derlemesi gelir. Susan Calvin adlı bir robo-psikolog ile yapılan söyleşiler üzerinden biçimlenen ve farklı zaman aralıklarındaki çeşitli maceraların anlatımından oluşan bu eser, hala bilimkurgu edebiyatı için bir mihenk taşı olmayı sürdürmektedir. Ancak tüm Asimov evreninin öne çıkan ve hatta efsaneleşen robot karakteri hiç şüphesiz R. Daneel Olivaw‘dan başkası değildir. İlk kez Robot Serisi’nin açılış romanı The Caves of Steel (Çelik Mağaralar, Ölü Gezegen) ile hayatımıza giren Olivaw da, Asimov evrenindeki diğer robot karakterler gibi Üç Robot Yasası‘na sıkı sıkıya bağlıdır. Üstün yetenekleri ve özellikleriyle Olivaw, kısa sürede Elijah Baley’nin gözüne girmeyi ve onun sadık bir ortağı olmayı başarır. Dolayısıyla dört romanlık Robot Serisi boyunca, kendisini pek çok maceranın tam ortasında buluruz.
Robot Serisi’nin The Robots of Dawn (Şafağın Robotları) isimli üçüncü romanıyla tanıştığımız R. Giskard Reventlov, Asimov evreninin öne çıkan bir diğer robot kahramanıdır. Binlerce yıla yayılan geniş Asimov kurgusunda kilit roller üstlenen Reventlov, Olivaw’a kıyasla daha alelade bir robot figürü olarak belirir. Tasarımı itibariyle robot olduğu barizdir, ancak yazarın kendisine insansı görünümün ötesinde bahşettiği olağanüstü bir yeteneği vardır. Bu sıra dışı özelliği, kendisini insanlığın yazgısını değiştirebilecek yaşamsal bir karakter konumuna yükseltmektedir. Ayrıca gerek R. Daneel Olivaw gerekse Elijah Baley ile kurduğu yakınlaşmayla da büyük dönüşümlere sürüklenmiştir. Hatta insanlığın iyiliği ve kurtuluşu uğruna bireylerin feda edilebileceğini söyleyen sıfırıncı yasa, bu gelişim ve dönüşüm sürecinin bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Diğer üç yasadan farklı olarak kavramsal ve soyut bir nitelik taşıyan bu yasa, insanlığın esenliği için bir robota bir insanı öldürebilme serbestliği tanımaktadır.
Kurgusunu saf, sorumsuz, kötü ve çılgın bilim insanlarından arındıran Isaac Asimov, bununla da yetinmeyip ‘katil robot’ işleyişini tersyüz ederek bilimkurgu yazınında çığır açmıştır. İnsanların boğazını sıkan robotları bir köşeye atıp, onları kimi zaman çocuk bakıcısı, kimi zaman madenci, kimi zaman politikacı, kimi zaman filozof, kimi zaman kurtarıcı, kimi zamansa bir yazar vasfıyla donatmış; yarattığı üç robot yasasının işlevselliğini de yine kendileriyle sorgulamıştır. Onun bu tarihi hamlesi, bilimkurgu yazınının oturaklaşması yolunda yaşamsal bir kırılmadır. Diğer çağdaş meslektaşlarının aksine gerçekçi ve akılcı kurgular ortaya koyarak hem bilimkurgunun bilimsel zeminini güçlendirmiş hem de robotiğin gelişimine ivme kazandırmıştır. Yarattığı robot kahramanları, kurtuluşa uzanan bu zorlu yolda insanlığa yoldaşlık etmiş, müreffeh bir geleceğin kapılarını aralamıştır.
Biz insanlar bir gün var olmasak bile, belki de yarattığımız robotlar anılarımızı ve uygarlık birikimimizi yarınlara taşımayı sürdürecektir. Yine belki de robotlar, evrim sürecinin bizden sonraki halkasıdır, kim bilir?