duvar kapak

Duvar: Post-Apokaliptik Bir Dünyada Doğaya ve Kendine Dönüş

Avusturyalı yazar Marlen Haushofer’in 1963’te yayımlanan romanı Duvar, kıyamet sonrası dünyada, mutlak bir yalnızlık ve izolasyon içindeyken yaşama tutunmaya çalışan bir kadının hayatta kalma sürecini, yeni gerçekliği kabullenişini, kendini ve doğayı keşfini anlatan bir uygarlık eleştirisi. Birçok eleştirmene göre roman, Avusturya Devlet Edebiyat Ödülü başta olmak üzere edebi yeteneği farklı ödüllerle taçlandırılan Haushofer’in başyapıtı olarak görülüyor. Eser, varoluşu hayatta kalma mücadelesine yönelik tek bir eylemde konumlandıran, bu güdünün sarsılmaz devamlılığını yansıtan güçlü, derin ve çarpıcı bir anlatı. Romana en başından kavramsal bir bakış sağlayan Duvar ismi, sadece eserde birden ortaya çıkıp coğrafi alanı sınırlayan bir yapı olarak değil, ayrıca bir adım öteye gidebilmekten mahrum edilmeyi, kuşatılmayı, gözün gördüğü uçsuz bucaksız ufkun altında sıkışıp kalmayı da temsil ediyor.

Öykü, adını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz, kırklı yaşların başındaki bir kadının kuzeni ve onun eşiyle ormandaki bir av köşküne yaptığı yolculukla başlıyor. Amaç birkaç günlük av macerası ve sessiz ormanda doğayla vakit geçirmek. Başkarakterimizin akrabaları ufak tefek ihtiyaçlar için köye indikten bir süre sonra işler tuhaflaşıyor. Kadın, ertesi sabah av köşkünde yalnız olduğunu görüyor, ev sahiplerinin hâlâ dönmemiş olmasını garipsiyor ve köye inen yolda yürümeye başlıyor, ta ki belli bir noktaya kadar. Söz konusu noktaya geldiğinde artık istese de devam edemiyor, çünkü alanın görünmez bir duvarla çevrelendiğini anlıyor ve işte öykü de bu noktadan sonra başlıyor.

Okumaya başladıktan kısa bir süre sonra romanın bölümlere ayrılmadığını, uzun paragrafların tek bir nefeste birbiri ardına sıralandığını görüyoruz. Uzun öykülere sahne olan bir roman için bölümler ayrıca okurun nefes alma noktaları, öykü üzerine düşünme durakları. Duvar’ın paragraf tercihi en başta okurun gözünü korkutabilir. Ne var ki Haushofer’in başkarakterine aşıladığı naif, yumuşak dil, içinde bulunduğu duruma karşı gösterdiği samimi tepkiler, her sayfada gerçekleşen yeni keşifler hep bir sonraki adımı, eylemi öğrenmeye teşvik ediyor ve böylece sayfalar kolayca geride kalıyor. Duvar’ın paragraflarındaki sonsuz süreklilik yorucu değil, takip etmesi kolay, kitaptan kopulmasına fırsat vermeyen bir süreklilik.

Öyküde diyaloglara yer verilmiyor, baştan sona başkarakterin gözlemlerini, düşüncelerini takip ediyoruz. Bir günlük gibi görülebilir ancak anlatıcı buna esasen rapor diyor. Duvar’ın onu dünyanın geri kalanından ayırmasından bu yana iki buçuk yılın geçtiğini fark ediyoruz. Kadın, dev bir yalnızlık içindeyken günlük yaşamını bir rutine oturtmayı amaçladığında takvimlerden yardım alıyor ve her gün gerçekleştirdiği işleri not ediyor. Zaten roman metnini ortaya çıkaran rapor da bu takvime düşülen notların detaylı anlatımı. Bu şekilde günlerin, ayların, mevsimlerin, yılların nasıl geçtiğini, başkarakterin zaman geçtikçe nasıl evrildiğini anlama şansı yakalıyoruz.

Kadının raporu yazmasıysa dört ayını alıyor. Yapayalnız, tek başına bir insan olarak hayatta kalmaya çalışan, yoldaşı üç hayvana karşı sorumluluk hisseden çoğunlukla kaygı ve korku içindeki bir kadının kalemi bu. Dolayısıyla metinde standart bir romana göre eylemsel, düşünsel, kurgusal bir bütünlük aramak edebiyatın usullerine yabancı bir okurun tercihi olacaktır. Haushofer, başkarakterinin acılarından, endişelerinden, duygularından, doğayı veya kendini keşfinden ortaya çıkan benzersiz durumu sarsılmaz, çıplak bir gerçeklikle aktarıyor. Metninin kendine özgü yapısal tüm öğelerini bilinçli bir bakış açısıyla ördüğü anlaşılıyor.

Dünyayı bir kısım insan için yapayalnız kılan Duvar fikri oldukça korkunç fakat yaratıcı görünüyor. Aynı görüşü muhtemelen Stephen King’in Kubbenin Altında isimli romanını okuyanlar da dile getirebilir. Haushofer’ın bu izolasyon fikrini Stephen King’ten kırk altı yıl önce kullandığını bilmek ona olan saygımızı artırıyor. Duvar, distopik bir kıyamet sonrası öyküsü. Yazar, Duvar’ın ortaya çıkışından sonraki süreçte başkarakterinin rahatsız edici gözlemlerini aktarsa da o Duvar’ın birdenbire nasıl belirdiğini, bunun sebebinin kim veya kimler olduğunu açıklamıyor. Mantıken açıklaması da bu şartlar altında imkânsız, çünkü başkarakterimiz dışarıdan kimseyle irtibat kuramıyor, radyo-TV gibi iletişim araçları çalışmadığından bilgi alma olanağına da sahip değil. Okur olarak yine de istemsizce dünyanın geri kalanına ne oldu diye düşünüyoruz. Herkes öldü mü? Duvar’ın diğer tarafında ölüm baskınken, uzakta görülen kulübelerin etrafında ölü insan manzaraları varken neden kendi tarafında yaşam devam ediyor? Başkarakterimiz durumu idrak etme aşamasında çok zorlanmıyor. Belki de ilk başlarda duvarın onu dünyanın kötülüklerinden, derdinden-tasasından, kaosundan koruduğunu hissedip içten içe mutluluk duyuyor.

Kadın, böyle bir dünyada artık yeni alışkanlıklar, farklı günlük rutinler edinmek gerektiğinin farkında. Hem fiziksel hem de ruhsal sağlığını koruyarak hayatta kalabilmek için. Artık önünde yeni bir dünya yer alıyor ve bunun ne kadar süreceğini bilmesi imkânsız görünüyor. Bundan sonra bir insanla karşılaşıp karşılaşmayacağın bile belirsiz. Sadece hayatta kalmak için eylemde bulunma vakti, bir amacı yok, tek amaç hayatta kalmak, tıpkı bir hayvan gibi. Beklemek ve hayatta kalmaya çalışmak… Bir bakıma insan kalabilmek için mücadele etmesi gerektiğini biliyor ve bu şartlarda insan kalıp kalmamanın bir öneminin olduğunu da sanmıyor. Yine de onun içindeki güzel duyguları canlandıran yol arkadaşlarına sahip olmaktan memnun. Bir köpek, bir kedi ve bir inekten ibaret yeni hayatında onlardan güç alıp onlara yaşam şansı sunuyor.

Büyük bir felaketle geri kalan tümü; çocukları, kuzeni, arkadaşları, tüm canlılar, duvarın dışındaki herkes ölmüşken tek başına hayatta kalmak başka bir kıyamet. Kadın, aynı zamanda nereden geleceği belli olmayan bir tehlikeyi de sürekli hissediyor. Evet, etrafta hiç kimse görünmese de, herhangi bir hayvan dahi bulmak zor olsa da gözü kulağı her zaman dikkat kesiliyor, dolu tüfeğiyle muhtemel tehlikeyi savuşturmak için tetikte bekliyor. Öyle ki, yalnızlık uzadıkça karşısına çıkma ihtimali olan tüm canlılar artık onun için potansiyel bir düşmana dönüşüyor. Duvar’ın yalıttığı ormanda önceleri dikkat çekmeyen yiyecekler, içecekler büyük bir lüks olarak algılanabiliyor ve belli bir yerden sonra geçmişteki bu lezzetlere büyük bir özlem duyuluyor.

Kadın her şeye rağmen ormana alışıyor. Hatta geceleyin ormanda hiç korkmadan yürüyebildiğini fark ediyor. Şehirdeyse günün her saati kaygılı olduğunu hatırlıyor. Böyle bir yalnızlık felaketi yaşadığınızda daha önce defalarca girip çıktığınız yerleri yeniden keşfetmeniz gerekir. Bir keşiften ziyade onların dilini anlamak, tanımak, onlarla iletişim kurmak da denebilir. Bitkileri, ağaçları, patikaları, çukurları, vadileri, su birikintilerini, su kaynaklarını, her şeyi daha iyi anlamalı, neye nasıl tepki verdiklerini, hangi durumda nasıl göründüklerini, bir insanın işine nasıl yarayabileceğini öğrenmek için yoğun bir çaba sarf etmeniz gerekir. Eğer hayatta kalmak istiyorsanız tabii.

Sonuçta artık anıların, eski yaşamın, yapmak isteyip de yapamadıklarının veya büyük bir coşkuyla yapabildiklerinin bir anlamı kalmaz. Hatta artık sürekli geri kalan veya ileri giden saatleri doğru bir şekilde ayarlamak da mümkün değildir çünkü elde bir referans noktası kalmamıştır. Öyleyse modern hayatın vazgeçilmezi olan dakikalar ve saniyeler bile ormanda, doğada, gerçek yaşamda önemini yitirir. Zamanı mı anlamak istiyorsun? Doğa sana kaçı kaç geçtiğini söyler, oraya bak. Romanın en etkileyici kısımlarından biri de ormanda yıllardır üç hayvanıyla yalnız yaşayan kadının saatler, belki de günler sürecek bir fırtınayı bekleme sürecinde olan biten. Kıyamet kopmaya yakınken ve saatler sonra tüm ihtişamıyla gökyüzünden yağış ve rüzgâr olarak dökülüp esmeye başlamışken duyup gördüğü şeyleri anlamlandırma çabasına giriyor. Korku ve diğer tüm duygular bu kısımlarda güçlü bir tasvirle ortaya çıkıyor.

Duvar için bir dönüşüm öyküsü demek yanlış olmaz. İzole edilmiş mutlak bir yalnızlığın ve hayatta kalma motivasyonun dönüştürdüğü güçlü bir kadının öyküsü. Haushofer’in Duvar’ı, bilimkurgunun en özgün serisi olan Argos’taki Kanopus Arşivleri’nin Nobel Ödüllü yazarı Doris Lessing’in ayrıcalıklı övgüsünü hak ediyor.

Yapı Kredi Yayınları’nın temiz bir çalışmayla okura sunduğu romanın başarılı çevirisi Ersel Kayaoğlu’na ait.

Yazar: Serdar Yıldız

İllet (roman), Karanlık Gökkuşağı (öykü), Yüksek Doz Gelecek (beş yazar beş bilimkurgu kısa romanı), Silsile (Ödüllü Bilimkurgu Öyküleri), Arz Cephesinde Yeni Bir Şey Yok (Bilimkurgu Öykü Antolojisi).

İlginizi Çekebilir

evren insan 1

Güneş Üzerinde Zafer

Nedir gerçekten bizi sınırlayan? Maddiyat mı, ölüm mü yoksa güneş mi? Yapmak isteyip de yapamadıklarımızın …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin