1970’li yıllarda yüksek öğrenimini astronomi dalında yapmak isteyen bilime meraklı çocuk, dönemin bu alandaki en ünlü bilim insanlarından Carl Sagan‘a bir mektup yazar. Sagan, çocuğu çalıştığı yeri görmesi için davet eder ve 20 Aralık 1975 günü buluşurlar. Sagan, o sıralarda oldukça popüler ve yoğun bir insan olmasına rağmen yine de ziyaretçisine çalıştığı ortamı gezdirir ve ona, çeşitli konular hakkında tartışabilecek kadar zaman ayırır. Günün sonunda genç konuğunu evine döneceği otobüse binebilmesi için durağa bırakır. O gün şiddetli bir kar fırtınası vardır. Çocuğu uyarmayı da ihmal etmez: “Eve dönmekte sıkıntı yaşarsan bu kağıda ev telefonumu yazdım. Beni ara. Gelip seni alayım. Akşam bizde yemek yiyip, kalabilirsin.” Genç, bir yandan Carl Sagan’ın bilime bakışından etkilenirken bir yandan da alçak gönüllülüğüne şaşırır ve Sagan’ın yolundan gitmeye karar verir. Sonunda da başarılı bir astrofizikçi olur.
Birden fazla insanın bulunduğu ortamda ortaya çıkan sorunlardan bir tanesi, birbirine derdini anlatabilmektir. Bu bağlamda bilimin en büyük problemlerinden biridir kendisini, derdini, amacını karşı tarafa, yani destek verecek kuruluşlara, çalıştığı kurumlara, yönetimlere ve topluma anlatabilmek. Türk Dil Kurumu bilim kelimesini “Evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgi, ilim” olarak tanımlıyor. Bilim adamı kendisini tanımda betimlenmeye çalışılan konulara adayarak sonuçlar çıkartmaya çalışırken, bireyler, toplumlar sürekli bir devinim halinde… Bilime karşı inanç ve güven, dolayısıyla da destek azalabiliyor. Bilim sadece belirli alanlara indirgenebiliyor ve üniversiteler sanayinin bir alt kolu olarak düşünülebiliyor. Halbuki gerçek ve gerçeği arayış süreci çok farklı bir konumda yer alıyor.
Carl Sagan bilime karşı inanç sorunundan yola çıkarak bir yandan bilimsel çalışmalarını sürdürürken bir yandan da toplumda bilime karşı oluşan “yabancılaşma” hissini sona erdirmeyi ve aslında “bilimin birey ve toplum için” olması gerektiğini vurgulamayı kendisine görev edinir. Evrenin oluşumunu, bilimsel çalışmalar sonucunda elde edilen bilgilere dayanarak çok sade bir dille anlattığı ve ülkemiz televizyonlarında da gösterilen “Cosmos” adlı belgesel, Sagan’ın bu amacını gerçekleştirmesinde etkili olmuştur. Cosmos’un etkisiyle “sokaktaki vatandaş”ın bilime karşı bakışı yabancılaşmadan meraka dönmeye başlar. 1978 yılında aldığı Pulitzer Ödülü‘nün yanı sıra bilimkurgu romanlarına verilen Hugo Ödülü, televizyon yapımlarına verilen Emmy Ödülü, Carl Sagan’ın başarısının somut kanıtları.
Carl Sagan 1996 yılında yaşama veda etti ancak bilimsel çalışmaları ve bilimin toplum tarafından anlaşılmasına yönelik çabaları hâlâ hatırlanıyor ve takdir ediliyor. Birkaç sene önce National Geographic tarafından Cosmos belgeselinin yeni bölümlerinin çekilmesi kararı alındı. Bilim adamının adıyla bütünleşen belgeselin yeni bölümlerinin çekilmesinde yaşanan en büyük sıkıntılardan biri Carl Sagan gibi hem bilimle uğraşan hem de kitlelere bilimin bakış açısını sade dille anlatabilecek birinin sunucu olarak seçilmesiydi. 9 Mart 2014’de National Geographic ile Fox kanallarında gösterilmeye başlanan Cosmos: A Spacetime Odyssey (Kozmos: Bir Uzay-Zaman Macerası) belgeselinin ilk bölümünde Carl Sagan anılırken yeni bir de sunucuyla tanıştık: Neil deGrasse Tyson.
Tyson, yazının başında anlattığımız hikâyedeki bilime meraklı çocuk… Carl Sagan’la 1975 yılında yaptığı görüşmenin ardından onun izinden gitmeye karar veren bir bilim adamı olarak, Cosmos’un yeni bölümlerinde bizlere evreni yenilenen ve eklenen bilgiler doğrultusunda anlattı, hatırlattı. Bir yandan içinde yaşadığımız dünyayı, kendimizi ve uzay içerisinde bulunduğumuz konumu öğretirken bir yandan zaman kavramının göreceliliği üzerine düşündürttü.
Ve eğer hala bu güzel belgeseli izlemediyseniz, en kısa sürede izlemenizi öneririz.
Hazırlayan: Mehmet Yakın