Çağdaş Bir Vizyoner: Noah Hawley

Alien: Earth ile yeniden gündeme gelen Noah Hawley, Alien evrenine kattığı yeni boyutla hayranların beğenisini kazanmayı başardı. Kariyerini uzun süredir dizi yazarlığı ve yapımcılığı üzerine inşa eden Hawley, asıl çıkışını ise Fargo (2014-2024) ile gerçekleştirdi. Joel ve Ethan Coen kardeşlerin 1996 tarihli suç klasiği Fargo’dan esinlenen dizi, orijinal filmle doğrudan bağlantı kurmayan yapısıyla farklı karakterlerin karanlık ve kirli hikâyelerine beş sezon boyunca ışık tuttu. Billy Bob Thornton ve Martin Freeman’ın başrollerinde yer aldığı ilk sezon, güçlü senaryosu ve çarpıcı oyunculuklarıyla kısa sürede dünya televizyon tarihine damgasını vurdu.

İzleyiciler, başarılı performansların yanı sıra her bölümde kendini hissettiren yönetmenlik seçimleriyle de büyülendi. Neredeyse her bölüm farklı bir yönetmenin imzasını taşıyordu, ancak kimin hangi hikâyeyi anlatacağını ustalıkla seçen Hawley sayesinde dizinin bütünlüğü korunuyordu. Böylece hem güçlü bir hikâye anlatıcısı hem de sektördeki gizli yetenekleri keşfetmeyi bilen bir avcı olduğunu kanıtladı. Beş sezon boyunca istikrarlı bir çizgi izleyen Fargo, her bölümün başında yer alan “gerçek hikâye” iddiasıyla dikkat çekti. Elbette bu, seyirciyi yanıltmaktan ziyade orijinal filmin ruhunu yansıtan bir atmosfer yaratmak içindi. Yine de birçok izleyici, anlatılan hikâyeleri gerçekten yaşanmış olaylar gibi izlemeyi tercih etti.

1967’de New York’ta dünyaya gelen Noah Hawley, televizyon serüvenine Bones (2005-2017) ile adım attı. Faili meçhul cinayetleri çözmeye çalışan bir FBI ajanı ile bir antropoloğun maceralarını konu alan dizi, kariyerinde de önemli bir basamak oldu. Fox’un izleyiciye sunduğu yapım geniş kitlelerden olumlu tepkiler aldı ve Hawley’nin televizyon dünyasındaki yolculuğu için güçlü bir zemin hazırladı.

2017-2019 yılları arasında ekrana gelen ve kısa sürede büyük bir hayran kitlesi edinen Legion, Noah Hawley’nin en iddialı işlerinden biri olarak öne çıktı. Marvel Comics karakteri David Haller’i merkeze alan dizi, akıl hastalığı ve şizofreni teşhisi konulan bir gencin zihinsel karmaşasını sıra dışı bir görsellikle işliyordu. Çocukluğundan beri sesler duyan Haller, durumu ağırlaştığında bir akıl hastanesine yatırılıyor, ancak zamanla telepatik güçlere sahip bir mutant olduğunu keşfediyordu. Suç dramalarından süper kahraman anlatılarına uzanan bu geçiş, Hawley için riskli bir sınavdı. Yine de üç sezon boyunca sergilenen üst düzey performans, televizyon dünyasındaki iddiasını bir kez daha kanıtladı.

Hawley’nin sıradaki durağı ise sinemaydı. Natalie Portman’ın Lucy Cola adlı bir astronotu canlandırdığı Lucy in the Sky (2019), büyük beklentilerle vizyona girdi. Uzay görevinden döndükten sonra hayata uyum sağlamakta zorlanan Cola, hem eşinden hem de günlük yaşamdan giderek uzaklaşıyordu. Bu süreçte başka bir astronatla ilişkiye giren karakter, kısa sürede kendini tehlikeli bir girdabın içinde buluyordu. Yönetmen koltuğuna da oturan Hawley, ne yazık ki beyazperdede umduğunu bulamadı. İzleyicilerden ve eleştirmenlerden beklenen ilgiyi göremeyen film, şimdilik kariyerindeki en büyük hayal kırıklığı olarak kayda geçti.

Aralık 2020’de Fox Networks, hayranları heyecanlandıran bir duyuru yaptı: Yeni bir Alien dizisi hazırlık aşamasındaydı. Projenin yaratıcısı Noah Hawley olacak, yapımcılar arasında ise serinin efsanevi ismi Ridley Scott yer alacaktı. Alien: Earth adını taşıyacağı açıklanan dizi için yaklaşık beş yıllık titiz bir hazırlık süreci başladı. Alien: Covenant (2017) ile hayal kırıklığına uğrayan izleyiciler için bu haber âdeta bir teselli oldu. 2024’te vizyona giren Alien: Romulus (Fede Álvarez), evrenin yeniden ayağa kalktığını göstermişti zaten. Doğal olarak Alien: Earth ile beklentiler daha da yükseldi. Üstelik 2122 yılında geçen orijinal Alien (1979) filminin yalnızca iki yıl öncesini sahneye taşıyacaktı. 12 Ağustos’ta seyirciyle buluşan dizi, kısa sürede dünyanın en çok izlenen yapımları arasına girmeyi başardı.

Ridley Scott daha önce Neill Blomkamp’ın Alien 5 projesine onay vermiş, ancak senaryoyu beğenmeyince yapımı iptal etmişti. Bu kez farklı bir yol izleyen usta yönetmen, Hawley’ye tam destek vererek onu özgür bıraktı. Alien: Romulus ile köklerine geri dönen evren, Alien: Earth sayesinde geleneklerinden kopmadan yeni bir yola girdi. Hawley, Prometheus (2012) ve Alien: Covenant’ın izini sürmek yerine, evreni baştan kurgulayıp genişletmeyi tercih etti. Bu, Scott’ın son dönem filmlerine mesafeli bir duruş anlamına da geliyordu. Öte yandan, Dan Trachtenberg’in yakında çıkacak Predator: Badlands filminde Weyland-Yutani şirketine gönderme yapılması, olası bir Alien vs. Predator ihtimalini yeniden gündeme getirdi. Yine de Hawley’nin bu tür yan hikâyelere bulaşma niyetinde olmadığı açıkça görülüyor.

Sonunda bilimkurgu dünyasına da adım atan Noah Hawley, Fede Álvarez ile birlikte Alien evrenini yeniden rayına oturtmayı başardı. Drama, suç, fantastik ya da bilimkurgu… Hangi tür olursa olsun altından başarıyla kalkabileceğini defalarca kanıtladı ve gerçek bir vizyoner olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Senaryolarında karakter derinliği daima ön planda; ancak izleyiciyi kaybolmaya sürükleyecek kadar karmaşık sularda yüzmekten de özellikle kaçınıyor. Birkaç sezon daha süreceği şimdiden belli olan Alien: Earth ise gelecekte dünyayı yöneten dev şirketlerin acımasız ve bencil hırslarını gözler önüne seriyor. Kısacası Hawley, Alien: Earth ile modern dünyanın en büyük kâbuslarından birini sahneye taşıyor ve bizlere güçlü bir sistem eleştirisi sunmayı başarıyor.