iki-dunya-savasiyor

Savaşın Yıkımında Bir Arayış: İki Dünya Savaşıyor

“Savaşta kazanan ordu önce zafer kazanılacak şartları oluşturur sonra savaşa girişir. Kaybedecek olan ise önce savaşa başlar sonra kazanacağı şartları arar.” Savaş Sanatı – Sun Tzu

Savaş Sanatı adlı yapıt binlerce yıllık kadim Çin tarihinin belki de en bilindik eserlerinden. Pek çok komutanın okuduğunu, ilham aldığını söylediği bu eser ilk bakışta cephede yaşananlar üzerine bir söylev gibi anlaşılmaktadır. Ancak bundan ibaret değildir. Sun Tzu’nun asırlardır bilinmesinin ve halen yol gösteriyor olmasının sebebi bahsi geçen savaşın sadece cephede başlayıp orada sona eren muharebe olmamasıdır. Politikadan insanın en temel ilişkilerine değin birçok noktada örnek alınabilecek sözler, tespitler içermektedir. Düşmanını tanımayan kendini tanıyamaz; kendini tanımayan ise kaybetmeye mahkumdur. Sun Tzu’nun sözlerini naçizane bu cümleyle özetleyebiliriz. Tanımak ile kazanmak arasındaki ilişkinin değerini gösteren eşsiz bir yaklaşım örneği…

Metis Bilimkurgu Serisi‘nin sekizinci eseri olarak yayımlanan İki Dünya Savaşıyor da benzeri bir durumu kurgusal düzlemde işliyor. Mars ile Dünya’nın savaşı neticesinde iki gezegen de yıkıma uğramıştır. Mars istilacı olarak Ay’ı ele geçirmiş, öncü bir karakol kurmuş ve Dünya’yı kontrol altına almıştır. Mars ve Dünya vatandaşları hayatta kalmaya çalışmayla yetinse de, kimileri için bu durum savaşın nedeni konusunda oluşan belirsizlikleri gizlemeye yetmemiştir. Neden bunca hata yapılmıştı ve yıkım nasıl bu denli dehşet verici noktaya ulaşmıştı? Bilinmeyenin arayışı hiç beklenmedik bir noktada kendini aşikar edince de geriye izini sürmek ve gizin perdesini aralamak kalır.

Poul Anderson fantastik ile bilimkurgu alanında eserler veren öncül isimlerden. Fantastik eserleri döneminin pek çok yazarının kalitesine erişip sonraki nesillerin esinlendiği güzel detaylar içermektedir. Yüzeysel, kalıp anlatım ve tasarıların yerine derinlikli tahlil fikrini iyiden iyiye perçinleşmiştir. Öte yandan bilimkurgunun Altın Çağına yetişemese de Yeni Dalgadan ziyade eski yazın geleneğine yakınlık göstermiştir. Bilimkurgu eserlerinde ilk öne çıkan özellik bilimsel tutarlılığın izahı kısmında gösterdiği çabadır. Yarattığı kurgusal evrenin şartlarını ve özellikle doğa betimlemeleriyle bezeli detaylarını aktarmak adına hatırı sayılır ölçüde emek verir ve böylece okurla metin arasında kurulmasını arzuladığı bağı görece daha sağlamlaştırır.

Ayrıca bilimsel açıklamaların eserin edebi dokusuna zarar vermemesi hususunda da incelikli bir tavra sahip olduğu görülmektedir. Makalelerdeki akademik dilin edebi üslubuna yerleşmesini istemediğinden dengeleyici bir biçeme bürünür. Bu biçemin karşılığı genellikle kimi yerlerde karşımıza çıkan şairane dokunuşlarıyla kendini gösterir. Bu açıdan Yeni Dalga yazarlarının kullandığı yoğun dil oyunlarına ve metaforlara da başvurmaz. Metnini, kurduğu dünyayla okurun yeterince bağ kuracağı ölçüde süsler ve asgari miktarda açıklamayla yetinir. Böylece ortaya hem samimi bir üslup hem akıcı bir yapıt çıkarır.

İkinci Dünya Savaşı atmosferinden yoğun biçimde etkilenen yazar, sonrasında gelişen Soğuk Savaş’ı da benzeri tesirle yorumlamıştır. Savaşın küresel çapta yarattığı yıkım korkunçtur. İnsanlığın temel dinamiklerini değiştirmiş, yeni bir devrin kapısını ardına kadar açmıştır. Bu doğrultuda teşekkül eden yeni dünyanın rolleri ise belirsiz bir biçimde dağıtılmıştır. Bilindiği üzere savaşların tarafları daima göz önündedir fakat hakikat genellikle görünenin ardında saklıdır. Birkaç kişi sorumluluk alır ama neticede milyonlarca insanın hayatı etkilenir. Savaşın ve genel itibariyle toplumsal mekanizmanın işleyişin özü budur. Bir komutanın hatası ya da başarısı koca bir ülkenin kaderine derinden tesir edebilir; tarih benzeri örneklerle doludur. Bununla birlikte karar yetkisinin yanlış verildiği örnekler de yine tarihin tozlu sayfalarına not düşülmüştür. Manipülasyon ve hırs, iradeyi kör edip yok oluşa sürükleyebilir.

Dolayısıyla strateji ve plan aşaması, savaşın kazanılması adına en önemli safhadır. Düşmanını bilmenin savaşı kazanmak için avantaj sağladığı noktadır. Savaş pis bir oyundur, zafer için her şeyin mubah görüldüğü acımasız bir eylemler bütünüdür; ancak olayın arka planında basit amaçların yattığı da başka bir gerçektir. Haçlı Seferleri’ni inceleyen tarihçiler Papa’nın yüreklendirdiği askerlerin kutsal amacı ne çabuk unuttuğunu ve maddi refahın hayatlarını değiştirdiğini anlatır. Seferlerin dördüncüsünde mukaddes İstanbul’a doğru yola çıkan askerler, şehre vardıklarında gördükleri görkemli şehrin efsunlu havasını solur solumaz sahip olma hırsıyla hareket etmeye başlarlar. Umut olarak gelenler, kabusa dönüşür; ya da umutsuz gelenler yeni bir umut mu edinir? Bu tamamen nereden baktığınıza bağlı. Ancak hadiseler asla beklenildiği gibi gelişmez ve nihayetlenmez. Ya da başka bir deyişle evdeki hesap çarşıya uymaz.

Poul Anderson’ın iyi bir yazar olmasının sebepleri de yukarıda bahsi geçen onca ayrıntıyı ve sayfalarca açılabilmesi olası teferruatı anlatma yetkinliğine sahip olması. Edebiyatın bir anlatım geleneği olduğunu hepimiz biliriz. Asırlardır insanoğlunun biriktirdiği kültürel öğeleri anlatılar aracılığıyla nesilden nesle aktarırız. Ki bizlerin inşa ettiği metinler de bu birikimin bir sonucudur. Ancak burada bir noktanın göz ardı edilmemesi elzem. Kurgusal anlatılarda okurun baş karakterle yani protagonistle bağdaşması ilk amaçtır. Bunun sebebi duygusal iniş ve çıkışların okuru yakalayıp okuma serüvenini daha etkili hale getireceği gerçeğidir. Joseph Campbell, insanın kendi hayatının gelişim süreciyle bir başka canlının gelişim sürecini empatiyle bağdaştırmasında ortaya neler çıkacağını iyi bir şekilde anlatmıştır. Nasrettin Hoca’ya ithaf edilen fıkrada Hoca’nın da dediği gibi eşekten düşenin anlaşılabilmesi için yine eşekten düşen biri gerekir. Yarasını yarasına denk getirmek, sevginin ve kurulacak duygusal bağın önünü açacaktır.

Kararında metafor ve betimlemeler de gereklidir. Çehov’un tabancası örneğinde olduğu gibi metnin olay örgüsüne hizmet etmeyecek öğeler ne kadar artarsa okuru da aynı ölçüde kendinden uzaklaştırır. Elbette, bunun da bir değeri vardır. Dile hakimiyeti yazarın kalitesini gösterir. Fakat dile hakimiyeti metne hakimiyetinin önüne geçerse, okur kısa sürede kopar ve gemiden ayrılır. Anlatmadan evvel hikayenin anlatılan kişilerle olan münasebetini doğru belirlemek gerekir. Eğer bu doğru uygulanır, kararında bir anlatımla bezenen akıcı bir olay örgüsü ve yerinde vurgularla arz-ı endam eden karakterler sunulursa, okuru bağlar ve besin değeri yüksek bir gıda misali zihnini besler. Gerek fantastik bir evreni, gerekse farklı bir galaksiyi anlatsın; belirleyici olan insanın doğasına dair sunduğu donelerdir. Kendinden bir parça bulursa peşi sıra ilerler ve bu ilerleyiş sırasında Campbell’ın deyişiyle akıl hocasının sözlerini daha dikkatli dinler. Anlatıcılığın temelinde bu vardır. Poul Anderson’ın bugün halen en değerli kalemlerden biri kabul etmesi sizce tesadüf mü?

poul-anderson
Poul Anderson

İki Dünya Savaşıyor, savaşa dair önemli sorular sorduran ve hayatta kalmak için yapılabilecek şeylerin ne denli tahmin edilemez olduğuna işaret eden değerli bir yapıt. Bilimkurgu eserlerinin arasında anlatımıyla dahi kendine özgün bir yer edinen romanın alamet-i farikası ise okurunu insan merkezli dar bir evren yorumuna hapsetmeden hareket etmesi ve farklılığın kötü olduğu algısının yanılgı olduğunu göstermesi.

Burada İki Dünya Çarpışıyor’u benzeri diğer eserlerden ayıran en belirleyici husus vurgunun “farklılık” yerine “kötü” üzerine yapılması. Böylelikle odağını farklara değil de iyi ile kötüye yöneltir. İyi kötü göreceli kavramlar olsa da bunu niteleyen yegane şey eylemlerdir. Edimleri doğrultusunda karakterlere yaklaşır, fiziksel ve kültürel farklılıkları görmezden geliriz. Tıpkı Ursula K. Le Guin’in eserlerinde olduğu gibi insanı niteleyen asıl gerçeğiyle yüzleşebiliriz. Ki baş karakterin yanında yardımcı karakterlerin de okurda yer etmesi, yazarın maksadının hasıl oluşunun bir ispatı. Her karakterin kimliğinin gereğince aktarılması ve yolculuğuna yeterince yer verilmesi metne değer katmakta, anlatılanı kıymetli kılmaktadır. Böylece Poul Anderson, kadrajı yine insanın  kendi gerçeğine çevirir; savaş sana düşmanlar verse de, asıl maharet onları dost görebilmektedir…

Yazar: Emre Bozkuş

ben bir şarkıyım/atlas denizlerinden geldim/önümde dalgalar vardı/arkamda dalgalar/dalgalar bitince/ben de biterim

İlginizi Çekebilir

bilimkurgu ve kapitalizm

Bilimkurgu ve Kapitalizmin İç İçe Geçmiş Tarihi

Bilimkurgu, uzun zamandır neoliberal hegemonyayı İngilizce konuşan halkın bilincine yerleştirmek için bir araç olarak kullanılmıştır. …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin