Baştan uyarayım, Alien: Covenant’ı izlemeyen kesinlikle yazıyı okumasın. Zira baştan aşağı spoiler ve eleştiri…
Ridley Scott, Prometheus‘ta Alien serisine mitolojik dokunuşlar yapmış, ağzımıza bir parmak bal çalmış, devam filmi için beklentiyi artırmıştı. Sıkıntılı bir bekleyiş süreci başladı. Elizabeth Shaw, David ne olacak, Mühendislerin sırrı açıklanacak mıydı? Prometheus’ta Xenomorph’un evrimsel aşamalarına cevap bulunacağı belliydi. Arada Ridley Scott’ın yazılan senaryoları beğenmediği haberleri duyulmaya başlandı. Sonra güzel trail, kasting, afiş ve Elizabeth Shaw’lı prolog ile beklentiler arttı.
Film, Guy Pearce ile Michael Fassbender’ın kötü bir oyunculuk düeti sergilediği, David’in motivasyonunu açıklayan bir girişle başlıyor. Michael Fassbender film boyunca iyi bir performans sergiliyor ama giriş nasıl bu kadar kötü oldu anlamadım. Hikayenin gerisi “her şey yolunda gitse, zaten film olmazdı” mantığıyla sorunlar ve sürekli hatalı kararlar veren ve aptalca davranan bir mürettebatı anlatıyor. Filmde James Franco ve kankası Danny McBride’ın olduğunu duyunca çok sevinmiştim. Nitekim trailer’da da ikisini görüyorduk. Ama ne sürpriz! James Franco daha filmin başında ölüyor; sanki “şu filmde iki saniye görüneyim” diye Ridley Scott’a rica etmiş gibi.
Mürettebatımız bir sinyal üzerine yoldan çıkıyor. Gittikleri gezegende, “Havada oksijen şu kadar” falan diye hoppala dışarı çıkıyorlar. Oysa bilmediğin bir gezegene nasıl korunma giysin olmadan çıkarsın? Anca bilimkurgunun b’sini bilmeyen bir senarist sayesinde. Hadi burayı geçelim, zira eski filmlerde koruma giysisi de kadere engel olmadı. Jurassic Park serilerinde senaryo insanların aptallığı üzerinden ilerler. Bu nedenle sevmem zaten. Alien Covenant’ta da bu mantık işliyor. Daha ilk hastalanmadan başlayarak her türlü aptallığı yapıyorlar, öyle ki “Tamam ölsün bunlar ya” diyesiniz geliyor.
Yer aracındaki karantina odasına kadını kilitleyen pilot, daha sonra aynı odaya silahla giriyor. Öyleyse niye başta kadının çıkmasına izin vermedin? Orada da ayağı kayıyor, gemide ateş etmemesi gereken her yere ateş ediyor. Yaratık ise karantina odasının camını tek darbeyle kırıyor. Nasıl karantina odası bu? Mürettebat gezegende kaldı. David sayesinde son anda ölümden kurtuldular. Etrafları yaratık çevrili bir mekanda bir tanesi diyor ki “ben gezeyim!” Öbürü de “fazla uzaklaşma!” diyor. Klişe olarak ekipten ayrılan ölüyor zaten.
Mühendislerle ilgili kısa bir bölüm var… David öldürmüş onları. Ama ne görüyoruz? Koca galaksiyi dölleyen teknolojiye sahip Space Jockey’lerimizin medeniyetleri Orta Çağ seviyesinde, başkentleri köyden hallice. Koca mühendis ırkı birkaç saniyede yok oluyor. Yuh yani! Bu kadar gen mühendisliği ile uğraşan ırkın hiçbir önlemi, direnmesi yok. David’in daha saçını kestiği dakika Walter’ın yerine göz diktiğini anlıyoruz ama ne hikmetse ekip anlamıyor. Onlar hala ekipten ayrılıp ölmekle meşgul. Normalde koca koloni gemisi, gezegendeki mürettebatın başı belaya girince vınlamalı… Ama yok olmaz, 2000 kolonicinin hayatını değil, ölmüş karısının derdindeki pilot, dolmuş şoförü karakterinde.
David ile Walter dövüşüyor. Kaçış sırasında David-Walter ikilisinden biri geliyor. Sokaktan 100 kişiye sorsanız, “ya bu robot David olabilir” diye bir ihtimal belirtir. Ama tek düşünmeyen bizim mürettebat. Üstelik tehlikeli bir bulaşıcılık olan gezegenden yaralı birini ana gemiye götürüyorlar. Başkarakter kızımız robotun kesik eline bakıyor ve onun Walter olduğuna emin ama ne bir test yapmak aklına geliyor, ne sorgulama. Mesela Walter yeni güncellemelerden bahsediyor, kesinlikle David ile Walter’ı ayırt edici şeyler olmalı. David, Walter’ın güvenlik şifresini nereden biliyor, açıklama yok. Geminin yapay zekası da anlamıyor. Yapay zeka, kaptanı uyandırıyor ama mürettebatın gerisine alarm vermeye üşeniyor. (Aynı yapay zeka nötrino dalgası gelirken de yelkenleri toplamayı akıl edemiyor.) O kadar gelişmiş gemide duşta uyarı yapmak imkansız herhalde.
Film boyunca tek tek avlanan mürettebat içinde, şöyle empati duyabileceğiniz, zeki davranan, aktif olan bir kahraman olmayınca, anca katledilmelerini izliyorsunuz. Anlayacağınız senarist Alien’ın akrabası çıktı. Peki, filmin artıları yok mu? Var elbette. Sıralayalım: Görsellik iyi. David ile Walter arasındaki felsefi konuşmalar doyurucu. Katherine Waterston ise, Sigourney Weaver gibi serinin devamını taşıyabilecek bir karakter. Filmin en önemli artısı o. Film ruh olarak, ilk Alien’a dönüyor. Dolayısıyla devam filmlerinde gelişime açık bir senaryosu var.
Sonuç olarak Alien Covenant izlenmemesi gereken bir film değil, ama ana karakter David ve Alien. İnsanlar ise senaristin gözünde David’in mantığındaki yok olması gereken bir ara tür. Eh, filmi David veya Alien’lar seyretse sorun değil ama biz seyirciler insanız!
Hazırlayan: Orkun Uçar