Başyapıt nedir? Bir eserin başyapıt olabilmesi için neleri içermesi gerekir? Provakatif bir soru! Tartışma konusu yapılırsa, işin içinden çıkılamayabilir de. Görece kimi kusurlu eserler, içerdiği kimi farklı yönlerle sanata ışık tutabilmekte ve yön verebilmektedir. Eserin mutlaka her yönüyle mükemmel, sanatın tüm kurallarına uyan, kolay hazmedilir olması gerekli midir? Örneğin Quentin Tarantino Pulk Fiction’uyla senaryo ve yönetmenlik yönünden katı kurallara çok mu sıkı sıkıya bağlıydı? Aksine tüm senaryo yazım ve kamera çekim tekniklerini ters yüz ederek, kendince bir sinema dili oluşturabilmiş, ortaya unutulmaz ve yeni bir bakış açısı sunup sinemaya ona yön vermiştir.
Sinemanın ilk dönemlerinde D.W Griffith (The Birth Of A Nation,1916), Sergei M. Eisenstein (Bronenosets Potyomki, 1925), Dziga Vertov (Chelovek S Kınoapparatom, 1929) ve Orson Welles (Citizen Kane, 1941) gibi ilk dönem başyapıtları ile günümüz sinemasının yapıtaşlarını oluşturmuşlardır. Daha sonra gelen yönetmenler ise bu yapıtaşları ile oynayıp daha özgün işlerin peşine düşmüşlerdir.
İngiliz yönetmen Ridley Scott ve senaryo yazarı Dan O’Bannon, Alien (1979) projesini birlikte hayata geçirdiklerinde, acaba sinema tarihinin en iyi ve yenilikçi yapımlarından birini yarattıklarının bilincinde miydiler? Daha önce çektiği reklam ve ilk uzun metrajlı filmi olan The Duellists, Scott’un bu projenin başına getirilmesinde etken olur. Alien projesinin mimarı kuşkusuz senaryo yazarı Dan O’Bannon’dur. Aslında bu projenin temelleri, 1974 yılında kült bir bilimkurgu parodisi olan düşük bütçeli Dark Star ile atılmıştır. Top şeklinde bir yaratığın, astronotlara musallat olduğu bir yapımdır. Dark Star’dan sonra gene yaratık temalı bilimkurgu senaryosu üzerine yoğunlaşan O’Bannon, nihayetinde senaryosunu Fox film stüdyosuna satmayı başarır.
Ridley Scott ve O’Bannon işbirliği ile senaryo gelişip Scott’un vizyonu ile çok yaratıcı bir hal alır. Proje Scott’a sunulduktan sonra, daha önce bir sergide gördüğü İsviçreli sanatçı H.R. Giger’in bir tablosu filmin kaderini de belirler. Tablodaki figür Scott’un film için kafa yorduğu yaratık profili için müthiş bir seçim olacaktı. Giger projeye dahil edilir ve tüm zamanların en müthiş yaratık tasarımını (halen çok korkunç olan) gerçekleştirir. Gemi ve giysi tasarımlarda hiçbir şekilde fütüristik öğelere yer verilmemiş. Tasarımlar son derce bilimsel ve gerçekçi.
Yedi kişilik mürettabatı ile Dünya’ya dönüş yolunda olan uzay gemisi Nostromo, yabancı bir gezegenden tuhaf bir sinyal alır. Özel kapsüllerde uyuyan personel bağlı oldukları şirketçe uyandırılıp, sinyalin kaynağını araştırmaları için görevlendirilirler. Ekip görevi zoraki olarak kabul edip sinyalin kaynağı olan gezegene iner. Fakat sinyalin kaynağı müthiş bir keşfe sebep olacaktır. Sinyalin, aslında gezegene çok üzün süre önce düşen dünya dışı bir uzay gemisine ait olduğunu görürler. Bu geminin içine girerler. Gemi içindeki araştırmada ekip içinden biri canlı bir organizmanın saldırısına uğrar. Bu organizma kurbanına önce ağız yolu ile saldırıp hayatta tutar ama buradaki amacı onu döllemektir. Ve korkunç bir süreç başlar.
Alien hakkında konuşmak, tüm sinema tarihi hakkında konuşmaktır. Tipik B yapımlar olan Forbidden Planet (1956), It! The Terror from Beyond Space (1958), Alien ile bezerlikler göstermekte. Alien’da bu tip B sınıfı yapımlara derin bir saygı ve türü ciddiye alarak daha ileriye götürdüğünü görürüz. Alien, kelime anlamı olarak hem “yaratık” hem de “yabancı” anlamına gelmekte. Kurgusal taksonomide bilimsel olarak Xenomorph olarak sınıflandırılmaktadır. Bu kurgusal türlerin ayrıntılı bilimsel analizi için bu yazımıza göz atabilirsiniz. Film, uzay ve hemen arka plana giren gezen görüntüsü ile başlar. Bu sırada ekranda belli belirsiz çizgiler belirir. Bu çizgiler artarak bir harfi oluşturmaya, neticesinde ise filmin ismi olan Alien’ı oluşturur. Alien’ın anlamı olan “yabancı” kelimesine yapılan göndermedir.
Ridley Scott mükemmel bir yönetmenlik becerisi sergiler. İlk sahnede kameranın gemimin koridorlarında dolaşıp, geminin sinyali keşfettiği ekrana odaklanıp ardından ekibin uyuduğu odaya girişi, filmin sonrasında oluşacak olan gerilimine izleyiciyi hazırlar. Dekorlara baktığımızda, daha önce bilimkurgu yapımlarından alışık olduğumuz üzere steril ortamlar yoktur. Daha önceki bilimkurgularda gördüğümüz temiz, pürüzsüz, sanki ilk kez sefere çıkmış bir gemi değildir Nostromo… Alien bir bilimkurgu ama içerdiği alt metinleri ve derin eleştirisi ile daha önce benzerlerine rastlamadığız bir yapım. Ciddi bir şirket eleştirisi görülmekte ve bu tavrı ile işçi sınıfının yanında yer almakta. Alien filmlerinde bahsi geçen şirket “Weyland Yutani”dir. Gelecekte artık büyük şirketler söz sahibi olmuşlar ve neredeyse dünyayı yönetecek güce erişmişlerdir. Şirket, söz konusu bu keşif için Nostromo’da bulunan bu yedi kişilik mürettabatı, menfaatleri için gözden çıkarabilecektir.
Scott’un bu ve sonra çektiği Balde Runner’ında da devlet yönetimde gene büyük bir şirketin söz sahibi olduğu görülmektedir. Filmdeki yaratığı eğer metafor olarak ele alırsak, karşılığı bizi kemirip yok etmek için bekleyen bu şirketler olduğunu görürüz. Ekibin daha sonra öğreneceği, mürettabattan biri olan Ash aslında bir siborgtur. Ve bu şirketin ürünüdür. Ekip, Ash ile ilgili gerçeği öğrendiğinde şirkete olan inançlarında sapmalar olur.
Filmin unutulmaz karakterlerinden biri olan Sigourney Weaver’ın canlandırdığı Ripley karakteri ayrıca önemli. Filmin ilk yarısında çok varlık göstermeyen Ripley, ekibin tehdit altına girip teker teker öldürülmesi ile yükselişe geçer. Sinema tarihine yer eden belki de ilk kadın kahramanı yaratılmıştır. O dönem için kahramanların erkek olduğu bir dünyada bir başkaldırıştır Ripley. Sinemada feminizmin yükselişi diyebiliriz. Ki yaratığın kafa tasarımının erkek cinsel organını andırıyor olması ve final sahnesinde hayatta kalan kadın karakterin yaratıkla yüzleşmesi ayrıca anlamlıdır. Scott’un sinemasında dikkat çekici özelliği, güçlü kadın karakterleri sevmesidir. Bu 1991 yılında çektiği feminizm başyapıtı Thelma ve Louise’de doruğa ulaşır.
Filmin müzikleri usta besteci Jerry Goldsmith’e aittir. Müzikleri filmin genel atmosferine büyük katkı sağlamakta 1979 ilk gösterime girdiğinde yapım büyük ilgi gördü. Afişlerinde “Uzayda Kimse Çığlığınızı Duyamaz” yazısı dikkat çekmekte idi.
Alien, kesinlikle Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey’de (1968) olduğu gibi dönemi için son derece yenilikçi bakış açısı, müthiş tasarımları ve öngörüleri ile halen aşılamayan bir yapım. Şu anki hali ile bile günümüzde çekilen birçok yapımdan üstün niteliklere sahip. Tüm bunlarda şüphesiz Ridley Scott’un emeği büyük. Bu filmi ile arka arkaya (Blade Runner) iki başyapıt vermiş ve kitleleri etkilemiş bir yönetmen. Kısacası Alien, her gerçek sinemaseverin mutlaka izlemesi gereken bir yapım.