Brett Leonard’ın yönetmenliğini yaptığı Bahçıvan (The Lawnmower Man, 1992), teknolojinin gündelik hayatı sarıp sarmaladığı, etkisini gösteren dijital toplum ve kültürün tehlikelerine yoğunlaşmış bir film. Dr. Lawrance Angelo, çeşitli kimyasallar ve bilgisayar yoluyla hayvanlarda zeka artışına neden olan deneyler yürütmektedir. Deneyde kullanılan hayvanın aşırı şiddet davranışları göstermesiyle deney bazı çıkmazlara girer. Denek maymunun ölmesi ardından doğuştan zeka geriliği olan ve bahçıvanlık yapan Jobe üzerinde çalışmalarına devam etmeye karar kılar. Jobe kimyasallar ve bilgisayar yoluyla hızla önce bilişsel daha sonra ise motor becerilerini geliştirir.
Ancak Angelo deneyin kontrolden çıkmasından rahatsızlık duyup ara verdiğinde, devreye projeyi finanse eden şirket yöneticileri girer ve onlar maymunda şiddet eğilimini arttıran ilaçları Jobe’a da gizlice enjekte ederler. Bu eylemin sonuçları ise dramatik olur. Jobe aşık olduğu kadının zarar görmesinden sonra hızla çevresindeki, geçmişte ona veya yakınlık duyduğu kimselere zarar veren kişilerden intikam almaya ve “tanrıcılık” oynamaya başlar. Böylece insanlık yeni milenyuma adım adım ilerlerken, sonsuz bir köleliğin yaklaştığı bir tehlikeyle baş etmek zorunda kalır ve bu aşamada en büyük görev, isminin ima ettiği gibi “Angelo’ya düşer.
Bahçıvan filmi, bilimkurgu sinemasının bazı tematik yönlerini ve çeşitli klişelerini yoğun biçimde kullanır. Sınırda dolaşan bir çılgın bilim adamı, tanrının işlerine karışma anlamına gelen, sonu tehlikeli biçimde karışık olan bilimsel deneyler yürütür. İnsanın bilgeliğini kucaklamak yerine cehaleti ihya etmeye çalışan bilim insanı hızla bunun yanlış olduğunu, her şeyi tanrının yarattığı gibi bırakması gerektiğini anlamaya başlar. Arka fonda ise bilim ve din arasındaki hemen hemen her iki tarafın da “masum” olmadığı bir çerçeve, doksanlardaki travmatik, yıkıcı savaş koşulları kendini gösterir.
Bahçıvan ilk olarak, teknolojinin yepyeni bir dünya, yeni bir evren yaratmaya kadir olduğu dünyayı yoğun bir tehlike, “insanlığın kaybedildiği” bir alan olarak görmektedir. Angelo gerçekliği de kontrol edecek yapay bir evrenin oluşumuna yardımcı olarak, aynı zamanda insanın kendi bedeninden kurtulup tümüyle dijital ve sınırsız güce sahip olduğu bir “Sürüm 2” bedene gönderme yapar. Böylece önce duygularını ve kontrolünü, sonraysa insani merhametini kaybetmeye başlayan, bu sonradan geliştirilmiş “aptal insan” hızla çevresindeki her şeyi köleleştirmeye ve böylece yıkıcı gücünü en ileri noktaya kadar götürmeye çalışır.
Filmin arka planında yoğun biçimde kendini gösteren din-bilim karşıtlığı sadece Jobe’un bilişsel ve motor becerilerini en üst seviyeye çıkardığı bir dönemde ortaya çıkmaz. Sürekli Jobe’a Kilise’de görevler veren, sık sık onu cezalandıran ve yakılarak öldürüldüğü anda itiraf ettiğine göre bir çocuk tacizcisi olan Peder Francis, çocuk tacizleriyle sürekli gündeme gelen kilisenin yarattığı travmayı, bu günahı temsil eder. Buradaki din denetimci, kuralcı, cezalandırıcı ve duyarsızdır. Peder tanrının bir temsilcisi olmaktan çok, günaha batmış, tanrıyla bağı kopmuş birisidir. Bunun sembolik karşılığı ise filmin ilk sahnelerinde gösterilen haşerelerin (bu açıdan Francis gibilerin) kiliseyi istila ettiği gerçeğidir.
Çatışmanın bilim kısmında ise sevgilisiyle ilişkisi hiç iyi gitmeyen, bir aile babası olamamış, kendini işinin cazibesine kaptırmış bir bilim insanı vardır. Saplantılı biçimde bilim insanlığını öne çıkaran ama etik ilkelerden kaçınan Angelo iyi bir insandır ama iyiliğinin açığa çıkarılması gerekmektedir. Böylece Peder’in cezalandırıldığı bir ortamda Angelo, Jobe ile son savaşında İsa gibi Haç’a gerilir, acı çeker, Tanrı rolüne soyunmuş Jobe’un yıkıcılığı karşısında direnir. Bu ihlalin ana akım sinemada karşılığı genelde ölüm olsa da Angelo gene de Jobe’un merhametine nail olur; ayrıca tehlike altındaki aileye de iyi bir baba olabilir. Böylece bilim insanının çılgınlığı onun merhamet ve acı ile terbiye edilmesiyle son bulur. Angelo ile Jobe’un savaşı Frankenstein ile yarattığı canavar arasında geçiyor görünmektedir. Bu yüzden filmi tipik biçimde çılgın bilim adamı ve onun yarattığı yaratık arasındaki çatışma ekseni üzerine yerleşir ve denge biraz da olsa bilim insanının “tanrıcılık” oynamaktan vazgeçmesiyle sağlanır.
Diğer yandan doksanlarda gerçekleşen Körfez savaşı olgusu, Angelo’nun filmin ilk sahnelerinde yatağında korkmuş bir şekilde uyanıp televizyonu açtığında kendini gösterir. Angelo hangi kanalı açarsa açsın savaşın yıkıcı görüntüleriyle karşılaşır. Film doğrudan değilse bile yıkıcılık güdüsünü gene tanrısallaşmaya çalışan bilim insanı ekseni üzerinde kurar ve silahların da teknolojik ürünler olduğu gözetildiğinde, bilimin çok da iyi şeyler getirmediği hissiyatı verir. Bununla birlikte insanlığı kötülüğe sürükleyen çeşitli kimyasallardır. Kontrolsüz biçimde enjekte edilen beşli kimyasallar hızla denekleri kontrolden çıkarır ve onların hiçbir hukuk ve etik kuralı dinlemeden saldırganlaşmasına yol açar. Film bu yıkıcılığı meşru görmez. Jobe ise gücü elde ettiğinde hızla önce Peder’i sonra sürekli onu aşağılayan benzinciyi, peşi sıra eşi ve çocuğuna şiddet uygulan, Angelo’nun komşusu olan babayı öldürür, aptallaştırır.
Böylece şiddet duyguları denetimsiz biçimde artan ve giderek “sürüm” olarak yükselen “yeni insan”, mutlak yasanın kendisi olduğu, her şeyi kontrol ettiği bir dünyayı adım adım inşa etmeye çalışır. Bu yeni paralel dünya, hem sahip olduğu cazibesiyle insanı kendi içine teslim alır hem de insan bu yeni dünyaya geçiş yapıp artık bedeninden bile kurtulacağı aşamaya geldiğinde onu kötürümleştirir. Şiddet eğilimi dışsal olsa da Angelo sonunda çözümün bilgeliği kucaklamak olduğunu ve “cehaletten”, “düşük zekalılardan” uzak kalmak olduğunu anlar. İnsanın sonsuz yeteneklere kavuştuğu ütopyadan vazgeçer. Sebep bilişsel olarak yetersiz bir varlığın iyi niyetli de olsa geliştirilmesindeki zararlı yöndür. Jobe giderek ve açıktan faşist bir karakter görüntüsü verirken, çözüm tüm bilimsel buluşun toplu biçimde yok oluşu ile sağlanır. Ancak film hem devam filmlerine kapı aralamak hem de bu teknokültürün kendisini dayattığı, ondan kaçınmanın mümkün olmadığı düşüncesinden dolayı Jobe’u ağdaki diğer alanlara “bulaşmış”, dolayısıyla tehdidin devam ettiği bir çerçeve sunar. Bunun en büyük sorumlularından birisi bu işten en büyük kazancı savaşlar yoluyla sağlayacağını düşünen amaçları sınırsız şirketlerdir.
Film din, bilim ve şirket üçgeninde, en acımasız biçimde şirketlere karşı tavır alır. Din kurumları içindeki “tecavüzcü” haşereler, Peder temizlenince ihya olmaya yatkın bir olumsallık içinde var olur. Angelo, isminin ifade ettiği “büyük melek” olarak yıkıcı “tanrıcılık” oynayan arzularından kurtulduğunda yaşama hakkı kazanır. Şirket ise her ne olursa olsun deneyin tüm verilerini kurtarıp, bu sınırsız gücü kendi egemenliği için kullanmak ister. Ancak Jobe buraya müdahale eder ve düşmanları yok eder. Filmde Jobe’dan çok bu şirketlerin eğilimleri daha yıkıcı bir görünüm arz eder ve Jobe’un dijitalleşmesinin şahsında esas tehdit hiçbir etik değer taşımayan sadece kar arzularıyla hareket eden şirketler en büyük düşman, Şeytan gibi görünür.
Ayrıca film, bilim insanını “uygarlığa” dahil edecek sürecin işaretini de verir. Jobe tarafından öldürülen şiddet uygulayan baba figüründen kurtulan anne ve çocuk, Angelo’yu görür görmez koşup sarılırlar. Bu üçlü birlik Angelo’nun da bir baba olabileceğini ortaya koyar ancak kadın ve çocuğun esas olarak neyden kurtulduğu belirsizdir. Şiddet uygulayan hasta baba mı, yoksa bu babayı ortadan kaldıran Jobe mu? Aslında cevap basittir, Jobe istese hem anne hem de çocuğa zarar verebilirken onları düşünsel müdahale ile olaylara duyarsız hale getirir ve böylece baba figürü ortadan kalkar. Bu ise Angelo’ya, kötü bir babanın yerine geçip iyi bir eş ve baba olma imkanı sunar. Filmin sonu baştaki sorunu telafi eder. Sevgilisini kente götürmeyen Angelo, çocuk ve anneyi güvenli bir yere götürmeye hazırdır.
Bahçıvan, milenyumun, dijital kültürün getirdiği olası yararlardan çok tehlikesine yoğunlaşır. Arka planda klasik din-bilim çatışmasını ortaya koyarak, her iki tarafta bir temizlenmeyi çözüm olarak öne sürer, yaklaşmakta olan yeni dönemin tehlikelerini ön plana çıkarır.