Trajik Bir UFO Tarikatı: Heaven’s Gate

Şu dünyadan bir Teksaslı adam geçti, Heaven’s Gate isimli bir tarikat yarattı ve Sonraki Seviye‘ye gitti. Peşinde otuz sekiz öğrenci götürdü. Bu zavallı dünyanın insansı zayıflıklarını geride bırakıp yeni bir adıma geçtiler. Hale-Bopp Kuyruklu yıldızının peşinde sürüklenen bir uzay gemisi sayesinde evrimin öteki boyutuna ulaştılar. Beni hayatımda en çok etkileyen şeylerden biri bu insanların trajedisi. Umarım gerçekten de Sonraki Seviye‘ye ulaşmışlardır.

Hikayemiz Presbyterian bir rahibin oğlu olan Marshall Applewhite ile başlıyor. Kendisi bir Teksaslıydı. Eski bir askerdi. 1970’lerin başında İncil üzerinde çalışıyordu. Houston’da bir üniversitede müzik öğretmeniydi bu dönemde. Fakat başı dertteydi. Bir erkek öğrencisiyle ilişki yaşadığı için öğretmenlikten men edildi. Hayat onun için kötüye gitmeye başladı. Psikolojik sorunlar yaşıyordu. Tam da bu sıralarda bir hemşire olan Bonnie Nettles ile tanıştı. Bonnie 44 yaşında evli bir kadındı. Applewhite ile aralarında hızlı bir arkadaşlık gelişti. Ortak yönleri teozofiydi ve çok geçmeden sohbetleri derinleşti.

Marshall Applewhite ve Bonnie Nettles

İkilinin arasındaki ilişki sarsılmaz bir dostluk haline geldi. Zira Nettles, Applewhite’ın hayatını tamamen değiştirecekti. Aynı zamanda bir döneme damgasını vuracak olayların başlamasını sağlayacaktı. Bu kadar büyük bir şey tesadüf eseri mi gerçekleşti? Nitekim Applewhite, Nettles’ı çok daha önceden hatta neredeyse doğduğu andan beri tanıyormuş gibi hissettiğini söylüyordu. Nettles da bunun üzerine Applewhite ile tanışacağını dünya dışı güçlerden öğrenmiş olduğunu söylemişti. Applewhite kutsal bir görevi olduğuna inanmaya başladı.

İkili pek çok ezoterik metinle ilgilendi. Assisili Fracesko’nun hayatı üzerinde çalıştılar. Helena Blavatsky, R.D Laing, Richard Bach gibi yazarları okudular. Aynı zamanda Applewhite bir bilimkurgu hayranıydı. İncil incelemeleri ve ezoterik okumalar haricinde Robert A. Heinlein, Arthur C. Clarke gibi yazarları da okurdu. 1974 Haziran’ı itibariyle ikilinin inançları temel bir çizgiye oturmuştu. Ezoterik sohbetleri ve yaptıkları okumaların ardından bir kehaneti tamamlamak görevine sahip oldukları kanaatine vardılar. Diğer insanlardan daha üstün zihinlere sahip olduklarına inanıyorlardı artık.

İsa’nın reankarnasyonunu, Applewhite’ye atıfta bulunarak Teksaslı, sıska bir erkek olarak tanımladılar. Sırayla kiliseleri ziyaret edip küçük kalabalıklara söylevler çektiler. Kendilerinden “İkili” ya da “UFO İkilisi” olarak bahsediyorlardı. İnançlarına göre öldürülecek ve yeniden hayata getirilecekledi. Başkalarının bakış açısından ise bir uzay gemisine taşınmış olacaklardı bu olay esnasında. Fakat söyledikleri hiçbir şey ciddiye alınmadı.

İkili uzaylılarla hakikaten iletişime geçmek konusunda kararlıydı. Kendi görüşlerine yakın insanları aramaya başladılar. İlanlar ve broşürler yayınladılar. Toplantı çağrılarında bulundular. Böylece “mürettebat” dedikleri ufak bir topluluk belirdi etraflarında. Toplantılar sırasında mürettebata ‘deneyden’ bahsettiler. Bu ‘deneye’ katılacak olanlar üst seviyeye ulaşacaktı…

1975’de mürettebat Oregon’da bir hotelde toplantı yaptı. Bütün dünyevi varlıklarını satıp, sevdikleri kişilere elveda etmişlerdi. O hotel, mürettebatın göründüğü son yer oldu. Birden bire tüm dünyadan silindiler. Bu ani kayboluş ulusal yayında dahi kendine yer buldu. Mürettebatı kast ederek “bir grup insan ortadan kayboldu,” dediler, “gerçekten o sözde sonsuz yolculuğa mı çıkarıldılar yoksa sadece kaçırıldılar mı bu bir gizem.”

Gerçekte ise Applewhite mürettebatı yeraltına indirmişti. Medyadan ve otoriteden kaçarak çileci ve göçebe bir hayat yaşamaya başladılar. Her türlü hazdan, cinsellikten, her şeyden ve her şeyden uzaklaşmışlardı. Onlar artık büyük bir yolcuğun neferleriydi. Onlar insanın ötesine geçiyordu. Sokaklarda dilendiler, çadırlarda yaşadılar, evsiz kaldılar. Applewhite ve Nettles bu dönemde “Do ve Ti” ismini kullanıyordu. Bu dönemde inanç sistemi daha da geliştirildi. Kıyamet kehanetleri, Dünya’nın yakın bir zamanda ‘geri dönüştürüleceği’ fikri… ve kurtuluş için “İnsan Ötesi Evrim Seviyesine” geçmek yani Cennet’e gitmek gerekliydi.

“İnsan Ötesine Ulaşmak İçin Son Şans”

Bu milenyalist, gnostik ve de bilimkurgudan bolca etkilenmiş mürettebat Birleşik Devlet boyunca gezindi. Yoksulluk içinde yaşadılar. Çileciliğin son hattında bir hayat anlayışını benimsemişlerdi. Bu sayede arınıyor ve de evrimin ötesine yaklaşıyorlardı. Üst düzey dönüşümü, sahte tanrısal ruhlarla kandırılan insanları, Güneş ışığıyla sarınıp iyileştirici meditasyonları ve de UFO İkilisinin kutsallığını anlatıyorlardı gözlerine kestirdikleri insanlara.

Applewhite ekibinin yaşam biçimine bütünüyle hükmediyordu. İçilecek sıvılar, yiyilecek yemekler, bunların dozajları, dolaşılacak yerler vesaire. Mürettebat birbirine son derece bağlıydı. Her şey komünal bir şekilde paylaşılırdı. Sokaklardayken yanlarında beş dolar ve de birkaç çeyreklik taşıyorlardı. Çeyreklikler telefon kulübelerinde kullanmak için, dolar ise temel ihtiyaçlarını karşılayabilmek içindi. Applewhte bilinçli ya da bilinçsiz olarak mürettebatın tüm iradesini ve sorgulama mekanizmasını kırıyordu böylece. Mürettebat sahiden de büyük bir yolculukta ve de arınma aşamasında olduklarına inanıyordu. Gerçi Applewhite ve Nettles insanları kandırıp bundan zevk olan sosyopat sadistler değildi. Bir çıkarları da yoktu. Bu yola en çok inananlar onlardı. Dolayısıyla Heaven’s Gate vakası, Jonestown Katliamı’ndan farklıdır.

Gelgelelim 1985’de Applewhite’ın can yoldaşı Nettles hayatını kaybetti. Applewhite yalpalamaya başladı. Bu ölüm onu sarsmıştı. Aslında Applewhite tarikatını yaymaya başladığı günlerde intihara katiyen karşıydı. Üst boyutlara, cennet krallığına, evrimin ötesine ‘ışınlanacaklardı’. Bu yüzden vücutlarını öldürmeye ihtiyaçları yoktu… Nitekim tarikata katılan mürettebata da dünyevi vücutlarına bir şey olmayacağı, ileri seviyeye geçtikleri zaman daha gelişmiş ve muazzam bir vücuda aktarılacakları vaat edilmişti.

Fakat Applewhite’ın intihar konusundaki fikirleri gittikçe radikalleşmeye başladı. Hayattan kessinlikle zevk almayan biri olduğu belliydi. Kendinden nefret ediyor olması da muhtemeldi. Bir eşcinsel olduğunu kabul edemiyordu ve belki de bu yüzden utanç duyuyordu. Aklında beliren eşcinsel arzuları büyük ve kötücül günahlar olarak ele alıyor ve onlardan kurtulmak için her şeyi deniyordu. Fakat Heaven’s Gate tarikatı ortaya çıkınca ve Apllewhite bir mürettebat toplayınca cinselliği tamamen ortadan kaldırabileceği inancına kapıldı. Kendini ve müritlerini her türlü hazlardan uzaklaştırdı. Hatta Meksika’ya geçip müritleri ile birlikte hadım oldu.

Fotoğraftaki Los Angeles civarında ortaya çıkmış kültlerden biri. Heaven’s Gate New Age olgusuyla etkileşim halinde olan bir tarikattı.

1990’ların başında internet ortaya çıktı… Büyük bir devrim ve de Heaven’s Gate için sonun başlangıcıydı bu. “Higher Source” ismini verdikleri gizemli bir şebeke yarattılar. İnternet siteleri tasarlayarak para kazanmaya başladılar. Yaptıkları işler şaşırtıcı bir şekilde profesyoneldi. Bu gün hâlâ daha Heaven’s Gate sitesi internette duruyor ve tarikatın hayatta kalan son iki üyesi tarafından kontrol ediliyor.

1990’larda Hale-Bopp kuyruklu yıldızının Dünya’ya yaklaştığı gözlemlenmişti. Heaven’s Gate üyeleri bu cisimde ebedi kurtuluşlarına ve de cennete ulaşan yükselişe dair sırlar olduğu inancına kapıldı. Güya bu cismin yaklaşması ile birlikte malum kehanet gerçekleşiyordu. İnternet sitelerine yükledikleri bazı videolarla bu inançları kitlesel takipçilere yaydılar.

Grup 1996’da son konaklama noktaları olacak bir mansiyona yerleşti. Kaliforniya’da San Diego’ya yakın Rancho Santa Fe denen bir bölgedeydi mansiyon. 1997 yılının Mart ayında cennetin kapılarının kapandığını bildiren son siren çalındı ve Marshall Applewhite da dahil tüm üyeler sıradışı ve ezoterik bir yöntemle intihar etmeye başladılar. Farklı farklı gruplar halinde gerçekleştirdiler bu eylemi. Bu onlar için bir ölüm değil, “dünyevi araçlarını” terk edip ileri seviye bedenlere kavuşmak için, cennetin kapılarından geçmek için uyguladıkları bir ritüeldi sadece.

Hepsi siyah Nike ayakkabılar giymişti ölmeden önce, siyah gömlekler ve siyah eşofmanlar. Tamamen aynı şeyleri giyiyorlardı. Özellikle de Nike ayakkabılar pek çok spekülasyona neden oldu. Elma sosuna, pudinglere zehir enjekte etmiş ve bunları vodkayla birlikte içmişlerdi. Daha sonra cennetin kapılarından geçmek için sakince uzanıp kafalarını bir naylonla kapatmış, bedenlerinin üst kısmını da mor örtülerle örtmüşlerdi. Tüyler ürpertici bir sakinlik, ezoterik bir güzellik ve acı dolu bir trajedi. Bu bizim için bir trajedi ya da saçmalık, onlar içinse Cennet’e yükseliş. Onlar için üzülmemek elimde değil. Bu, bir grup delinin diğer delilerin peşine takılıp da kendini harcaması değil. Belki de öyle. Konu bu değil aslında.

Onları bu yola sadece delilikleri mi itmişti? Ben hayır diyorum. Onlar belli ki Dünya’dan ve insanlardan bezmişler. Applewhite eşcinsel olduğu için mesleğinden men edilmişti örneğin, kim bilir ne kadar utanç yaşamıştır. Belki de hayatında bunun haricinde nice olumsuz şeyler çıkmıştı karşısına. Öbürleri de körü körüne böyle bir adamı ve inancı takip ettiklerine göre sıradan hayatlara sahip değillerdi. Kurtulmak istiyorlardı. Sıradan insanların gülüp geçeceği, aşağılayacağı ve de sonra küstahça unutacağı şeyleri kutsal sayıyorlardı. Nitekim orada bir yerlerde, büyük, güzel ve tanrısal bir şey olduğuna ve ona kavuşacaklarına inanarak öldüler.

Heaven’s Gate İnanç Sistemi

Heaven’s Gate 1970’lerde ortaya çıktı. Yani New Age hareketinin revaçta olduğu yıllarda. Aynı eksende kabul edilebilirler zaten. Aynı zamanda bir UFO tarikatıdır. Üyeleri Dünya’nın yeniden dönüştürüleceğine, temizleneceğine ve boşaltılacağına inanıyordu. Bu yıkımdan kurtulmak için gezegeni bir an önce terk etmek tek çareydi. Tarikat, intihara karşıydı fakat gerektiği zaman intiharı reddetmek Sonraki Seviye’ye geçmeyi reddetmek demekti. Zaten onlar bedenlerinden haz etmiyordu. İnsan bedenleri onlar için sadece kozmik yolculuklarında işlerine yaracak bir araçtı. Bedenlerden bahsederken sahiden de “araç” kelimesini kullanıyorlardı.

Orada bir yerlerde üst düzey varlıklar vardı. Onlar ne ölüyor, ne yemek yiyor, ne de cinsel ilişkiler kuruyordu. Onlar muazzam bir keyif içinde yaşıyorlar ve saf gün ışığıyla besleniyorlardı. Zaten Heaven’s Gate Tanrı’nın aşırı gelişmiş bir uzaylı olduğunu düşünüyordu. Şeytani bir grup uzaylı ise kendilerini Dünyalılara “Tanrı” olarak tanıtmış ve onları gelişmekten alıkoymuştu. Onlar bir çeşit aşırı gelişmiş “humanoid”lerdi. Heaven’s Gate onlara “Lusiferyanlar” ismini takmıştı. Telepatiye, muazzam holografik teknolojilere ve de uzay-zaman seyahatine sahipti bu şeytani uzaylılar.

Sonraki Seviye’ye Ulaşmak İçin Yöntemler

  1. “İnsanötesi Evrim Seviyesi” gemilerinden birine binmek. Bu sahiden fiziki bir eylem olacaktır. İsa Mesih’in gelecekte müritlerini cennete götüreceği “Taşınma” inancıyla benzerlik gösterir. Applewhite İsa, müritleri ise Heaven’s Gate tarikatı. Cennet de “İnsanötesi Evrim Seviyesi” olarak kabul edilebilir. Bu ‘cennete’ giden gemilerden birine binen müritler vücutlarında gerçekleştirilecek kimyasal ve biyolojik işlemler sonucu ‘dönüşecekler’.
  2. Müritlerin herhangi birinin herhangi bir sebepten dolayı ölmesi. Fakat bu ölüm için ruhun terbiye edilmiş ve bedenden ayrılırken “mezun” olması gerekiyor.
  3. Bedenlerini kendi istekleriyle terk etmeleri. Tıpkı Applewhite müritlerinin 22 ve 23 Mart’ta sırayla yaptıkları gibi.

Drab Majesty isimli grubun Heaven’s Gate tarikatına ithafen yaptığı şarkı‘nın klibinde tarikat üyelerinden birinin Sonraki Seviye’ye geçişi anlatılıyor. Klip mor ve de mayhoş bir atmosfere sahip. Heaven’s Gate tarikatının üyeleri büyük ihtimalle böylesi bir huzur ve adanmışlık hissediyordu. İntihar kararı alınırken hiçbiri alkol ya da uyuşturucu etkisi altında değildi. Zavallı ruhları büyük bir karmaşa ve de kararsızlık içindeydi. Ne yaptıklarını, ne tür bir trajediye vesile olduklarını bilmiyorlardı. Kimseye zararları yoktu. Kendilerini harcadılar… belki de insan-ötesine geçtiler?

Ben bu yazıyı yazarken ne intihara ne de böylesi tarikatlara güzelleme yapmak niyetindeyim. Fakat Heaven’s Gate vakasının sadece bir delilik ya da aptalca bir intihar olduğunu düşünmüyorum. Bu insanlar esasında ne sonsuzluğa, ne de ölümsüzlüğe inanıyordu içten içe. Onlar sadece ‘kurtulmak’ istiyordu. Dünya, insanlık ve gerçeklik çok çiğ. Çok acı verici. Onlar kozmosun engin güzelliği ve kasveti ile büyülenmiş ve de acı içindeki bedenlerini hakiki bir sonsuzluğa savurmuşlardı.

Yazar: Tuğrul Sultanzade

2000 yılında Bakü'de doğdu. Uzun bir süredir Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyor.

İlginizi Çekebilir

magara

Böcekleşmek | Hüseyin Şimşek (Kısa Öykü)

720449, seslendi: “Vidor… acele… et… tutamıyorum.” Vidor İmre, kaygısızca sarktığı yerden yanıtladı. “Geldim, bekle bir …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et