Dünyanın en tuhaf toplumlarından biri olan Japonların kendine özgü bir kültürü vardır. Sayısı bini aşkın sanatları arasında origami gibi herkesçe bilinenlere ek olarak, dorodongo gibi bilinmeyenler de vardır. Elbette, bütün Japon sanatlarını tek tek saymamız mümkün değil. Burada çok bilinenlerin yanında az bilinen bir kaçını tanıtmak istiyoruz.
Japon kültürünün kendine özgü özellikleri sanatına da yansımıştır. Bu kültürün bazı ortak özellikleri şunlardır: hüner, sabır, saygı, sadelik, ayrıntı, uyum, zarafet, ölçülülük; asimetri, ustalık, yaşamı tüm yönleriyle kabul etme ve ona saygı duyma; incelik, minimalizm, törensellik, gelenekçilik, meditasyon, doğaya saygı, sunum, sessizlik ve estetiktir.
İkebana (Çiçek Düzenleme Sanatı)
İkebana, dünyada en bilinen Japon sanatlarından biridir ve “yaşayan çiçekler” anlamına gelmektedir. Bin beş yüz yıl önce Budistler tarafından Çin’den Japonya’ya getirilmiş olan bu sanat, sonraki yüzyıllarda Japon kültürünün önemli bir parçası haline gelmiştir. Sadece Japonya’da iki binin üzerinde İkebana okulu vardır. İkebana’da mevsimine göre farklı çiçekler ve dallar bir vazoya belli kurallara göre yerleştirilerek evde ya da tapınakta sergilenir.
Güzel bir görüntü elde etmek tek amaç değildir, düzenleyen kişinin zihinsel durumu, duyguları ve umutları da sanata yansıtılmalıdır. İkebana, doğanın güzelliği, mevsimlerin değişimi ve yaşamın vaat ettiklerine yönelik saygının ifadesidir.
Origami (Kağıt Katlama Sanatı)
Bir sanat boyutunu aşıp, matematiğin bir dalı haline gelen origaminin, yani Japon kağıt katlama sanatının kökeni 1600’lü yıllara dayanır. Başlangıçta kağıtları kesmek yasaktı, ancak 1860’lardan itibaren Japonya’nın batıya açılmasıyla birlikte origaminin daha serbest bir versiyonu olan Kirigami ortaya çıktı. Origami ustaları bütün dünyada saygı görmektedirler ve tasarımları binlerce katlamadan oluşabilir.
Özellikle son 50-60 yıl içinde origami bütün dünyada yaygınlaşmış, birçok origami ustası birbirinden şaşırtıcı tasarımlar ortaya koymuşlardır. Origami, yani düzlemsel bir yüzeyin katlanarak, üç boyutlu şekillere dönüştürülmesi sanatı, matematik, fizik ve mühendislik biliminin de ilgisini çekmiş, kendine uygulama alanları bulmuştur.
Dorodango (Çamur Topu Yapma Sanatı)
Basit bir çocuk oyunu olarak ortaya çıkan dorodongo, giderek bir sanat haline gelmiştir. Dorodango, basitçe çamurdan yapılan bir toptur. Günler boyu süren uğraşların ve özel tekniklerin sonunda bu çamur topu, parlak bir küreye dönüştürülür.
Yapımında kullanılan malzemeye göre topun görünümü ve rengi farklı olabilir. İşlem, çamurun elde yuvarlanmasıyla başlar. Çamurdan yapılan bu çekirdek kuruduktan üstü tozla kaplanır ve birkaç milimetre kalınlığında sert bir kabuk oluşturulur. Bu kabuk daha ince tozlarla daha da pürüzsüz hale getirilir ve en sonunda da bir bezle parlatılır. Görünüşleri cilalı taşa benzemesine karşın dorodango topları oldukça kırılgandır ve özenle saklanmaları gerekir.
Kintsugi (Hasarı Kabullenme Sanatı)
Söylentiye göre 15. Yüzyılda yaşayan bir şogun çok sevdiği bir çaydanlık kırıldığında çok üzülür ve tamir edilmesi için çaydanlığı Çin’e gönderir. Ancak, çaydanlık Çinliler tarafından çok kaba biçimde, parçaları metal çengellerle tutturularak geri gönderilir. Bunun üzerine şogun sanatçılardan daha iyi bir tamir yolu bulmalarını ister. Kintsugi böylece ortaya çıkar. Bu sanatın temeli kırılan porselen ve çömleklerin altın tozuyla karıştırılmış özel bir lake tekniğiyle (bir tür yapıştırıcı) tamir edilmesidir.
Ancak amaç tamirden çok bir felsefenin dile getirilmesidir. Bu da “hasarı olduğu gibi kabul etme” ve “kırılan bir nesnenin eski halinden daha güzel olduğunu kanıtlama” isteğidir. Hasarlı bir nesnenin hasarını tamir ederek onu eskisinden daha güzel hale getirmek bu sanatın özüdür. Kintsugi sanatında kırıklar gizlenmez, tam tersine belirgin hale getirilerek nesneyi süsleyen bir motif oluşturulur.
Tsutsumu (Paketleme sanatı)
Tsutsumu, yani paketleme sanatı, Japon sanatlarının yukarıda bahsettiğimiz özelliklerinden biri olan “sunum” ve “doğaya saygı”ya iyi bir örnektir. Sıradan bir Japon için satın alınan ya da hediye edilen bir ürünün paketi, ürün kadar, belki de daha da önemlidir. Özensiz bir paketleme saygısızlık, hatta hakaret olarak algılanabilir. Bu nedenle Japonlar paketlemeye oldukça büyük zaman ve emek harcarlar.
Bu gelenek modern ürün tasarımlarında da sürdürülmektedir. Geleneksel paketleme sanatı çok eskilere dayanır. Kullanılan malzemeler kâğıt, yaprak, bitkisel lifler, buğday sapları, bambu, kâğıt, kil, kamış gibi doğal malzemelerdir. Origata, yapıştırıcı kullanmadan ve kesmeden kâğıtla paketleme sanatıdır. Makiburi, saplardan yapılan iplerle paketlenmiş tuzlanmış balık. Paket, bir ucundan açılıp yenir, kalan kısım ise yeniden paketlenir.
Kabuki (Geleneksel Japon Tiyatrosu)
Göz alıcı kostümler, çarpıcı makyaj, abartılı bir performans, stilize danslar ve ürkütücü bir ses tonu… Bunlar geleneksel Japon tiyatrosunun bir biçimi olan kabukinin temel özellikleridir. Birçok sanat gibi Kabuki de köklerini Edo Dönemi’nden (1600’lü yıllar) alır. Başlangıçta bir tür dans ve müzik gösterisi iken, giderek tiyatro biçimine dönüşmüştür. Kabuki’de kullanılan dil, eski bir Japonca olduğundan replikler pek anlaşılmaz. Zaten herkes tarafından bilinen öykülerdir. Seyirciler tiyatroya öyküyü değil oyuncuların performansını izlemek için gider. Kimi oyuncu aileler yüzlerce yıldır kabuki sahnesindedir. Seyirciler bu aile fertlerini tanır ve sahneye çıktıklarında alkışlarlar. Bazı aileler belli oyunlarda ustalaşmışlardır.
Kabukide kadın karakterler de erkekler tarafından canlandırılır. Oyunların konuları tarihi kahramanlık öyküleri ve aile dramlarıdır. Sahnedeki karakterlerin pozları bellidir. Oyuncu bu pozu alır ve sahnede hareketsiz durur. Eğer dikkati yüzüne çekmek isterse, başını sallar. Belli bir bakışla baktığında, seyircinin dikkati karakterin gözlerine çekilir. Oyuncu vücudunun hangi parçasına dikkat çekmek isterse, o parçasını hareket ettirir. Dekorlar Japon ağaç baskılarına benzetilir ve hiç gölge bırakılmaksızın sahnenin tamamı aydınlatılır. 2005 yılında Kabuki tiyatrosu UNESCO tarafından olağanüstü evrensel değere sahip bir maddi miras olarak ilan edilmiştir.
Chanoyu veya Chado (Çay Töreni)
Japon çay seremonisi, kökeni 15. yüzyıla kadar giden geleneksel bir Japon törenidir. Törenin esası, ev sahibinin konuklarına çay hazırlaması gibi gündelik bir ihtiyaca dayanır. Çay Japonya’ya ilk olarak 7-8. yüzyıllarda gelmiş olup çay ikramı zaman içinde törensel bir nitelik kazanmıştır. Ev sahibi ve konuklar bu törenin ayrıntılı kurallarına büyük bir ciddiyetle uyarlar. Çay töreni başlı başına kurallar bütününden ibaret değildir. Bunun için bahçe düzenlemesinden çay odasının döşenmesine kadar birçok ön hazırlığın özenle önceden yapılmış olması gerekir. Çay törenine hazırlanmak, mimariden seramiğe, bahçecilikten tarihe, dinden güzel yazma sanatına kadar birçok alanda asgari bilgileri öğrenmek anlamına gelmektedir. Bu hazırlıklar çay töreninin mükemmelliği için şarttır. Bahçenin güzellikleri arasından çay odasına geçen konuklar, gördükleri güzellikler ve yaşadıkları sükûnetle çay törenine hazırlanmaktadırlar.
Konuklar, öncelikle konuk karşılama odasındaki panele asılı olan shodo (güzel yazı) ve onun yanındaki ikebanayı (çiçek düzeni) selamlar ve takdir ederler. Shodo yavaşça okunur ve anlamı üzerine düşünülür. Ardından, ikebana vazosu alttan üste ve sonra üstten alta doğru gözden geçirilir ve takdir edilir. Konuk, ikebanayı hazırlayan kişiye saygısını göstermek için eğilir. Çay töreninde ağırlıklı olarak Zen Budizm’inin etkisi görülür. Törenin amacı çay yapıp içmekten çok, doğaya karışmak, onun içinde kaybolmak, bu yolla ruhu aydınlatmaktır ve doğallığın yanı sıra sükûnet, sadelik estetik ve zarafetle örülü bir arınma sürecidir. Hareketler son derece yavaştır, bu nedenle çay yapımı için gerekli eylemlerde olabildiğince tasarruflu olup, yapılması gereken hareketleri çok incelikle hesaplayıp, bunu zarafetle gerçekleştirmek gerekmektedir. Sonuçta ortaya çıkan uyum, ölçülülük ve güzellik izleyenlerin ruhunda ve zihinlerde kalıcı izler bırakacaktır.
Bonsai (Ağaç Cüceleştirme Sanatı)
Bonsai, özel tekniklerle ağaçların saksılar içinde budanarak ve bodurlaştırarak büyütülmesi sanatıdır. Bonsai sanatı Japonya’ya 7-9. yüzyıllarda Çin’den gelmiştir. Çin’de Penjing adı verilen ağaç minyatürleştirme sanatının binlerce yıllık geçmişi vardır. Bonsai, yaşayan ağaçlara duyulan saygıyı ve bu ağaçların yaşamasını konu alan bir sanattır.
Minyatür olmalarına rağmen çevremizde gördüğümüz ağaçlardan hiçbir farkları yoktur. Özenle seçilen ağaç dalları, budanarak ve ilgiyle yetiştirilerek minyatür ağaç görünümü kazanır.
Bunraku (Kukla sanatı)
Bunraku 1684 yılında Japonya’nın Osaka kentinde doğmuş geleneksel Japon kukla tiyatrosu türüdür. Bunraku gösterilerinde üç tür gösterici yer alır: kuklacılar, okuyucular ve müzisyenler. Kuklaların boyları 100 ila 125 santimetre arasında değişebilir. Boyutlardaki farklılıklar kuklanın yaşına, cinsiyetine ve kukla trupunun özelliklerinden ileri gelir. Eğer oyunlar doğaüstü güçleri anlatan bölümler içiriyorsa kukla, yüzü bir anda bir şeytanınkine dönüşen biçimlerde de tasarlanabilir. Daha basit yüz betimlemeleri sağa-sola, yukarı-aşağı hareket eden gözlerden, burundan, ağızdan ve hareket edebilen kaşlardan oluşur. Her kukla üç kişi tarafından oynatılır. Bu kişiler kendilerini gizlemezler.
Bu durum aslında genellikle bütün Japon sanatlarının ortak özelliğidir. Olup biten her şey, seyircinin gözü önünde cereyan eder. Kuklanın başının her hareketi, baş kuklacı tarafından yapılır. Sol kuklacı ise kuklanın sol elini yönetir. Üçüncü kuklacı da kuklanın ayak ve bacaklarını oynatır. Bir kukla oynatıcısının sahneye çıkabilmesi için en az 10 yıllık bir çıraklık sürecinden geçmesi gerekir. Bazı gösterilerde kuklacılar siyah başlıklarla baş ve yüzlerini de örterek görünmez olur, bazılarındaysa yalnızca başkuklacının yüzü açık bırakılır. Seslendirmeyi yapanlar, kuklaları oynatanlar değildir. Okuyucular dönen bir sahne üzerinde çalgıcıların yanında oturur. Bunrakular özellikle âşıkların intiharlarını konu edinen oyunları ile bilinir.
Temari (İşlemeli Kumaş Topu Yapma Sanatı)
Temari, kadınların eskiyen kumaşları, özellikle de kimonoları değerlendirmek için yaptıkları ve genellikle oynamaları için çocuklara verdikleri bir çeşit işlemeli kumaş toptur. Bu sanat da ikebana gibi 7. Yüzyılda Çin’den gelmiştir. “Temari” el topu anlamına gelir.
Her ne kadar oyuncak olarak kullanılsa da temarilerin güzellikleri ve üzerindeki desenlerin karmaşıklıkları şaşırtıcı düzeyde olabilmektedir.
Marangozluk
Japonlar marangozluk sanatında doruklara ulaşmışlardır. Ormanlık ülkedeki birçok farklı ağaç türü, Japon marangozların elinde olağanüstü sanat yapıtlarına dönüşür. Çivi, vida ya da yapıştırıcı kullanmaksızın birleştirdikleri mobilyalar (saotsugi tekniği), yüzlerce yıl dayanabilir. Ahşap kiriş ve tonozlarla inşa edilen tapınaklar binlerce yıl ayakta kalabilir. Kullandıkları planyalar o kadar keskin ve hassastır ki, bu planyalarla ahşaptan insan saçından ince şeritler kesilebilmektedir. Farklı renkteki ağaçlarla yosegi denen özel bir kakma sanatı geliştirilmiştir.
Kumiko sanatında, farklı ağaçlardan yapılmış kalemler bir araya getirilerek çeşitli geometrik desenler oluşturulur ve bu desenler japon planyasıyla kağıt inceliğinde kesildikten sonra ahşap nesneler bu yapraklarla kaplanır.
Dövüş Sanatları
Zen budizminin etkisiyle Japonya’da yeni dövüş sanatları gelişmiştir. Bunlardan en bilinenleri Karate, Judo, Aikido, Ninja, Sumo ve Kendo’dur. Karate, çıplak el anlamına gelir ve bu sporda bedenin üst kısmı (kollar ve eller) kullanılarak öldürücü vuruş teknikleri uygulanır.
Judo ve Aikido daha çok savunmaya yöneliktir. Aikido’da, düşmanın kendi gücü, düşmana karşı kullanılır. Bu nedenle kadınlar ve yaşlılar tarafından tercih edilir. Kendo ise bir nevi eskrim sanatıdır.