Neptün gezegeni mitolojide Poseidon, Neptunus ve Enki gibi su tanrılarıyla ilişkilendirilir. Su bir bilinçdışı sembolüdür ve insanlık deneyimlerini içeren bilinçdışı da belirsiz, ama bilgelik dolu bir alandır.
Adını Roma mitolojisinin deniz ve su tanrısı Neptunus’tan alan Neptün gezegeni, gök gözlemiyle değil, matematiksel hesaplamalar ve çıkarım yoluyla keşfedildi. Fransız astronom Urbain Jean Joseph Leverrier, Uranüs’ün yörüngesindeki düzensizliklerin nedenini yıllarca araştırdı ve nihayetinde bu düzensizliklere o güne kadar bilinmeyen bir gezegenin çekim kuvvetinin neden olduğunu fark etti. İşte 1846 yılında Neptün gezeninin varlığı bu şekilde anlaşıldı. Gök cisimlerine mitolojik isimler verme geleneğine bağlı olarak da Güneş Sistemi’nin Güneş’e uzaklığı bakımından bu sekizinci gezenine Neptün adı verildi.
Neptün, Hellenlerin yani Antik Yunanlıların aynı alanlardan sorumlu tanrısı Poseidon’un Romalı muadilidir. Poseidon ise Hellen mitolojisinin en önemli figürlerinden biridir.
Yeri Sarsan Deniz Tanrısı

Poseidon, Hellen mitolojisinin en önemli tanrılarını oluşturan 12 Olimpos’ludan biridir. Titanlar Kronos ile Rheia’nın oğullarındandır. Babası Uranos’u alt ederek iktidarı ele geçiren Kronos, aynısının kendi başına da geleceği korkusuyla doğar doğmaz tüm çocuklarını yutar, ama sonunda Rheia, son doğan oğlu Zeus’u gizlice Girit’e kaçırır. Kronos’a da Zeus olduğunu söyleyerek bir taş yutturur. Zeus, Girit’te babası Kronos’tan uzak büyür ve yeteri kadar güçlendikten sonra babasının karşısına dikilip yutulan tüm kardeşlerini kusturur. Zeus sayesinde kurtulan bu kardeşlerden biri de Poseidon’dur. Zeus, Poseidon ve Hades arasında evrenin hâkimiyeti için kura çekildiğinde denizler Poseidon’a düşer ve bu güçlü tanrı o andan itibaren denizlerin hâkimi olarak anılmaya başlar.
Poseidon’un tek belirgin özelliği denizlerin tanrısı olması değildir, yer sarsıntılarının ve depremlerin hâkimi olarak da bilinir. Poseidon’un en önemli sembolü olan trident yani üç başlı yaba, eski dönemlerde depremlerden korunmak amacıyla tılsım olarak kullanılmış ve yapıların duvarlarına çizilmiştir. Ayasofya’da bile trident sembolüne rastlanması, bu tılsımın Hıristiyanlığın yaygınlaşmasından sonra bile kullanıldığının göstergesidir. Yeri gelmişken Poseidon’un İstanbul’un antik tarihinde de önemi bulunduğunu belirtmek gerekir. İstanbul’un yaklaşık olarak bugünkü tarihi yarımadaya tekabül eden kısmında antik dönemde Byzantion kenti bulunuyordu ve geçimini büyük oranda balıkçılıktan sağlayan Byzantionlular, Poseidon’a çok saygı duyuyordu.
Yıkıcı Bir Eril Kuvvet

Mitolojik anlatılarda Poseidon yıkıcı bir eril güç olarak da tasvir edilir. Buna dair anlatıların en önemlisi ise Medusa mitidir. Romalı yazar Ovidius’un anlatımına göre Poseidon, Latince adıyla Neptunus, Tanrıça Minerva’nın (Athena) tapınağında rahibe olan Medusa’ya tecavüz eder. Hellenlerin Athena, Romalıların ise Minerva ismini verdiği bilgelik, savaş ve strateji tanrıçası, kutsal tapınağını kirlettiği gerekçesiyle Medusa’yı, başında saç yerine yılanlar olan, göz göze geldiği herkesi taşa dönüştüren bir canavar hâline getirir. Minerva’nın Neptunus yerine Medusa’yı cezalandırması, o dönemin erkek egemen yapısının bir göstergesidir. Her ne kadar Medusa mitinin Jungiyen bakışla çok daha derin ve insanın içsel yolculuğuyla ilgili bir anlamı olsa da konumuz gereği Medusa’nın öyküsünü burada sonlandırıyoruz.
Poseidon’un Athena’yla Atina şehrinin hâkimiyeti için girdiği mücadele de mitolojide kendine yer bulmuştur. Buna göre hem Athena hem de Poseidon bu güzel şehri ister ve neticede tanrıyla tanrıça arasında bir yarışma yapılır. Poseidon bu yarışmada tuzlu bir göl meydana getirir, Athena ise bir zeytin ağacı yaratır. Tanrılar ve insanlar zeytin ağacını kendilerine armağan eden Athena’yı seçerler ve o günden sonra kent tanrıçanın isminden dolayı Atina adını alır.

Poseidon’la ilgili öykülerden biri de Troyalılara musallat ettiği bir deniz canavarından bahseder. Buna göre Troya Kralı Laomedon, kent surlarını inşa etmek için Poseidon’dan yardım ister. Surlar biter, ama kral Poseidon’a vaat ettiklerini vermez. Yeri sarsan kudretli deniz tanrısı da ceza olarak kentin üstüne bir deniz canavarı gönderir. Şehri mutlak bir yıkımdan kurtarmanın tek yolu prensesi canavara sunmaktır. Kızı canavardan kurtarmak ise Hellen mitolojisinin meşhur kahramanı Herakles’e (Herkül) düşer.
Homeros’un ‘İlyada’ destanında 51 günlük kısmını anlattığı Troya savaşında bazen Troyalıların bazen de Akhaların yani Yunan ana karasından gelen Mikenlerin tarafını tutan Poseidon, istikrarsız bir görüntü çizer. Poseidon’un kindar bir yanı da vardır. Troya savaşının Akhalı kahramanlarından İthaka Kralı Odysseus’a kin tutmuş ve yıllar boyunca denizlerde dolaşıp durmasına neden olmuştur. Bu husumetin nedeni ise Poseidon’un çocuklarından biri olan Polyphemos’un tek gözünün Odysseus tarafından kör edilmesidir.
Carl Gustav Jung ve Bi̇li̇nçdışının Tanrısı

Poseidon’un adının geçtiği pek çok efsaneden bahsettik bahsetmesine, ama bu tanrının en önemli özelliğini henüz irdelemedik. Poseidon ya da Neptunus, denizlerin tanrısı olarak direkt bilinçdışıyla da ilgilidir. Bu seri kapsamında daha önce de Analitik Psikolojinin kurucusu Carl Gustav Jung’dan bahsetmiştik. Bu noktada yine Jung’a değinmek gerekecek.
Mitoloji, başta Jung olmak üzere psikiyatrlar ve psikologlar tarafından da insanın içsel süreçlerini anlamak yolunda önemli bir kaynak olarak görülmüştür. Jung’a göre, insanın bilincinin ve kişisel bilinçdışının yanında bir de kolektif bilinçdışı vardır. Kolektif bilinçdışı ise tüm insanlık deneyimlerinin taşındığı ve aktarıldığı bir alandır. İnsanlık deneyimlerinin sembolik ifadesi olan mitoloji de kolektif bilinçdışının ürünüdür. Mitolojide deniz, genel anlamda su, bir bilinçdışı sembolüdür. Denizler tanrısı olan Poseidon da bilinçdışının tanrısıdır. Bilinçdışı yapısı gereği sisli, gizemli ve belirsizliklerle dolu bir alandır. Neptün gezegeninin de göksel sembolizmde belirsizliklerle, gizemle, aldanmalarla ya da müphem alanlarla ilişkilendirilmesi de gerçekten ilginçtir.
Poseidon’un Sümerli̇ Muadi̇li̇: Enki̇

Sümerlerin en önemli tanrılarından biri olan Enki de suyla alakalıdır. Babillilerin Ea dediği Enki, aynı zamanda bilgeliğin de tanrısıdır ve sanat eserlerinde iki yanından sular akarken resmedilir. Neptün arketipinin Mezopotamya mitolojisindeki temsili diyebileceğimiz Enki’nin Apsu adındaki, suların altında bulunan ikametgâhında yaşaması da kolektif bilinçdışıyla ilişkisini gösterir. Enki, sembolik bakımdan tüm insanlık tecrübelerini barındıran kolektif bilinçdışının da tanrısı olması hasebiyle bilinçdışının bilgeliğine sahiptir, ama yanılgıya açıktır. Ne de olsa bilinçdışı belirsiz bir alandır. Sümerlerin aşk, bereket tanrıçası İnanna’nın Enki’den “Me’ler” denen evrensel yasaları çalması da Enki’nin yanılgılara açık olmasıyla izah edilebilir. Bu mitolojik anlatıda İnanna, Enki’yi ziyaret eder ve onunla birlikte yiyip içer. Onu içkiyle sarhoş eden İnanna, Enki’nin sahibi olduğu evrensel yasaları ve gücü alıp kendi kutsal kenti Uruk’a götürür. Enki’nin kutsal kenti ise Eridu’dur. Böylece güç Eridu’dan Uruk’a aktarılmış olur.
Mısır mitolojisindeki ilksel deniz Nun da sembolik olarak Neptün gezegeninin karşılığıdır.
Her ne kadar mitolojik öykülerin oluştuğu dönemde varlığı bilinmese de Neptün gezegeni mitolojide bilinmezliğin, yanılgının ve bilinçdışının müphem, ama bilgelikle dolu alanının temsili olan tanrılarla ilişkilendirilmiştir.
Mitoloji ilgimi çekiyor. Mitolojide insanların hayalleri, korkuları, aşkları kadar gerçekler de var. Mitolojiyi insan yaratıyor, sonra da mitoloji insanları yaratıyor.