“Az sonra da, başta beni bu gizemli adayı keşfetmeye zorlayan ses, pumanın acıklı iniltisi duyuldu, ancak bu kez üzerimde beni rahatlatan, olumlu bir etkisi oldu. Bunu duyduğum anda, her ne kadar bayılmak üzere ve korkunç derecede bitkin olsam da, bütün gücümü topladım ve ışığa doğru koşmaya başladım. Bir sesin beni çağırdığını duyar gibi olmuştum.”
Edward Prendick bindiği geminin batmasıyla korkunç yaratıkların yaşadığı bir adaya düşer. Ada, bir zamanlar İngiltere’de tanınmış bir fizyolog olan, ancak deneylerinin doğası basın tarafından ortaya çıkarılıp taşa tutulunca sırra kadem basan Dr. Moreau‘ya aittir. Prendick, Moreau’nun deneylerinin sonuçlarından kaçar ve çılgın doktor hakkındaki gerçekleri açığa çıkarırken adada kâbustan farksız günler geçirir.
H.G. Wells‘e borçlu olduğumuz birçok güzellik var. Doğrudan bilimkurgu yazan ilk yazarlardan biri olduğundan, bilimkurgu edebiyatı ona çok şey borçlu. Çağdaşı olan birçok başka yazar gibi Wells’in yaklaşımı da gotik betimlemelerden besleniyordu, ancak gotik/suç öyküleri yazarı Edgar Allan Poe veya gotik/korku yazarı H.P. Lovecraft‘ın aksine, onun öyküleri birkaç türün karışımı değildi. Wells, açıklanamaz olandan ve dünyanın gizemlerinden büyülenmişti ve yazdığı hikâyeler kafasındaki bu sorulara olan ilgisini yansıtmakla kalmamış, birçok genç okuyucunun da bu türe ilgi duymasını sağlamıştı. Zaman Makinesi, Görünmez Adam, Dünyalar Savaşı gibi eserlerin yanında, sıkça gözardı edilen Dr. Moreau’nun Adası‘nı da o yazmıştı. Otuz yaşında yazdığı bu kitap, bugün onun en karanlık ve en rahatsız edici eserlerinin başında gelmekte.
H.G. Wells, yaşadığı dönemi yazdıklarına o kadar işlemiş durumda ki, öykülerine kendimizi kaptırmakta zorlanabiliyoruz. Bu, yirminci yüzyıl boyunca edebiyatın ne denli değiştiğinin de bir göstergesi aslında. Dr. Moreau’nun Adası’nda ahlakî açıdan kesinlikle hiçbir muğlaklık yok. Prendick iyi adam rolünde ve tehlikeler dört bir yanını kuşatmış hâlde; bazen Moreau, bazen asistanı Montgomery, bazen de Canavarların bir kısmı… Herkesin istediği net bir şey var. Bu ise ahlakî açıdan daha gri bölgede yer alan eserler vermiş Jim Thompson ve Anthony Neil Smith gibi yazarların hayranları için biraz kafa karıştırıcı. Dr. Moreau’nun Adası’nda bir düşman yok. Yine de, Prendick’in ruhu tehlike altında. Üstkurmaca önsözde* de yazıldığı gibi, Prendick’i yüzleştiği korkulardan koruyacak hiçbir şey yok.
Wells’in romanında herhangi bir gerçeklik payı bulunduğunu söyleyemesek de, içinde dönemine göre çığır açıcı öğeler mevcut. Charles Darwin‘in yazdığı Türlerin Kökeni‘nden yaklaşık kırk sene sonra yazılmış olan eser, evrimi uç noktalara taşıyor. Wells’in Türlerin Kökeni’ni okuduğundan oldukça eminiz, ancak Dr. Moreau’nun Adası insanların başka yaratıklardan (maymunlar) geldiğinden bahsediyor, ki bu da o döneme göre açıkça tartışmalı bir konuydu. Kitap ayrıca, kaçıklık derecesindeki renkliliğine rağmen (Moreau puma ve St. Bernard köpeği gibi hayvanları insana dönüştürmeye çalışır), din konusunda ortaya birtakım sorular da atmakta. Bir yaratık daima yaratıcısına boyun eğmek zorunda mıdır? Vicdan bir nimet midir, yoksa bir lanet mi? Bunlar konu itibarıyla çok modern ve karmaşık meseleler. Bu felsefi altmetnin çılgınca bir hayal gücüyle birleşmesi, romanı çok orijinal bir noktaya taşıyor.
“Kim o?” dedim boğuk bir fısıltıyla, tabanca hâlâ yaratığa dönüktü.
“Ben… Efendi.”
“Sen kimsin?”
“Onlar artık Efendi olmadığını söylüyorlar. Ama ben biliyorum, biliyorum. Ben cesetleri denize taşıdım, Ey Denizde Yürüyen! Senin öldürdüklerinin cesetlerini. Ben senin kölenim, Efendi.”
Dr. Moreau’nun adası, İngiltere’de hayvan viviseksiyonunun (Tıbbi amaçlarla canlı hayvanlar üzerinde ameliyat yapma) yoğun şekilde tartışıldığı bir dönemde yazılmıştı. Kitap bu tartışmaya cesur bir katkı sağlamakla kalmamış, o dönem hâlâ koyu bir Hristiyanlık etkisinde olan İngiliz toplumuna daha da zor sorular sormuştu. “Eğer hayvanlardan geliyorsak, hayvanların da bir ruhu var mıydı?” Bu soru bugün pek tepkiyle karşılaşmayacak olsa da, o zamanlar bu roman BİRÇOK insanın sinirden küplere binmesine neden olmuş olmalı.
Bu arada, Wells kitabı “gençliğe özgü bir dinsizliğin dışa vurumu” olarak nitelemişti. Dr. Moreau’nun Adası, dönemine göre çığır açıcı ve çok cesur bir roman. On dokuzuncu yüzyılın kapsamlı bir özetini sunmakla birlikte, toplumdaki temel bir değişikliği de öngörmek gibi güç bir işe imza atıyor. Bu kitap, bir sonraki yüzyılı ele geçirecek olan karanlığı önceden seziyor.
*O günlerde üstkurmaca önsözler revaçtaydı. Bunu neredeyse viral pazarlamanın ilk örneklerinden olarak adlandırmak bile mümkün. “Issız adada dehşet verici korkularla yüzleşmek zorunda kalan adamın aşırı derecede gerçekçi öyküsü.”
Hazırlayan: Erkam Ali Dönmez | Kaynak