Star Wars The Phantom Menace kapak

Star Wars: The Phantom Menace

Star Wars evrenini konu alan dördüncü, ancak kronolojik anlamda serinin ilk filmi olan 1999 yapımı The Phantom Menace (Gizli Tehlike), vizyona girdiği yıl bakımından önemli bir dönüm noktasını ifade eder. Bilindiği üzere doksanların sonu ve milenyal başlangıç, bilimkurgu sineması açısından The Matrix, Dark City gibi yapımların vizyona girdiği bereketli bir dönemdi. Büyük bütçeli gişe bombası The Phantom Menace, artık kendini ispatlamış yönetmen George Lucas‘ın rahatlığını taşıyordu. Buna karşın son Star Wars filminin vizyona girmesinin üzerinden (1983) on altı yıl geçtiği için beklentiler de yüksekti. Zaten filmin bir milyar doları aşan gelirine bakıldığında, başarısı rahatlıkla gözlenebilir ve serinin sonraki filmlerine kapı araladığı çıkarsanabilir.

Star Wars evreninin bu ilk filmi gizli tehdide yoğunlaşır. Uzak diyarlardaki bu ilginç hikâye, Galaktik Cumhuriyet’in krizini görselleştirir. Barış dönemleri, sıklıkla karizmatik olmayan ve gizli bir kargaşa ve kaosun hüküm sürdüğü zamanlardır. İyilerin gözlerinin “körleştiği” bu dönemde komplolar, gizli anlaşmalar yapılmakta, kötülük kol gezmektedir. Filmde Galaktik Cumhuriyet, ticaret yollarının güvencesini sağlama görevini üstlenen Jedi Şövalyeleri’ne sahiptir. Jedilar mitolojik mistik bilgelik ile savaşçı gücün özel bir dengesini sağlar. Jedi Qui-Gon Jinn (Liam Neeson) ve Obi-Wan Kenobi (Ewan McGregor), Ticaret Federasyonu adlı bir kuruluşun Naboo gezegenine yönelik baskılarına ve saldırılarına müdahale etmek için görevlendirilir.

Naboo, iyi yürekli genç Kraliçe Amidala tarafından yönetilmektedir. Gizli Sith Lordu ve onun yardımcısı Darth Maul’un maşası olan Ticaret Federasyonu, barışı sarsacak girişimler ve adil olmayan müzakere taktikleriyle Amidala’yı köşeye sıkıştırmaktadır. Amidala’nın yardım talepleri askıda kalır, isteksizce de olsa Jedi şövalyeleriyle gezegenden kaçar. Prenses ve ekibi bir an önce Galaktik Cumhuriyet’in başkenti, gezegen boyutunda bir birleşik şehir (ekümenopolis) olan Coruscant’a gitmeyi amaçlamaktadır. Böylece Senato’ya işgal hakkında bilgi vermek, halkını özgür kılmak ister. Naboo’dan kaçıp kuşatmayı yararken hiper motorları zarar gören uzay gemisi mecburen Tatooine gezegenine iniş yapar ve Jedi Qui-Gon Jinn, tamiri gerçekleştirip gezegenden ayrılmak için çalışmalara başlar. Ancak bu yolculuk, Star Wars evrenin temel kahramanı Anakin Skywalker ile tanışmasına ve bir Jedi şövalyesi olarak eğitilmesine vesile olacaktır. Öte yandan aydınlık ile karanlık (Jedi & Sith) arasındaki çekişmenin ivme kazanması, Darth Sidious‘un yükselişi ve onun çifte değerli varlığı hakkında bilgi verilmiş olur.

Star Wars’ın başarısının ardındaki en önemli unsurlardan biri de bildiğimiz hikâyeleri farklı bir bağlam ve boyutta anlatması ve tartışmasıdır diyebiliriz. Yer yer serinin bilimkurgusal niteliği bile tartışmaya açılırken, onu bir Orta Çağ şövalye hikâyesi, mitolojinin farklı bir boyutu ve mitik kahramanın yolculuğu biçiminde değerlendirenler de çıkmıştır. George Lucas’ın eseri temellendirirken ünlü mitbilimci Joseph Cambell’ın Kahramanın Sonsuz Yolculuğu‘na başvurduğu, orada betimlenen kahramanın mitsel yolculuğunu (ayrılış, iniş, inisiyasyon-dönüşüm ve dönüş) referans aldığı, karakterleri yapılandırırken de işlevselci bir bakış açısıyla yaklaştığı bilinir. Buna göre yaşam iyi ve kötü arasında bölünmüştür. İyilik ve kötülük güçlerinin sonsuz savaşında, mitik kahraman bireysel olarak erginleşirken toplumsal olarak da gruba yol ve yön gösterir. Sonunda iyilik güçleri, cesurca yönetimi devralır.

Şüphesiz basit bir formülasyon gibi görünen bu fenomeni ayrı bir evren oluşturacak kadar işlemek Lucas’ın yaratıcılığıyla olmuştur. Buna karşın filmin kısmen şanssızlığı ise Soğuk Savaş döneminde vizyona girmesidir. Eserin aslında dönemin iki kutuplu dünyasını resmettiği, basit ve şablonvari biçimde yaşadığımız dünyaya ilişkin gerici mesajlar ürettiği algısı oluşmuştur. Ancak bugünden geçmişe bakıldığında, bu algıların değiştiği, Soğuk Savaş’ın şiddetli olduğu dönemlerde bile izleyicilerin konuyu böyle kavramaktan uzak kaldığı görülmüştür. Kısacası izleyici, her filmi ve onun mesajlarını sürekli müzakere eder ve döneme göre bu algılar da değişir.

The Phantom Menace, genel anlamda bize ne söyler ve hikâyeyi kurucu yönüyle nasıl yapılandırır sorusuna steryotip cevaplar verir. Bunun en tipik biçimi Hıristiyanlıkta da önemli bir yer bulan seçilmiş kişi fenomenidir. Buna göre kahraman olmak genetiktir; soyaçekimle ilerler ve seçilmiş kişi basitçe toplumsalın değil, “doğal” fenomenlerin etkisiyle oluşur. Anakin’in kan değerlerine bakan Jedi şövalyesi Qui-Gon Jinn, onda Yoda’da bile olmayan özellikler keşfeder. Anakin’in savaşçı gücünü göstererek hızlı tepki vermesi de Jedi duyularının ve sezgilerinin yoğunlaşmasına yardımcı olur.

Anakin, annesiyle beraber gezegendeki Watto adında bir satıcının kölesi olmuştur. Seçilmişliğine tezat oluşturan kölelik, onun azat edilmesiyle dengelenir. Anakin yarışta olağanüstü bir başarı gösterir, esir kalan şövalyelerin ve prensesin Tatooine gezegeninden kurtulmasına yardımcı olur. Qui-Gon Jinn, onu Jedi şövalyesi olarak yetiştirmek için yanına alır. Beklenmedik biçimde ilk başta Jedi olarak kabul edilmez. Anakin’in ileride karanlık tarafa geçip Darth Vader olacağını bildiğimiz için Yoda, “seçilmiş”in yüreğindeki derin korkulara dikkat çeker. Yoda çocuğa baktığında onun geleceğinde belirsizlik görür; korku vardır ve korkunun nefrete, şiddete ve kötülüğe dönüşmesi işten bile değildir. Burada Obi-Wan’ın mezuniyetine ve Anakin’in seçilmiş kişi olarak kutsanmasına şahit oluruz. Film genel yaklaşımını devam ettirerek iyilik ve kötülük arasındaki ilişkiyi bir döngü olarak ele alır; Anakin’in iyi/kötü olarak çift değerli varoluşunu döngünün yeni bir katmanına çıkışta ara geçiş olarak değerlendirir.

Film aslında Cumhuriyet’in gerilemesini ele alırken, bizlere çok da anlatılmayan dönemin “dinginlik” ve anlatılmaya değer olmayan yönünü gösterir. Burada Lucas “iyinin” hâkimiyetini bir ütopya, dolayısıyla durağanlık olarak resmeder. Tam da kötünün yeniden belirişi, komplolar kuruşu hikâyeye bir çatışma ve ilerleme dürtüsü ekler. Bu nedenle Star Wars evreninde kötülük daimidir, gelip geçici değil, süreğendir ve anlatılmaya değer olan da aslında kötünün varlığında anlam kazanır. Film boyunca karanlık tarafın, Darth Sidious’un yükselişi, içsel güç değişiminin bir göstergesi olarak karşımıza çıkar. Senatörlükten Şansölyeliğe geçişinde Palpatine, yarattığı krizin mevcut güçler tarafından çözümlenemeyişinden destek bulur. Böylece gizli tehdit zaten içeride, “miş gibi” görünenlerin yapısından türer.

Lucas seriyi Darth Vader’ın, dolayısıyla Anakin’in bir trajedisi olarak nitelendirir. Hikâyeyi bu kadar güçlü kılan ise “phantom” düzeyinde, her yerde bulunan ama ilk bakışta görülemeyen tehlikelere dikkat çekmesidir. Palpatine burada bir “phantom”dur; benzer bir şekilde Anakin de öyledir. Bununla birlikte, hikâyeye güç katan Luke Skywalker’ın varoluşu da ister istemez bu döngünün bir parçası hâline gelir. Böylece Lucas’ın da kabul ettiği gibi iyi ve kötü arasında mücadele nasıl döngüselse, iyilik ve kötülük nitelikleri de reddedilemez biçimde içseldir. Star Wars, iyiliğin kötülüğe uzanmasını, dönüşümünü köken olarak “korku” duygusuna bağlar.

Korku aslında her daim varoluşa dairdir. Özbütünlüğünü, sahip olduğunu kaybetmekten, yeni bir şey olmanın getirdiği yenilikten, bunun olumsallığından korkudur. Bunun kahraman düzeyindeki karşılığı ise inisiyasyon, yani dönüşüm geçirmeye duyulan korkudur. Yoda’nın gözlemlediği biçimde Anakin’in geleceğini belirsiz hâle getiren bu korku, onun sevdiklerini kaybetme korkusuyla kötülüğe teslim olmasına, varoluşuna saplanıp kalmasına yol açar. Bu saplanış, diğer filmlerde görüleceği üzere Anakin’i yarı insan yarı robot, bir siborg hâline getirir. Bu yüzden mitolojik kahramanın trajedisi kendine aşırı bağlanmasından kaynak bulur. Benliğini bıraktığında, korkularıyla yüzleşip onlara teslim olmadığında kendini yepyeni bir formda ifade eder. Kendine bağlılık ise yine seride en açık biçimde Darth Vader’in gösterdiği üzere kendini kaybetmeyle sonuçlanır. Filmin verdiği mesaj burada açıktır; kendine sahip çıkmak istiyorsan onu yok etmeyi göze almalısın.

Star Wars: The Phantom Menace, serinin bütününde kendini gösterecek biçimde kahramanın trajik yolculuğunun başlangıcını resmeder. Oldukça tipik biçimde, kölelikten kral oluşa geçişte kahramanın sancılı dönüşümünün temellerini ortaya koyar.

Önceki Sonraki

Yazar: Mikail Boz

Ömrünün yarısını ne yapacağını, kalan yarısını da ne yaptığını düşünerek geçirmek istemeyen bir yersiz yurtsuz... Bilimkurguyu da bu yüzden seviyor...

İlginizi Çekebilir

ahsoka

Birinci Sezonuyla Ahsoka

Ahsoka Tano’nun hayatını anlattığımız yazıda, seçtiği hiçbir yolun kendi olma mücadelesinin önüne geçmediğinden bahsetmiştik. Ahsoka …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et