Return of the Jedi

Star Wars: Return of the Jedi

Yıldız Savaşları orijinal üçlemesinin sonuncusu ama aslında hikâyenin altıncı bölümü olan Return of The Jedi (Jedi’ın Dönüşü)‘ın 1983’te sinemalarda gösterime girmesinin ardından kırk yıl geçti. Bu süre zarfında Yıldız Savaşları sadece bir film olarak kalmadı, hikâyeyi geliştiren ek çizgi romanlar, diziler, animasyonlar ve hatta oyuncaklarıyla beraber adeta modern zamanlara ait mitolojik bir masala evrildi. Yıldız Savaşları evreninin böylesi modern bir mitolojiye dönüşmesinin en önemli sebebi kuşkusuz her nesilden ve yaştan insanı etkileyen büyülü bir cazibeyi içinde barındırması. İyilik ve kötülük arasındaki devasa bir çatışma tarafından yarılmış filmin kozmolojisi, insanlığın evrensel olarak takdir ettiği cesaret, kötülüğe karşı savaşma gücü, romantizm ve inanç gibi erdemleri teşvik ediyor. Bütün bu erdemler, filmin evreninde adına “Güç” denilen, sembolik olarak bütün evreni kuşatmış tanrısal bir ruhu andıran ve filmi bilimkurgu ile fantastiğin sınırlarında konumlandıran bir fenomenle örneklendiriliyor. İşte “Jedi” adı verilen ve bir nevi rahibe benzeyen şövalyelerin kurduğu düzen, filmde karanlık tarafın güçlenmemesi adına mücadele ediyor.

Film, ikonik karakterleri, etkileyici anlatısı ve çığır açan görsel efektleriyle dünya genelindeki izleyicilerin hayal güçlerini kırk yıldır olumlu anlamda esir almışken, bir yandan da Luke Skywalker‘ın çiftlik çocuğundan Jedi Şövalyesi’ne uzanan yolculuğunun final bölümü olarak destana tatmin edici ve duygusal anlamda etkileyici bir son –ardılları çekilinceye dek- sunarak, sinema tarihinin en sevilen filmleri arasındaki yerini alıyor. Yapım, Asiler İttifakı ve zalim Galaktik İmparatorluk arasındaki epik savaşı sürdürüyor. Karizmatik Luke Skywalker (Mark Hamill) önderliğinde Asiler İttifakı, kötü gangster Jabba the Hutt‘ın pençelerinden Han Solo‘yu (Harrison Ford) kurtarmak için cesur bir plan hazırlıyor. Bu açılış, kahramanlarımızın tanıdık yüzlerini ve Darth Vader (David Prowse, seslendirme: James Earl Jones) ile İmparator Palpatine’in (Ian McDiarmid) yaklaşan varlığını tanıtmak için bir zemin oluşturuyor.

Film, karakter gelişimine olan bağlılığı ile ön plana çıkıyor. Bir zamanlar hayattaki amacını arayan kayıp genç Luke Skywalker, şimdi bir Jedi olarak rolünü ve kaderini tam anlamıyla benimsemiş durumda. Mark Hamill’in performansı, gücün karanlık tarafıyla başa çıkmaya ve Darth Vader’ı kurtarmaya çalışırken ince bir şekilde işleniyor. Bu baba-oğul ilişkisinin karmaşıklığı, hikâyeyi sadece iyi ve kötü arasındaki bir savaş olmaktan öteye geçirerek, seriye antik Yunan trajedyalarını çağrıştıran bir derinlik katıyor. Eğer ekrandan gözünüzü ayırmışsanız kaçırabileceğiniz anlık bir sahne, Yıldız Savaşları filmlerinin özel büyüsünü açıklamaya yardımcı oluyor.

Luke Skywalker, tiksindirici Jabba the Hutt’un taht odasının altındaki zindanlarda şiddetli bir savaşın içinde. Rakibi, siğillerden ve dişlerden oluşan tiksindirici, sümüklü, korkunç bir sürüngen canavar. İşler kötü görünüyorken canavar, ansızın Luke’un düşürdüğü kapının altında eziliyor. Ve sonra (işte o küçük an burada) canavarın kaslı bir gardiyan olan bakıcısı, gözleri yaşlı şekilde ileri koşuyor. Evcil hayvanının yok olmasından dolayı yıkıldığı belli. İşte Yıldız Savaşları bizlere bu sahneyle herkesin birisini sevebileceğini –canavar da olsa- gösteriyor. Return of the Jedi’daki bu ekstra detay seviyesi, Yıldız Savaşları filmlerini sadece uzay operaları olmaktan çok daha fazlası hâline getiriyor. “Jedi’ın Dönüşü” ve “Yıldız Savaşları” ile “İmparator’un Dönüşü” gibi filmlerde tuvalde ayrıntılar bakımından harika bir yoğunluk var. Her yerde bir şeyler oluyor. Bu da kuşkusuz Lucas’ın verimli hayal gücünden kaynaklanıyor.

Sarlacc adlı canavar, Jedi’ın Dönüşü’ndeki en korkunç yaratıklardan biri olarak aradan kırk yıl geçse de hafızalardaki yerini koruyor. Göründüğü sahneyi hatırlayalım: Filmin başlarında, Luke Skywalker ve isyancı grubu Tatooine’e geri dönüyor. Burada Jabba the Hutt, suç dünyasının son dönem Roma imparatoru gibi hüküm süren obur bir salyangoz, Han Solo’yu karbonit lahit içinde donmuş hâlde tutuyor. Kahramanlarımız, ticaret ve hile ile Han’ı Jabba’nın pençelerinden kurtarmaya çalışıyor, ancak başardıkları tek şey birer birer yakalanmak ve canavarı daha da sinirlendirmek. Neyse ki Jabba, onları hemen öldürmek yerine Prenses Leia‘yı (Carrie Fisher) köleleştiriyor ve diğerlerini Dunes’e mahkum ediyor, burada dev kurt benzeri bir canavar olan Sarlacc‘a yem edilecekler. Jabba, “Midesinde,” der, “Bin yıl boyunca sindirileceğiniz yeni bir acı ve işkence tanımı bulacaksınız.

Kırk yıl önce Sarlacc, galaksinin en kötü yaratığı gibi görünüyordu, kurbanlarına sadece tahtadan yürüyüp onun aç gözlü ağzına düştüklerinde başlayan bir cehennemi sunuyordu. Şimdi ise Sarlacc, Star Wars serisinin sanki kendisi için bir metafor gibi hissettiriyor, kendi mitolojisini durmaksızın öğüten ve küçük bir kemik veya tendon bırakmayan bir varlık. Hatta Boba Fett, çukura bırakılan ve muhtemelen sonsuza kadar gitmiş gibi görünen bir yan karakter bile, Disney+’da kendi vasat dizisiyle karşımıza çıkıyor.

Serideki bu sorunsalın emareleri aslında “Jedi’ın Dönüşü” ile beraber başlamıştı, yani “franchise” kendi kuyruğunu yemeye çoktan koyulmuştu. Orijinal Yıldız Savaşları’nda isyancı birlikler, Galaktik İmparatorluk’un gezegenleri yok eden Ölüm Yıldızı‘nın zayıflıklarını bulmak ve yok etmek için inanılmaz çabalar harcamıştı. (Sadece Ölüm Yıldızı’nın planlarını ele geçirmek, bir öncül film olan Rogue One’ı ve belki de Disney+ serilerinin en iyisi olan Andor’u getirecekti.) Jedi’ın Dönüşü ise sonunda isyancı birliklerin, yeniden inşa edilen Ölüm Yıldızı’nın zayıflıklarını aramak için inanılmaz çabalar harcamasıyla ilgili, bu durum ya tarihin kendini tekrar ettiği derin bir şeyler söylüyor ya da daha basitçe Lucas’ın “kürkçü dükkanına geri dönüşü”nü örnekliyor.

Filmin doruk noktası, Endor orman ayının (forest moon) üzerinde gerçekleşen uzay savaşı ve harikülade teknik bir görsel şölen. Yeni Ölüm Yıldızı’nın tamamlanması İmparatorluk için bir öncelik olduğundan, isyancılar onun çekirdeğindeki reaktörü yok etmek için başka bir olasılıksız görevi planlamak zorunda. Ancak önce, uzay istasyonunu koruyan geçilmez kalkanı aşmaları gerekiyor ki bu kalkan da Endor’un orman ayındaki güç santraline bağlı. İmparatorluk, bu planın her adımını tam olarak bekliyor, ancak isyancılar Endor’da yaşayan sevimli, pazarlanabilir ayılar olan Ewok‘ları müttefikleri yapıyor. Önceki filmlerde olduğu gibi “Jedi’ın Dönüşü” de Star Wars evrenine yeni karakterler ekliyor, bunlardan biri de sevimli Ewok’lar. Bazı eleştirmenler, Ewok’ların aşırı sevimli olduğunu ve ticarete yönelik üretildiğini iddia etse de, filme bir çekicilik ve masumiyet duygusu getirdikleri inkar edilemez. Onların da İmparatorluk’a karşı savaşta yer alması, birlik ve kararlılığın gücünü seyirciye bir kez daha hatırlatıyor.

Bu noktada üzerinde durulması gereken başka bir husus ise Yıldız Savaşları filmlerinin asla uzun tanıtımlara fazla zaman harcamıyor oluşu. Birçok özel efekt ve canavar filmi, yeni yaratıkları zorlu hazırlıklarla tanıtırken Yıldız Savaşları yabancı yaratıkları hemen olayın tam ortasına atıveriyor. Belki de bu nedenle seri, görsel bir zenginlik hissini sürekli taşımaya devam ediyor. Örneğin Jabba’nın taht odası, köşede görünen bazı tuhaf yaratıklarla dolu. Kamera, daha düşük kaliteli filmlerin merkezi olacak yaşam formlarının yanından rahatça kaymaktan çekinmiyor. Endor orman ayında cereyan eden savaş sahnelerindeki görseller ve özel efektler, filmin gösterime girdiği 1983 yılı için çığır açıcı ve günümüzde bile sırıtmıyor. Bu sahnede, ikonik Millennium Falcon da dâhil olmak üzere ayrıntılı tasarlanmış yıldız gemileri, İmparatorluk filosuyla heyecan verici bir hava muharebesine giriyor. John Williams’ın efsanevi müziği, bu sahneleri daha da yoğun hâle getirerek epik karşılaşmayı sinema tarihinin en unutulmazlarından birine dönüştürüyor.

Return of the Jedi’daki başka bir unutulmaz ikonik an ise hiç kuşkusuz Luke Skywalker ve Darth Vader arasındaki ışın kılıcı düellosu. Bu düello sadece fiziksel bir çarpışma değil, aynı zamanda ideolojiler ve Turgenyev’in “Babalar ve Oğullar”ını anımsatırcasına nesiller arasında bir savaş ve Vader burada içsel mücadelesinin motivasyonlarını vurguluyor. Bu, Yıldız Savaşları destanının tümünde hâlen en duygusal ve güçlü sahnelerden biri olarak kabul ediliyor. “Jedi’ın Dönüşü”, diğer sevilen karakterlerin hikâyelerine de son veriyor. Prenses Leia güçlülük ve liderlik sembolü olmaya devam ederken, her zaman çekici olan Han Solo da taahhüt ve sorumluluğu kabul etmeye istekli bir karaktere dönüşüyor. Bu gelişimler, filmin aksiyon ve karakter dengesini başarıyla gösteriyor. Luke’un Dagobah’taki solgun öğretmeni Yoda ile olan sohbeti, Leia ile ilişkisinin yeniden şekillenmesi ve Vader ile yaptığı son ışın kılıcı düellosu, bir kahramanın yolculuğunu, üçlemeyi bu noktaya yönlendiren temaların onayıyla tamamlıyor: Sadakat, empati, kurtuluş, özveri, dostluk ve aile…

Film, bazı eleştirmenlerce Ölüm Yıldızı saldırısının tekrarlayan yapısı ve Darth Vader’ın kurtuluş hikâyesinin basitliği gibi küçük eksikliklerine işaret edilerek eleştiriliyor. Ancak bu eleştiriler, filmin genel etkisini ve günümüze uzanan mirasını azaltmıyor. Örneğin Ewok’lar, filmin karanlık yapısına denge getirerek filmin her yaş grubundan izleyiciye hitap etmesini sağlıyor. Kısacası “Jedi’ın Dönüşü”, sinemanın büyük eserler pantheonunda zamanın ötesinde bir klasik olarak kalmaya devam ediyor. Zaten film de yayımlandığı dönemde pek çok ödül kazanmasıyla bunun işaretlerini vermişti. Görsel efektler için özel bir Başarı Oscar’ı almasına ek olarak, Saturn Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Kostüm, En İyi Makyaj, En İyi Bilimkurgu Filmi ve En İyi Özel Efekt ödüllerini almıştı. BAFTA, filme En İyi Özel Görsel Efekt ödülünü verdi. Aynı zamanda film, En İyi Dramatik Sunum için HUGO ödülü kazandı ve belki de en önemlisi o yıl Halkın Seçimi Ödülleri’nde En Sevilen Film ödülüne layık görülmesiydi.

Sonuç olarak, Return of the Jedi’ın özel efektleri sanatın başlangıcını birkaç ışık yılı ileri taşıyor, mekânları sadece büyük değil, aynı zamanda son derece etkileyici ve kostüm tasarımları için de oldukça zengin ve yaratıcı. Maskelerin veya katmanlarca makyajın altına gömülmemiş olan oyuncular, en azından Mark Hamill, Harrison Ford, Carrie Fisher, Billy Dee Williams ve (kısaca) Alec Guinness – kendilerini çok iyi bir şekilde sergiliyor. Bir 20th Century-Fox yapımı olan Jedi’ın Dönüşü, kesinlikle her şeyin nasıl sonuçlanacağını öğrenmeye can atan tüm Star Wars hayranlarını kırk yıl sonra dahi kendine çekmeye devam ediyor.

Yararlanılan Kaynaklar:

Önceki Sonraki

Yazar: İsmail Yiğit

1982 Ankara doğumlu. Türkiye Bilişim Derneği’nin 2016 yılında düzenlediği bilimkurgu öykü yarışmasında “İhlal” adlı öyküsü üçüncülüğe seçildi. Fabisad'ın düzenlediği 2017 GİO yarışmasında “Satır Arasındaki Hayalet” adlı öyküsüyle öykü dalında başarı ödülü kazandı. İlgilendiği ana konular: Teknolojinin toplumsal inşası, sosyoteknik tasavvurlar, siber savaşlar, otonom silahlar, transhümanizm, post-hümanizm, asteroid madenciliği, dünyalaştırma... Ursula K. Le Guin, Philip K. Dick, Michael Crichton ve Kim Stanley Robinson, kalemlerini örnek aldığı yazarlar arasında. Parolası: “Daha iyi bir dünya pekâlâ mümkün!”

İlginizi Çekebilir

Star Wars The Phantom Menace kapak

Star Wars: The Phantom Menace

Star Wars evrenini konu alan dördüncü, ancak kronolojik anlamda serinin ilk filmi olan 1999 yapımı …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et