George Lucas, yönetmenlik kariyerine başladığı 60’lı yıllardan itibaren önemli projelere imza attı. Ancak yönetmen olarak adını efsaneler arasına yazdırmasını 1977 ile 1983 arasında seyirciyle buluşan Star Wars üçlemesine borçluydu. İlk Yıldız Savaşları üçlemesi, haklı olarak büyük ilgi gördü ve rekor kıracak seviyede ticari başarı getirdi. Üstelik sadece ticari başarısı ile değil, aynı zamanda eleştirmenlerden aldığı yüksek notlar nedeniyle de çok konuşuldu. İlk üçlemede ana karakter hiç kuşkusuz Luke Skywalker‘dı. Ancak seyircilerin dikkatini ve ilgisini çeken diğer bir karakter de Darth Vader oldu. İzleyiciler, Darth Vader’ın kim olduğunu ilk üçleme boyunca adım adım öğrendi ve doğal olarak da akıllarında bu gizemli kötü adamla ilgili birçok soru kaldı.
1983 yılında yayımlanan Yıldız Savaşları: İmparatorun Dönüşü’nden 16 yıl sonra, Anakin Skywaker’ın çocukluğunu ve karakter gelişimini anlatan diğer bir üçleme sinema seyircisiyle buluştu. Bu, sonradan çekilen film serileri ve kitap dizileri için bilinen ve kullanılan klasik bir yöntemdi. Büyük bir bilimkurgu hikâyesinin arka planında her zaman çok geniş karakter analizleri ve derin tarihi anlatımlar yatar. Bu da sonradan seriye eklenen hikâyenin kronolojik olarak geçmişte yer alan olayları anlatmasını kolaylaştırır. Tabii anlatılan hikâye Darth Vader’ın hayatı olunca büyük ilgi görmesi de kaçınılmazdı.
İkinci üçlemenin ilk filmi olan ve 1999 yılında beyaz perde ile buluşan The Phantom Manace, Anakin’in çocukluğundan Jedi çırağı olana kadar geçen kısa bir süreci anlatıyordu. Serinin tüm filmleri gibi uzay operası olarak nitelendirebileceğimiz üçlemenin ikinci filmi Star Wars: Attack of the Clones (Klonların Saldırısı) ise 2002 yılında gösterime girdi. Serinin bu bölümünde, daha çok Anakin’in Jedi çıraklığı dönemindeki olaylar ve politik gelişmeler aktarıldı. Henüz bir çırak olsa da, Anakin’in kısa süre içinde ustasını ve Jedi Konseyi’ni şaşırtacak bir hızla geliştiğini gördük. Yine de ustalığa terfi edebilmesi için Jedi Konseyi’nin onayını alması gerekiyordu. Jedi Konseyi’nin ise Anakin’e yönelik kuşkuları vardı ve bu onayın bir süre daha bekletilmesi fikrindeydi. Elbette Anakin, bunu kendisine yapılan bir haksızlık olarak algıladı.
Star Wars: Attack of the Clones‘un çekim hazırlıkları, Phantom Menace‘in sinemalarda gösterime girmesinden birkaç ay sonra, Mart 2000’de başladı. Lucas ve Hales, Haziran 2000’e kadar senaryo taslağını tamamladı ve çekimlerin çoğu Haziran’dan Eylül 2000’e kadar gerçekleşti. Film ekibi, öncelikle dış alan çekimlerini Tunus, İspanya ve İtalya’da, stüdyo çekimlerini de Sydney’deki Fox Studios’ta yaptı. Tamamen yüksek çözünürlüklü, 24 kare dijital sistemle çekilen ilk filmlerden biriydi. Film ilk gösterimini 16 Mayıs 2002’de Amerika Birleşik Devletleri’nde yaptı. Eleştirmenlerden genel olarak olumlu eleştiriler alan filmin artan aksiyon odağı övülürken, karakter ve diyalogları ise en çok eleştirilen yanıydı. Hâlâ tartışılan birçok detaya sahip film, dünya çapında 650 milyon dolar gişe yaptı. 2002, güçlü filmlerin sinemada iz bıraktığı yıllardan biriydi. Bu yüzden Box Office listesinde Yüzüklerin Efendisi: İki kule, Harry Potter: Sırlar Odası ve Spider-man”in ardından dördüncü sırada yer alabildi. 2005 yılında beyaz perde ile buluşan Sith’in İntikamı ile prequel üçlemesinin hikâyesi de tamamlanmış oldu.
Hikâye, Phantom Menace‘den on yıl sonrasında gelişen olayları anlatıyor. Binlerce sistem, Galaktik Cumhuriyet’ten ayrılıp eski Jedi ustası Count Dooku’nun kontrolündeki Bağımsız Sistemler Konfederasyonu’na katılmıştır. Senatör Padmé Amidala, cumhuriyetin yeni bir ordu yaratma hedefine karşı oy vermek için Coruscant’a gider. Corusant’a vardığı sırada uğradığı bir suikast girişiminden son anda kurtularak Obi-Wan Kenobi ve çırağı Anakin Skywalker’ın korumasına verilir. Çift, Padmé’ye ikinci bir suikast girişimini de engeller. Obi-Wan ödül avcısı olan Zam Weseel’i yakalar, ancak işi kendisine veren kişiyi öğrenemeden öldürülür. Jedi Konseyi, Obi-Wan’ı bu suikastı kimin organize ettiğini bulması için görevlendirirken, Anakin’den de Padmé’yi korumasını ve kendisine Naboo’ya kadar eşlik etmesini ister. İç savaşın eşiğindeki galakside Obi-Wan Kenobi, Senatör Padmé Amidala’ya düzenlenen gizemli suikast girişimini araştırırken ucu derinlere uzanan çok daha tehlikeli gelişmelerin kapıda olduğunu fark eder. Öte yandan Anakin ile Amidala arasında ise romantik bir ilişki gelişir.
Obi-Wan’ın araştırmaları, kendisini okyanus gezegeni olan Kamino’ya ulaştırır. Kamino yetkilileri, Jedi ustası Sifo-Dyas tarafından bir klon ordusu üretmeleri için sipariş aldıklarını belirtir. Klonların üretilmesinde ise ödül avcısı Jango Fett‘in DNA’sı kullanılmaktadır. Bu aşamadan sonra Obi-Wan ile Jango Fett arasında tüm film boyunca izleyeceğimiz bir koşuşturma başlar. Bu arada Anakin, annesi Shmi’nin güvende olmadığına dair birtakım sezgilere kapılır ve onu kurtarmak için Padmé ile Tatooine’ne gider. Filmin bu bölümünde, Anakin’in ve dolayısıyla tüm Star Wars evreninin kırılma noktalarından birine şahit oluruz.
Filmin ilk saatinde, özellikle yüksek çözünürlüklü bilgisayar görüntüleri ve devasa gökdelenler dikkatimizi çekiyor. Phantom Manace‘de her ne kadar bilgisayar grafikleri kullanılmış olsa da, işler bu filmde tam bir görsel efekt şölenine dönüşüyor. Ne var ki diyaloglar için aynı şeyleri söylemek pek de mümkün değil. Özellikle aradan geçen on yılda neler olduğunu anlamamız için kurgulandığı anlaşılan diyaloglar son derece yapay duruyor. Oysa “Yıldız Savaşları“na ilham veren ilk üçlemede diyaloglar, genellikle renkli, enerjik, esprili ve kesinlikle unutulmazdı. Buradaki diyaloglar ise hikâyeyi ilerletmek ve seyirciye konuyu anlatmak için planlanmış havasında.
Sonuç olarak Star Wars: Attack of the Clones, Yıldız Savaşları serisinin en çok aksiyon içeren filmlerinden biri ve Cumhuriyet’in İmparatorluk’a dönüşmesi sürecinde yaşanan karışıklıkları başarıyla yansıtıyor. Bu dönem o kadar çok ilgi çekti ki, 2008 yılında başlayıp 2020’de sona eren yedi sezonluk Star Wars: Clone Wars adlı bir animasyon serisine de ilham kaynağı oldu.
Yararlanılan Kaynaklar: