Bilim Yaşlanmayı Durdurabilecek mi?

Gelecekte geçen öykü ve romanlarımın gerçekçi bir arka plana sahip olması için dünyayı etkileyen makro trendleri yakından takip etmeye çalışıyorum. Nüfusun gelişini ve ortalama yaşam beklentisi makro trendler arasında önemli bir yer tutuyor. Bilimkurgu açısından son derece verimli konular bunlar; dünyayı yönetmekte olan zengin orta yaşlılar kuşağının ölümsüz olması örneğin hiç de hoşa gidecek bir senaryo değil. Ölümsüz vampirlerle dolu bir dünya filmlerde ve romanlarda ilginç görünebilir ancak gerçek dünyada böylesi bir senaryo herhalde çok az insanın hoşuna gidecektir. Yaşam koşullarının iyileşmesi ve tıp alanında yaşanan gelişmeler ortalama yaşam beklentisini epeyce artırmış durumda. İncelediğim birçok istatistik yaşam süresinin son dönemde yılda 0,2 ile 0,25 yıl arasında uzadığını gösteriyor. Buna göre geçen her 4 ila 5 yılda ortalama yaşam süresinin 1 yıl uzadığını söyleyebiliriz. Ortalamalar ülkelerin gelişmişlik seviyesine göre farklılık gösterse de tarihsel trendlere göre 1800, 1900 ve 2016 yıllarında dünyada ortalama yaşam süresi sırasıyla 32, 55 ve 72 olmuş.

Yaşam beklentisinin uzuyor olması akla yaşlanmanın durdurulmasının, hatta geriye çevrilmesinin mümkün olup olmadığı sorusunu getiriyor. Yaptığım araştırmalar bu konuda bilim insanları arasında bir görüş birliği olmadığını gösteriyor. Ana akım görüş yaşlanmanın durdurulmasının yakın bir gelecekte mümkün olmayacağı yönünde. Yaşam beklentisi istatistikleri de bu konudaki gelişimin yavaş olduğunu gösteriyor. Daha iyimser bakış açısına sahip olan bir diğer grup ise teknolojide üstel gelişimin önümüzdeki 50 yıl içinde yaşlanma sorununun ortadan kaldıracağına inanıyor. Bu konudaki tartışmanın detaylarına girmeden önce uzun yaşamın insanlık açısından arzu edilir bir durum olup olmadığı üzerinde durmak istiyorum.

Bir gün yaşlanmanın yavaşlatılması, durdurulması hatta geriye çevrilmesi mümkün olursa bunun ne gibi sonuçları olabilir? Böylesi bir gelişme nüfusun artmasına neden olacağından bunun çevre açısından yıkıcı etkileri olabileceğinden endişe ediliyor. Nüfus artışı küresel ısınma ve diğer canlı türlerinin yaşam alanlarının daralması gibi olumsuz sonuçlar doğruyor. Ülkeler gelişip kadınlar daha eğitimli hale geldikçe kadın başına çocuk sayısı azalıyor. Gelişmiş ülkelerin tamamı için geçerli olan bu durum Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeleri de etkiliyor. Birçok istatistik açsından dünya ortalamasında olan Türkiye’de örneğin sahip olunan ortalama çocuk sayısı son 50 yılda hızla azaldı. Büyük şehirlerde yaşayan eğitimli kesimin 1 ya da 2 çocuğu var. Küçük şehirlerde ve kırsalda da çocuk sayısının 3’ü geçtiği durumlar istisna sayılabilir. Buna bağlı olarak nüfus artış hızı yıllar içinde azaldı ve azalmaya devam ediyor. Gelişmiş ülkelerde nüfus neredeyse hiç artmıyor, bazı ülkelerde azalıyor. İstatistiklerin gelişimi Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde de 2050 yılında nüfus artışının sıfıra yaklaşacağını gösteriyor.

Yaşlanmanın yavaşlatılmasının veya tümüyle durdurulmasının bir diğer etkisi ortalama yaşın hızla artması olacaktır. İnsanlar ne yazık ki yaşamlarının son dönemini sağlık sorunlarının yaratığı engeller nedeniyle evde ya da hastanede geçirmek durumunda kalıyorlar. Tıptaki gelişmeler ortalama yaşam süresini artırmış olsa da ileri yaştaki insanların hayatlarının son 10 yılını hastalıklarla boğuşarak geçirmesi durumu değişmedi. İnsanlar hayatlarının bu son döneminde kalitesiz bir hayat yaşıyor ve topluma yük oldukları için üzüntü duyuyorlar. Yaşam süreleri daha da fazla uzadığında bu sürenin kısalması mümkün olabilecek mi? Umarım öyle olur.

Uzun yaşam, insanların 70 ila 80 yıl yaşayacağı öngörüsüyle oluşturulmuş emeklilik sistemlerini de tehdit edecektir. Bu tehdit emeklilik yaşının uzayan yaşam beklentisiyle birlikte yukarı çekilmesi yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu durum genç kuşakların işe bakış açısını epeyce etkiledi. En az 35-40 yıl çalışacağı öngörüsüyle yeni kuşak çalışanlar haklı olarak seveceği işleri yapmayı, bolca tatil yapmayı arzu ediyor. Bilim insanları bir gün yaşlanmayı durdurabilirse bu durum gençler açısından pek de parlak sonuçlar doğurmayacaktır. Kurumsal yapılarda orta yaşlı çalışanların bir türlü boşaltmadıkları pozisyonlar nedeniyle terfi edemeyeceklerdir örneğin. Bugünlerde 50’li yaşlarda gerçekleşen mirasa sahip olma durumu da belirsiz bir geleceğe ertelenmiş olacaktır.

Dünyadaki eşitsizlikler karşısında en büyük avuntumuz herkesin bir gün öleceği ve en azından ölüm karşısında herkesin eşit olduğu. Yaşlanmanın durdurulduğu ya da geriye çevrildiği bir ortamda iktidar sahipleri dünya üzerinde sonsuza dek hüküm sürmek isteyebilirler. Yaşlanmanın durdurulmasına ilişkin bir diğer kaygı ise bu konudaki terapilerin sadece çok varlıklı insanların erişebileceği bir ayrıcalık olacağı. Başlangıçta durumun böyle olacağını kestirmek güç değil. Öte yandan diğer teknolojik gelişmelerde de tanık olduğumuz üzere, zaman içinde bu terapilerin ucuzlayacağını ve böylece geniş kitlelerin bu imkândan yararlanmaya başlayabileceğini öngörebiliriz.

olumsuzluk

Yaşlanmanın durdurulması insanların ölümsüz olacağı anlamına gelmiyor. Sadece yaşlılığa bağlı hastalıklar nedeniyle oluşan ölümler ortadan kalkacaktır. Kazalar, cinayetler ve yaşla ilgili olmayan hastalıklar sonucu oluşan ölümler sürecektir. Böylesi bir senaryoda ölüm hayatından memnun olanlar açısından çok daha dramatik bir olay haline gelecektir. Önlenemez bir fenomen olarak gördüğümüz yaşlanma sürecini kabullenmek için yaşlılığın getirdiği az sayıda avantajı öne çıkarmaktan hoşlanıyoruz. Bu avantajlar arasında yaşla birlikte artan hayat tecrübesini ve finansal birikimi sayabiliriz. Oysa hepimiz gençliğin tercih edilir bir durum olduğunu biliyoruz. 28 yaşından itibaren zihinsel ve fiziksel performansımız gerilemeye başlıyor. Zamanla bilgi birikimimiz arttığı için zihinsel performansımız 50’li yaşların ortalarına kadar fazla gerilemiyor, ancak atletlerden bildiğimiz üzere fiziksel performansımız 28 yaşından itibaren her 10 yılda bir yaklaşık %10 azalıyor.

Yaşlanma bir metabolizmada oluşan değişimlerin yarattığı patolojik durumların zaman içinde birikmesi biçimde tanımlanıyor. Yaş ilerledikçe biriken istenmeyen değişimler vücut tarafından tolöre edilemeyecek duruma geliyor ve fonksiyonel bozukluklar başlıyor. Bu durumu bir kâğıdın fotokopisini çektiğimizde oluşan küçük hatalara benzetebiliriz. Bir sonraki fotokopi hata içeren kopya üzerinden gerçekleşeceğinden zaman içinde hatalar birikecek ve sonunda orijinal kopyaya pek de benzemeyen bir resim ortaya çıkacaktır. Yaşlılığa bağlı başlıca hastalıklar kanser, Alzheimer ve kemik erimesi. Gelişmiş ülkelerde bu hastalıkların tedavisi için büyük paralar harcanıyor, ancak sağlanan ilerlemeler arzu edilen hızda değil.

olumsuz

Yaşlanma konusunda iki farklı yaklaşımdan söz etmiştim. Gerontoloji bilimi yaşlılıkta ortaya çıkan biyolojik, sosyal ve ekonomik problemlerle ilgileniyor. Bu bilim yaşı ilerlemiş insanlara yardımcı olacak yolları geliştirmeye çalışıyor. Diğer bir ekol ise doğrudan yaşam süresini uzatmaya yönelik çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalarda medikal gerontoloji alanındaki gelişmelerden yararlanılarak yaşlılığa bağlı problemlerin hiç ortaya çıkmamasını hedefliyor. Yaşam süresini uzatma çalışmaları doku yenilemesi, kök hücre tedavileri, moleküler onarım, gen terapisi ve organları değiştirme gibi yöntemlerle insanların sürekli genç kalmasını hedefliyor. ABD’de bu alan çeşitli hormonlar ve gıda takviyelerinin satışı üzerinden yürüyen bir sektör haline gelmiş durumda. 2009 yılında bu alanda 50 milyar dolar gelir yaratılmış durumdaydı.

Konuyla ilgili kullanılan yöntemlerden biri kalori sınırlaması. Fareler ve yarasalar üzerinde yapılan deneylerde kalori sınırlamasının yaşamı uzattığı yönünde bulgular elde edildi. Belirli gıda takviyeleri eşliğinde yapılacak kalori sınırlamasının insanlar üzerinde nasıl bir etki yaptığı henüz belirsiz. Yaşın ilerlemesi ile birlikte vücuttaki büyüme hormonu üretimi azalıyor. Büyüme hormonu takviyesinin hayvanlarda yaşamı uzatmaya yaradığı gösterilmiş durumda. Ancak bu takviyenin insanlarda olumlu sonuç doğurup doğurmadığı henüz net değil. Ray Kurzweil tarafından gelecekte kan dolaşımı üzerinden vücuda gönderilecek nanorobotların hücre içi onarım faaliyetlerinde kullanılacağı ifade ediliyor. Nanobilgisayarlar tarafından idare edilecek söz konusu nanorobotların yaşlanma sonucu hücrelerin içinde ve dışında oluşan atıkların temizlenmesinde görev yapacağı düşünülüyor.

Hücre, vücut parçası veya vücudun tamamının yeniden üretilmesi amacıyla klonlama ve kök hücre araştırmaları yürütülüyor. Bu araştırmalar sonucunda eskiyen organların ilgili vücudun dokusuna uygun organlarla değiştirilmesi amaçlanıyor. Bu çalışmalar etik açıdan tartışma yaratıyor. Kalifornia’da bulunan iki klinikte genç insanların kanları yaşlı hastalara entekte edilerek uzun yaşam, koyu renk saçlar, daha iyi hafıza, daha kaliteli uyku, diyabet ve Alzheimer hastalıklarında iyileşme gibi sonuçlar elde edildiği ileri sürülüyor. Ancak çalışma sonuçları geçerli bir bilimsel yayınla kanıtlanmış değil. Yaşam süresini uzatan daha basit çözümler de var elbette. Bu çözümlerden biri dans etmek. Fiziksel aktivitenin sağlığa olan olumlu etkilerini hepimiz biliyoruz. Frontiers in Human Neuroscience isimli dergide yayımlanan bir çalışmaya göre dans etmek diğer fiziksel aktivitelere kıyasla beyne daha faydalı. 68 yaş ortalamasına sahip denekler üzerinde yapılan çalışmalar her seferinde farklı dans türlerinin öğrenildiği bir programın diğer fiziksel aktivitelere kıyasla beyne daha faydalı olduğunu gösterdi.

Sebze, meyve ağırlıklı dengeli beslenme ve olumlu sosyal ilişkiler gibi faktörlerin de daha uzun yaşamak konusunda bize yardımcı olduğu bilinen bir gerçek. Çok büyük derdi olmayan her bireyin daha uzun bir yaşamı arzu edeceğini tahmin etmek güç değil. Diğer taraftan insanın yaşadığı sürece sağlıklı ve huzurlu olması yaşamının süresinden daha önemli görünüyor.

Kullanılan Kaynaklar:

  • Aubrey de Gray – Ending Aging(2007)
  • Kurzgesagt Youtube Videoları – Cure Aging? ve End Aging?
  • İngilizce Wikipedia – Life Extension ve Longevity
  • Ray Kurzweil – Fantastic Voyage(2004) ve Transcend(2009)

Yazar: Murat K. Beşiroğlu

1971 Trabzon doğumlu. 1994 yılında Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği bölümünden mezun oldu. Özel bir bankada 21 yıl uzman ve yönetici olarak çalıştı. Ogox, Aşk Algoritması, Rüya Sanatçısı, Dördüncü Dünya ve Schrödinger'in Papağanı kitaplarının yazarıdır. Bilimkurgu öykü ve romanları yazmaya devam etmektedir.

İlginizi Çekebilir

interstellar kapak

Interstellar’da Gördüğümüz 14 Şeye Bilimsel Bir Bakış

Interstellar (Yıldızlararası) filminin bilim danışmanı ve yapımcısı olan Kip Thorne, filmin senaryosundaki bazı noktaları açıklayan …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et