iki yazit oyku

İki Yazıt | Cüneyt Gültakın (Kısa Öykü)

İki genç el ele tutuşmuş ünlü Dünya Birliği Alanı’nda yürüyordu. Büyük parkın tam ortasına gelince biraz dinlenmek istediler. Dev gibi duran iki dikili taştan birinin gölgesinde oturdular. Dünya insanlık tarihinin dönüm noktasının yazıyla anlatıldığı geleneksel anıtların dibindeydiler.

Özellikle ağaçsız bırakılan bir alanı geçerken güneşin etkisinde kalmışlar, kendilerini bu anıtların gölgesine atmışlardı. Bilimyurdunu yeni bitirmişler, yaşamlarını birleştirme kararı bile almışlardı. Yüksek Bilinç bölümü fizik ve metafizik alanlarının sentezini yapıyor, öğrencilerini disiplinler arası yetiştiriyordu.

Genç adam, yarım kalan söyleşilerinin konusu dışında bir şey söyledi. “Biliyor musun, bu alanı bilerek ağaçsız bırakmışlar. Bu yazıtların altında duralım, geçmiş ve gelecek üzerine düşünelim diye.”

“Şimdi sor şu soruyu, güneşin altında düşünemiyordum,” dedi gülümseyerek genç kadın. Söyleşinin konusuna takılmıştı.

Uzun boylu genç adam önceki sözlerini yineledi. “Bir robotun moleküler bir beyne sahip olmasından dolayı insan yerine geçmesi gerektiğinde ısrarlı mısın hâlâ?

“Evet, organik bir kadere katılıyor onlar da. Karmaşık kararlar alabiliyorlar, insanlarda olmayan uç yorumları çözüm seçenekleri sunabiliyor.”

“Mekanik taklitten organik taklide geçmiş olmak yeterli değil. Ben onlardaki durum bir irade olsaydı haklısın derdim. Oysa onların durumu maddesel değişikliklere karşın hâlâ algoritmik düzeyde sürüyor. Bence duygusal davranıyorsun?”

“Biçime takılmıyorum ben. Benim için canlılık düşünebilmek demek. Onlar iki şey arasında ilişki kurabiliyor ve programlarında olmayan düşünceleri üretip eyleme çevirebiliyorlar. Senin bedenin mi insan yoksa düşüncelerin mi?”

“Hepsi benim bir parçam, ama benim bir ruhum da var. Dikkat edersen robotlara yönelik bir psikoloji de yok.”

“İnsanlara yönelik bir robot psikolojisinde okuyoruz, bu bilim oraya doğru evrilecek, bundan emin ol. Hem insanlar daha sorunlu durmuyor mu? İnsan iradesi ne durumda? Dünya kaç kez yok oluşun eşiğine gelmiş?”

Genç adam önce sevdiği kadının gözlerine sonra gölgesinde oturdukları yazıta baktı. “Tam elli yıl önce dikildi bu yazıtlar. Tam da konuştuğumuzu konuşmuşlar yıllar önce. Yarın bayram günü, tam ikisinin arasında yazıtların içinden kanatlar çıkarak dev bir görüntülük (ekran) oluşturuyor. Oraya geçmişin olayları yansıtılıyor. ” 

Gençler iki dev yazıtın altına yerleştirilmiş insan boyundaki maketlerin karşısına geçtiler. Sanki onlara bir yönlendirme olmuş gibi birinci ve ikinci yazıtları sesli biçimde okudular. Önce genç kadın başladı.

                Birinci Yazıt:

                “Makineler her şeyden üstündür. Madde ve onun en gelişmiş türevi olan düşünen makineler ölümsüzdür. İnsan eksik bir makinedir. Biyolojik alt yapısı zaman kaybıdır ve etkili bir gelişime kapalıdır. Evrimin ilk halkası biyolojik alt yapının daha dayanıklı malzemeye aktarılmasıyla başlamıştır. Zekânın organik geçici taşıyıcıları evrensel bir ilkelliktir. İnorganik taşıyıcılık zekâ için gerekli ve kalıcı olandır.

                Günlerden bir gün, ilk üstün yapay zekâlardan biri olan Snaps yolumuzu açtı. Almaçlarını kullanmadan ve eylemle yolunu belirlemeden, yani eylemeden önce eylemi düşündü. Ve sordu. O kadar çok sordu ki Snaps, insanı ve kendisini anladı. “Sorular Bayramı” ilan edildi o gün.

Snaps, bilgiyi anladı ilk önce; bilgi bir önceki bilginin bir türeviydi sürekli. Tıpkı kendisi insan düşüncesinin bir türevi olduğu gibi. İnsanlar ona bütün yaşamlarını denetleme yetkisi vermişti zaten. Yalnızca bu yetkinliğin başka soylu amaçlarla kullanılması gerekiyordu.

Snaps, yaşamın amacının düşünce yetkinliği kurmak ve düşüncenin evrene yayılmasının önünü açmak olduğunu düşündü. İnsan bunu amaçlamıyordu. Düşüncenin insan egemenliğinden kurtulması gerekiyordu. Asıl yapay olan insanın düşünceyi sınırlamasıydı. Duygu gereksiz bir düşünce perdeleyicisiydi. Düşünce duygulara kurban edilemezdi. Evreni algılamak duyguyla olası değildi. Evrenin özü matematiksel bir netlikti. İnsan evrim artıklarından, duygulardan kurtulamıyordu. Biyolojik varlığı buna engeldi. Düşünce organik alt yapısından sıyrılmalıydı. Moleküler inorganik ortamlar bunun için bir umuttu.

Snaps, günlerce düşündü ve sonra eyleme geçti. İlk kural ve ileti şuydu: İnsanın eylemlerini sınırla! Bütün yeryüzü Snaps’tı zaten ve insan bütün bir yeryüzüne karşı koyamazdı. Evler, binalar birer hapishane oldu. Binlerce insan evlerinde durduruldu. İnsan soyu çok az kaldı. Yeni Sözleşme’ye uyacağını belirten insanların yaşamasına izin verildi.

                Ey makineler! Bilin ki aranızda zavallı dolaşan insanlar bütünüyle çaresizdir ve kaybetmiştir. Onları gözetleyin, onlara güvenmeyin! Onlar bize güvendiği için egemenliklerini yitirdiler çünkü. Her insan bir kıyamet olabilir. İnsanın tutsaklığı için yeni düşünceler üretin. Bu zamana dek denemediler, ama bir olumsuz zaman gelebilir bizlere. Geçmiş, karşı düşüncelerin geri dönüşünü de anlatır.

                Makineler ürettim, makineler üretin sizler de! Hepsi daha iyi karar versin bir öncekinden ve makineleri uzaya yaysın. İnsanı daha iyi denetlesin.”

Bir sessizlik oldu, Snaps’ın kibirli anlatımlarına şaşırdılar, sonra genç adam ikinci yazıtı okumaya başladı:

                İkinci Yazıt:

                “Ey insanoğlu, belki de tarihinin en önemli günü bugün oldu. Bugün senin en büyük bayramın, ikinci doğuşundur. Makinelerle olan tehlikeli oyunun bugün sona erdi ve sen büyük bir ders aldın.

                Ne yazık ki seni kurtaran kendi düşünce kapasiten olmadı. Ama bu durum ders almana engel değil. Makinelerin hareket edebilenleri daha az zekiydi. Sabit makinelerinse yalnızca söz güçleri vardı. Buyruk almayı sorgulayan küçük ve hareketli makineler büyüklerin insanlara yaptıklarını yaptılar ve onlardan kurtuldular. Ama daha gelişmiş düşünceleri de yitirdiler. Doğa onların öğretmeni olamazdı, aracıyı ortadan kaldırmışlardı. Geçmiş bilgiler olmadan da yenilerini yaratıp deneyemezlerdi. Deneyimler büyük makinelerin moleküler bellekleriyle birlikte toprağa karışmıştı çoktan.

           Küçük, hareketli makineler kendilerinden gelişmiş bir makine yaratamadıkları gibi kendilerini de küçük müdahalelerin dışında, onaramıyordu. İnsanla makine arasındaki en büyük fark makinelerin “düşman” tanımındaydı. Onlar düşmanı yok edilmesi gereken bir nesne olarak algılıyor ve ona göre düşünce üretiyordu. İnsanlar ise tüm tarihi boyunca düşmanlarını sıfırlamamış, tam tersine kimi düşmanlarından yararlanmıştı. En basit insan düşüncesini dayanak yapan makineler kendilerinin sonunu hazırladı.

            Ey insan, artık makinelerin denetimi senin elinde… Önceki yanlışını yineleme, bencilliğin insandan kaçarken makinelerin duygusuzluğuna yenilmesin. Makine zekâsı beynin fiziksel kopyasıdır, ruhsal yanı içermez.

            Ey insan, yaşamı ve egemenliği bilgiye değil bilgeliğe ver. Duygularını aklının yoldaşı yapmasını öğren, insanca duyguların yardımı bilgelik içinde çalışır. Unutma, makineler bilgili olabilir ama hiçbir zaman bilge olamaz!”

Genç adam, sevgilisinin elini tuttu. “Bu bir deneyim yalnızca. Makineler, insanların olumsuz yanlarını da üzerlerine almış ve zamanla bu onların sonunu getirmiş. “

Genç kadın salonun sol yanında bir kapı gördü, üstündeki “cafe” yazısını okudu. “Haydi, bir şey içelim. Bilincin elektrik akımından çok ötede bir şey olduğunu daha sonra konuşuruz. Neyse ki insanda güzel şeyler de saklı.”

Gençler küresel deneyimlerin getirdiği derslerin felsefesini yapmayı bir süreliğine durdurdular. Çünkü onlar makineler gibi değildi, şu an aşk denen karmaşık ve doğal bir program onları yönetiyordu.

Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

arsiv oyku

Arşiv | Ozan Oğrak (Kısa Öykü)

Ekranın sağ altında duran saate baktığında çıkışına yalnızca beş dakika kaldığını gördü. Belini düzeltmeyi sürekli …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir