Neil deGrasse Tyson 10 Bilimkurgu Filmi

Neil deGrasse Tyson’a Göre En İyi 10 Bilimkurgu Filmi

Neil deGrasse Tyson, günümüzde yaşayan astrofizikçiler arasında bilimi halkla buluşturmada en tanınan isimlerden biri. Yazıları, televizyon programları, podcast’leri ve konuşmalarıyla bilimi geniş kitlelere anlatmayı başarıyor. Birden fazla ileri akademik dereceye sahip olan Tyson, karmaşık kavramları herkesin anlayabileceği şekilde açıklama becerisiyle fiziği ana akım kültürün bir parçası hâline getiriyor. Günümüz bilimkurgusunu analiz etme konusunda ona yaklaşabilen çok az kişi bulunuyor; televizyon ve sinema sektörü de bu nedenle sık sık onun uzmanlığına başvuruyor. En önemlisi ise medyada bilimkurgu tasvirlerinin doğru ya da hatalı yönlerini açıkça dile getirmekten çekinmiyor.

Tyson, geçmişte yayımlanan çeşitli makale ve röportajlarında popüler bilimkurguda ne aradığını net bir şekilde açıklıyor: etkileyici özel efektler, ilgi çekici hikâyeler ve ister idealist, ister distopik, isterse ürkütücü olsun, dünyamızın olası geleceğini irdeleyen fikirler. Ekranda fark ettiği hatalara hızlıca tepki veriyor, yapımcılar bilimi doğru yansıttığında ise bunu takdir ediyor. Öte yandan, Hollywood’un eğlence odaklı yaklaşımını da anlayışla karşılıyor ve bilimsel olarak kusurlu olsa bile iyi bir hikâyeyi beğeniyle izliyor.

Peki, Neil deGrasse Tyson’a göre en başarılı bilimkurgu filmleri hangileri?

The Island (2005)

the island

Michael Bay’in 2005 çıkışlı filmi The Island, başrollerinde Scarlett Johansson ve Ewan McGregor’ı bulunduruyor. Neil deGrasse Tyson, Bay’in önceki filmlerinden Armageddon için “tüm zamanların en kötü bilimkurgu filmlerinden biri” yorumunu yapıyor, ancak mevzu The Island olduğunda işler değişiyor. Zira Tyson, filmin temel fikrini savunuyor.

Gișede başarı yakalayamayan The Island, insanların yaşanabilir tek toprak parçasında yaşam hakkı kazanmak için piyango çekilişine katıldığı kapalı ve denetimli bir toplumu konu alıyor. Ana karakterler, aslında tüm toplumun organ nakli amacıyla üretilmiş klonlardan oluştuğunu fark ettikten sonra kaçıp özgürlüklerini aramaya başlıyor. Eleştirmenler filmle mesafeli yaklaşsa da Tyson, The Island’ın kimlik, etik ve insan açgözlülüğü üzerine sunduğu düşünsel altyapıyı övüyor. Hatta bu filmi, Ethan Hawke ve Jude Law’ın rol aldığı, hak ettiği ilgiyi görememiş Gattaca (1997)’nın yüksek bütçeli “kuzeni” olarak tanımlıyor.

The Blob (1958)

Bilimkurgu-korku türündeki The Blob, uzaylı tasvirine getirdiği yaratıcı yaklaşım sayesinde Neil deGrasse Tyson’ın listesinde. Yabancı varlıkları insan biçiminde göstermek yerine, amip benzeri bir canlının (blob) Dünya’ya inişini konu alıyor. Tyson’a göre, tüm olası yaşam formları arasında uzaylıların insanlara bu kadar benzemesi pek mümkün değil; ancak çoğu bilimkurgu yapımı onları insanımsı biçimde tasvir ediyor. The Blob ise bu kalıbı kırıyor. Tyson, kurbanlarını içine alarak büyüyen ve giderek kırmızıya dönen bu yaratığı “çok havalı” buluyor.

Başrolde Steve McQueen’in yer aldığı film, ilk gösteriminde eleştirmenlerden beklenen ilgiyi göremese de, zamanla uzaylı temsiline getirdiği özgün yaklaşımıyla kült statüsü kazandı. Prestijli Criterion Collection’a seçilen yapım, yıllar içinde eleştirmenler tarafından yeniden değerlendirilip övgü toplamayı da başardı. Bazı yorumcular The Blob’u komünizme ve “Kızıl Korku” dönemine yönelik zekice bir alegori olarak yorumluyor. Film, 1988’de Chuck Russell tarafından yeniden çekildi ve şu anda yeni bir uyarlama üzerinde de çalışmalar sürüyor.

Contact (1997)

Carl Sagan’ın 1985 tarihli romanından uyarlanan ve başrollerinde Jodie Foster ile Matthew McConaughey’in yer aldığı Contact, insanlardan daha zeki uzaylılarla karşılaşmanın bilim insanları üzerindeki etkilerini inceliyor. Neil deGrasse Tyson, film boyunca uzaylıların hiç gösterilmemesi kararını özellikle takdir ediyor. Bu yaklaşım, insanlığın böyle bir varlığı doğru şekilde hayal edebilecek kadar gelişmemiş olabileceği fikrini zarif biçimde yansıtıyor. Tyson, bu tercihin 2001: A Space Odyssey’deki anlatımı andırdığını düşünüyor.

StarTalk podcast’inin bir bölümünde Tyson, Contact hakkında şöyle diyor: “Dünya dışı zekâyla temas kurduğumuz bilgisinin insan uygarlığı üzerinde nasıl bir etkisi olacağını derinlemesine ve dikkatle ele alan bir yapım olduğunu düşünüyorum.” Ayrıca Tyson, Carl Sagan’a büyük bir hayranlık besliyor; bunu Sagan’ın klasik belgeseli Cosmos’u yeniden hayata geçirerek açıkça ortaya koyuyor. Nitekim Contact, 1990’ların en iyi bilimkurgu filmleri arasında gösteriliyor.

Deep Impact (1998)

Felaket filmi Deep Impact, bilimsel doğruluk açısından çok daha isabetli olmasına rağmen gişede gerisinde kaldığı Armageddon ile aynı yıl vizyona girdi. Mimi Leder’ın yönettiği film, en iyi kadın yönetmenli bilimkurgu yapımlarından biri olarak kabul ediliyor. Başrollerde Robert Duvall, Téa Leoni, Elijah Wood ve Morgan Freeman yer alıyor. Hikâye, Dünya’ya doğru yaklaşan bir kuyruklu yıldızın keşfiyle başlıyor ve bu çarpışmanın gezegendeki tüm yaşamı yok edeceğinin anlaşılmasıyla derinleşiyor. İnsanlığı kurtarmak için son bir çare olarak Amerika ve Rusya, uzaya nükleer bombalar göndererek kuyruklu yıldızın yörüngesini değiştirmeye çalışıyor.

Neil deGrasse Tyson, filmde fiziğe gösterilen özeni özellikle takdir ediyor—ki NASA danışmanlarının projeye katkı sağladığı düşünülünce bu pek de şaşırtıcı gelmeyecektir. Ancak Tyson’ı etkileyen tek unsur bilimsel doğruluk değil; aynı zamanda izleyiciyi duygusal olarak yakalayacak güçlü bir hikâye ve inandırıcı karakterlerin de başarıyla yaratıldığını vurguluyor.

The Quiet Earth (1985)

Yeni Zelanda yapımı post-apokaliptik film The Quiet Earth, başarısız bir kablosuz küresel enerji deneyi sonrasında uyanan ve Dünya’da tek başına kaldığını fark eden bilim insanı Bruno Lawrence’ın hikâyesini anlatıyor.

Neil deGrasse Tyson’a göre film, ana karakterin insani yönünü, izleyiciyi ekran başında tutan etkileyici bir bilimsel gizemle dengeliyor. Tyson’ın bu projeyle ilgili düşüncelerinin daha fazlasını, kendisinin de yer aldığı yapımcı anlatımıyla dinlemek mümkün. Çoğu kişi tarafından gözden kaçırılabilen film, kesinlikle izlenmeye değer yapımlar arasında.

The Martian (2015)

the-martian-wallpaper-awesome-images-09r3711am7

Ridley Scott tarafından Andy Weir’ın çok satan romanından uyarlanan The Martian, 21. yüzyılın en başarılı bilimkurgu filmlerinden biri olarak kabul ediliyor. Matt Damon, Mars’taki bir toz fırtınası sırasında mürettebatı tarafından kazara terk edilen ve gezegende mahsur kalan bir botanikçiyi canlandırıyor. Ana karakter, hayatta kalmak için yaratıcılığını kullanmak zorunda kalıyor ve Dünya ile yeniden iletişim kurmanın bir yolunu bulana dek kendi başına yaşam mücadelesi veriyor.

Yoğun bilimsel içeriğe sahip olan film, bilimsel doğruluğu korurken aynı zamanda bir adamın kararlılığını sürükleyici bir hikâyeyle aktarıyor. Bu denge, Neil deGrasse Tyson’ı fazlasıyla etkilemişe benziyor. Öte yandan, Neil deGrasse Tyson da farkında olmadan eserin yazım sürecine etki etmiş. Zira Andy Weir, kitabı yazarken Tyson’ı sanki omzunun üzerinden yazdıklarını denetliyormuş gibi hayal ettiğini belirtiyor.

The Day the Earth Stood Still (1951)

The Day The Earth Stood Still

Neil deGrasse Tyson, favori bilimkurgu filmleri arasında 1951 yapımı The Day the Earth Stood Still’i de gösteriyor. Contact’ta olduğu gibi bu film de uzaylı bir yaşam formunun—ve güçlü bir robotun—Dünya’ya gelişiyle toplumun nasıl sarsıldığını ele alıyor. Soğuk Savaş döneminde geçen hikâye, uzaylıların özellikle nükleer tehdit bağlamında insanlığın artan saldırganlığından kaygı duyduğunu ortaya koyuyor. Verilen mesaj net: İnsanlık bu şekilde devam ederse, sonuç felaket olur.

Tyson’a göre filmin en dikkat çekici yönü, süslü efektlere veya şiddet sahnelerine başvurmadan da son derece etkileyici olunabilmesi. Los Angeles Times için kaleme aldığı yazıda şöyle diyor: “Hikâye o kadar güçlü ve çarpıcıydı ki, film aynı anda hem umut verici hem de ürkütücü olmayı başardı—üstelik bunu görsel efektlere, canavarlara ya da şiddete başvurmadan yaptı.” Filmin 2008 yapımı yeniden çevriminde başrolü Keanu Reeves üstleniyor, ancak bu yeni versiyon orijinalinin derinliğine ve etkisine ulaşamıyor.

Back to the Future (1985)

Back To The Future

Neil deGrasse Tyson, idolü Carl Sagan’la aynı görüşü paylaşarak Back to the Future’ı zaman yolculuğu hakkında yapılmış “tüm zamanların en iyi filmi” olarak nitelendiriyor. Serinin ikinci ve üçüncü filmleri onu hayal kırıklığına uğratsa da, ilk filmin dâhiyane kurgusunu hâlâ takdir ediyor.

Film, genç Marty McFly’ın çılgın bilim insanı Doc Brown’ın yardımıyla geçmişe gitmesini anlatıyor. Hikâye, Marty’nin geçmişte yaptıklarının geleceği nasıl değiştirdiğini göstererek zaman yolculuğunun ne kadar karmaşık ve riskli olabileceğini ortaya koyuyor. Back to the Future, gişede büyük başarı elde etti, birçok ödüle aday gösterildi ve kısa sürede 1980’lerin en sevilen filmlerinden biri hâline geldi. Bugün hâlâ bir klasik olarak kabul ediliyor ve her bilimkurgu tutkununun mutlaka izlemesi gereken filmler arasında yer alıyor.

2001: A Space Odyssey (1968)

Stanley Kubrick’in filmi, Neil deGrasse Tyson tarafından büyük bir hayranlıkla övülüyor. Tyson, filmin kültürel etkisini vurguluyor. Örneğin, 56 yıl sonra çıkan Barbie filmindeki açılış sahnesinin 2001’den esinlenerek hazırlanmış olması buna bir kanıt. Film, uzaya yolculuk eden bilim insanlarını ve onlara bilinçli bir süper bilgisayarın eşlik etmesini konu alıyor. Amaçları, güçlü uzaylı monolitlerini incelemek.

Yapım, zamanına göre çarpıcı görsel efektleri ve bilimsel doğruluk açısından gösterdiği titizliği sayesinde bilimkurgu türünün başyapıtlarından biri hâline geldi. 2001: A Space Odyssey, evrim üzerine epik bir düşünsel yolculuk sunuyor ve giderek daha zeki hâle gelen teknolojilerin varoluşu nasıl yeniden tanımlayabileceğini gösteriyor.

The Matrix (1999)

the_matrix

1999 yapımı The Matrix, sadece en popüler bilimkurgu filmlerinden biri değil, aynı zamanda Neil deGrasse Tyson’ın tüm türler arasındaki favorisi olarak da öne çıkıyor. Film, distopik bir gelecekte insanlığın bir simülasyona hapsolduğu fikrine dayanıyor. Keanu Reeves, dünyalarını kontrol eden makineleri devirmek için mücadele eden hacker Neo’yu canlandırıyor. Tyson, LA Times’ta filmin kusursuz bir bütün olduğunu şu sözlerle vurguluyor.

“Açılış jeneriğinden final sahnelerine kadar bu filmin her anı öylesine kapsamlı düşünülmüş ve öylesine başarılı bir şekilde hayata geçirilmiş ki, tamamen fantastik bir dünya gösterilmesine rağmen izleyici oradaydı ve âdeta karakterlerle birlikte yaşadı.”

Filmin etkileyici görsel efektleri ve ustalıkla kurgulanmış aksiyon sahneleri, onu bilimkurgu tarihinin en saygın ve etkili yapımlarından biri hâline getirdi (bazı açılardan geleceği öngördüğü bile söylenebilir). Bu nitelikleriyle The Matrix, kuşkusuz Tyson’ın listesinde birinci sırayı hak ediyor.

Kaynak: MovieWeb

Yazar: Cem Can

Üniversite tezini robotlar üzerine vermiş bir bilgisayar mühendisi. Kılıcın yolunda ilerleyen, an itibariyle 2. Dan bir kendocu. Müzik tutkunu ve bilim kurgu hayranı. Kurduğu hayalleri yazıya dökmeye çalışan bir hayalperest."Ben bu dünyayı değiştiremeyeceğimi biliyordum; o yüzden başka dünyalara gittim." - PKD

İlginizi Çekebilir

Gantz anime bilimkurgu karanlik

İzlenmesi Gereken 10 Karanlık Bilimkurgu Animesi

Bilimkurgu, insan doğasına, toplumsal yapıya ve teknolojik gelişmelerin olası sonuçlarına dair derinlemesine sorgulamalar yapabilen, sınırları …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin