Britanyalı yönetmen John Boorman’ın imzasını taşıyan Zardoz (1974), bilimkurgu sinema tarihinin en sıra dışı yapımlarından biri. Alışıldık James Bond rolüyle tanınan Sean Connery, bu kez bambaşka bir karakterle karşımıza çıkıyor. Connery, Zed adında bir “Exterminator”ı canlandırıyor ve uzak bir gelecekte, muhtemelen kıyamet sonrası bir dünyada ayakta kalmaya çalışan bir topluluğun bekçiliğini üstleniyor. John Boorman zaman zaman Britanya’nın “Free Cinema” akımıyla da ilişkilendirilen bir yönetmen. Filmlerinde psikolojik derinliğe yer verirken tarih, metafizik, doğa ve insanın içgüdüsel yönleriyle de yakından ilgileniyor. Nitekim Zardoz’dan hemen önce çektiği Kurtuluş (Deliverance, 1972), bir grup arkadaşın hafta sonu orman gezisini uygarlık ve barbarlık temaları çerçevesinde, mitolojik göndermelerle ele alıyor.
Boorman, 1970’lerin ortasında J.R.R. Tolkien’in Yüzüklerin Efendisi‘ni sinemaya uyarlamayı planlıyordu. Ancak Hollywood yapımcıları, projenin olası bütçesinden çekinerek bu fikirden vazgeçti. Boorman ise bu süreçte Zardoz’un temellerini atmaya başladı. Ona göre insanlık ilerledikçe duygularını geride bırakıyordu ve Zardoz da bu düşüncenin bir yansımasıydı. Yönetmen, film için dönemin alternatif yaşam biçimlerini deneyimlemek amacıyla çeşitli “komünleri” ziyaret etti. Bu deneyimler sonucunda, başlangıçtaki fikirden oldukça farklı, daha derinlikli bir hikâye ortaya çıktı. Tıpkı Deliverance’ta olduğu gibi, anlatı dış dünyadan çok içe dönük bir yapıya sahipti. Boorman’ın niyeti, iyi bilimkurgu edebiyatında sıkça görülen metafizik temaları sinemaya taşımaktı. Zardoz, yıkım sonrası bir gelecekte geçtiği için klasik bilimkurgu unsurlarına yaslanma ihtiyacı duymuyor. Bunun yerine insanların kültür ve teknolojiden uzaklaştığı bir gelecekte, bu kopuşun ortasında kalan yaşamları konu alıyor.
Toplumsal Tabakalar Arasında Çatışma

2293 yılında insanlık, ölümsüz “Eternals” (Ebediler) ve ölümlü “Brutals” (Vahşiler) olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Brutals, Ölümsüzlerin yaşadığı cennet benzeri “Vortex” adlı bölgenin dışında, onlar için tarım yaparak hayatını sürdürür. Ölümsüzler ise zengin, ütopik ama amaçsız bir yaşam içindedir. İki grup arasındaki bağlantıyı, Zardoz adlı dev, uçan bir taş başın emirlerini yerine getiren “Exterminator” (Yok Edici) adlı savaşçılar sağlar. Zardoz, Brutals’tan gelen yiyecek karşılığında bu yok edicilere silah ve mühimmat gönderir. Görevi, diğer vahşileri bastırmak ve düzeni sağlamaktır. Bu yok edicilerden biri olan Zed (Sean Connery), bir buluşma sırasında Zardoz’un içine gizlenir ve Ölümsüzlerin liderlerinden, Zardoz’un operatörü Arthur Frayn’i (Niall Buggy) geçici olarak etkisiz hâle getirir. Böylece Zed, Ölümsüzlerin dünyasına adım atar ve “kaynağa” ulaşarak bu gizemli düzenin perde arkasını keşfetme şansı elde eder.
Vortex’e ulaşan Zed, iki Ölümsüz olan Consuella (Charlotte Rampling) ve May (Sara Kestelman) ile karşılaşır. Psişik güçlerini kullanarak Zed’i etkisiz hâle getirirler ve onu topluluklarında bir mahkûm ve sıradan bir işçi olarak kullanmaya başlarlar. Consuella, Zed’in devrimciler tarafından kullanılmasını engellemek için onun yok edilmesini ister. Ancak May ve aralarında “Friend” adlı yıkıcı bir Eternal’ın da bulunduğu diğer bazı Ölümsüzler, Zed’i yaşatmakta ısrar eder. Çünkü onu, gizlice hükûmeti devirmek ve insanlığı “mutlu” acılarla dolu bu düzenden kurtarmak için bir araç olarak görmektedirler. Zamanla Zed, Vortex’in gerçek doğasını keşfeder. Ölümsüzler, Tabernacle adlı yapay bir zekâ tarafından denetlenmekte ve ölümden korunmaktadır. Ancak sınırsız yaşam süresi, onları zamanla yozlaştırmış ve deliliğe sürüklemiştir. Bu durum, Boorman’ın filmde altını çizdiği temel eleştirilerden biridir: Zenginlik ve konfor, ütopyaların aksine, insan yeteneklerini geliştirmek yerine çürümeye neden olmuştur. Arzularının hepsine ulaşan Ölümsüzler, artık arzu duyamaz hâle gelmiştir.
Arzu Denilen Gizemin Yokluğunda

Vortex’te üreme gereksiz hâle geldiğinden erkekler iktidarsızlaşmıştır; uyku ise yerini sürekli meditasyona bırakmıştır. Tüm yaşam Tabernacle adlı yapay zekâ tarafından denetlenirken, ölüm ve yaşam kavramları da anlamını yitirmiştir. Böyle bir düzende, arzu da giderek geri çekilmek zorunda kalmıştır. Bu durum, birçok Ölümsüzün katatonik bir hâle bürünmesine yol açmıştır. Toplumda bu duruma düşenlere “Apatikler” adı verilmektedir. Geriye kalan Eternaller günlerini insanlığın bilgi birikimine hizmet ederek, tarım ürünlerini özel ekmeklere dönüştürerek ve toplu meditasyon seanslarına katılarak geçirmektedir. Ancak katatonin yayılmasını önlemek ve hayata anlam katmak adına Vortex, karmaşık bir ceza sistemi geliştirmiştir. Bu sistemde kuralları ihlal edenler yapay olarak yaşlandırılmaktadır. En ağır suçlular, sonsuz yaşlılıkla cezalandırılmaktadır. Kaza sonucu ölen Eternaller ise kısa süre sonra, kaybettiklerinin birebir kopyası olan sağlıklı bir vücutla yeniden hayata dönmektedir. Bu nedenle düzenden tamamen çıkmanın gerçek bir yolu yoktur.
Zed, görünüşte bir “yok edici” olsa da, sıradan ve düşüncesiz bir figür değildir. Aksine, varoluşu başlı başına bir ironi taşımaktadır: Kendi tanrısını, yani Arthur/Zardoz’u öldürür. Aslında Zed, Arthur tarafından bir öjenik deneyin parçası olarak tasarlanmıştır; amacı, insanlığı içinde bulunduğu durağan ve umutsuz hâlden kurtarmaktır. Arthur, Zed’i eski dünyanın bilgi kaynaklarına yönlendirir. Bu arayış sırasında Zed, Oz Büyücüsü kitabını keşfeder ve bu sayede “Zardoz” isminin kökenini de anlar: “Wizard of Oz.” Bu farkındalık, ona bilgi kazandırsa da huzur getirmez. Zed’in bilgelikle gelen içsel dönüşümü, filmi beklenmedik ve çarpıcı bir sona taşır.
Anlamın Mantığı

Boorman, Zardoz’da bilimkurguyu mitolojiyle buluşturur — ve mitos, her zaman bir ikilik içerir. Boorman’a göre yaşamın anlamı ölümlülükte yatar; arzu ise kaçınılmaz olarak tükenecektir. Onu diri tutan nesnenin belirsizliğidir. Ona göre semboller, yani dil, asla gerçekliğe tam olarak ifade edemez; yine de ifade etme çabasından vazgeçmemelidir. Mutlak bölünme, sonunda mutlak yıkımı getirir. Güç yozlaştırır; mutlak güç, mutlak yozlaşmaya yol açar.
Bu düşünceler, Boorman’ın 1970’lerde çektiği filmlerde sıkça karşılaştığımız temaları yeniden görünür kılar. Zardoz, uygarlık ve barbarlık karşıtlığını ele alış biçimiyle klasikleşen özgün bir anlatıya sahiptir. Üstelik yapay zekâ tartışmalarının yeniden yükselişe geçtiği bir dönemde, filmdeki bölünme biçimleri ve içerdiği riskler son derece güncel ve çarpıcıdır. Kısacası Zardoz, önceki filmi Deliverance kadar büyük bir başarı elde edemese de, özgün fikir dünyası ve etkileyici atmosferiyle kesinlikle izlenmeye değer bir yapım.