Predator: Badlands

2022’de Prey ile düşüşe geçen Predator evrenini yeniden ayağa kaldıran Amerikalı yönetmen Dan Trachtenberg, köklere bağlı bir iş ortaya koymuştu. Orijinal Predator (1987) filminin tonunu taşıyan yapım, 1700’lerin başlarında geçiyor ve Komançiler’i odağına alıyordu. Bu filmle birlikte Yautja’ların yalnızca günümüzde değil, dünyanın farklı dönemlerinde de avlanmak için ortaya çıktıkları fikri belirginleşmişti. Trachtenberg, geçtiğimiz aylarda Disney Plus’ta yayımlanan ve üç kısa hikâyeden oluşan Predator: Killer of Killers ile bu kez daha da ileri gitmiş, Avcıların zaman yolculuğu yapabilen bir teknolojiye sahip olduklarını göstermişti. Hem film hem animasyon projesiyle evrene olan hâkimiyetini kanıtlayan yönetmen, Predator: Badlands ile hikâyeyi bu kez geleceğe taşıyor.

Bu defa dijital platformlar yerine sinemalarda vizyona giren yeni yapım; IMAX, 3D ve ScreenX gibi geniş bir görüntü teknoloji yelpazesi sunuyor. Daha büyük bir bütçeyle çekilen film, bir saat kırk yedi dakikalık kesintisiz bir macera vaat ediyor. Dimitrius Schuster-Koloamatangi, Dek’i, Elle Fanning ise Thia ve ikizi Tessa’yı canlandırıyor. Görüntü yönetmeni Jeff Cutter ile besteci Sarah Schachner’i Prey ekibinden de tanıyoruz. Weyland-Yutani’nin klon sentetiklerini canlandıran Cameron Brown, Alien: Earth‘te Xenomorph kostümünü giymişti. Yine Stranger Things yaratıcıları Matt ve Ross Duffer, Dek’in abisi Kwei’nin (Michael Homik) gemisindeki ana bilgisayarı seslendiriyor. Trachtenberg, senaryoyu Patrick Aison ve Jim Thomas ile birlikte kaleme alıyor.

Film, Yautja Prime gezegeninde açılıyor ve hızla Dek ile abisi Kwei arasındaki güç rekabetini gözler önüne seriyor. Klanın genç üyelerinden biri olan Dek, kardeşine kıyasla daha kısa ve güçsüz. Yautja klanlarında yalnızca güçlüler hayatta kalabiliyor; bu yüzden herkes kendini avcılıkta kanıtlamak zorunda. Dek ise henüz gerçek bir avcı olmak uzak. Kendini kanıtlama isteğiyle evrenin en tehlikeli gezegenlerinden biri olan Genna’da, yenilmez görülen Kalisk’i hedef alıyor. Fakat baba Njohrr (Reuben de Jong), infaz emrini çoktan Kwei’ye veriyor. Güçsüz bir yavrunun ölümünün daha onurlu olacağına inanan Njohrr, beklemediği bir karşı çıkışla yüzleşiyor. Dek’in tutsak bırakıldığı sırada Kwei, babasına meydan okuyor. Yaşanan arbedede Kwei, küçük kardeşini gemiye atmayı başarıyor ve koordinatları Genna’ya kilitliyor. Bu tehlikeli gezegene düşen Dek, hem derin bir yasla mücadele ediyor hem de avı Kalisk’in peşine düşüyor. Genna’nın tehditkâr ormanlarında hayatta kalmaya çalışırken de yolu Thia ile kesişiyor.

Trachtenberg, Prey’de olduğu gibi sade bir olay örgüsü kuruyor ancak bu kez daha riskli bir adım atıyor. Predator filmlerinde ilk defa bir Yautja, ana karakter olarak hikâyeyi taşıyor. Önceki yapımlarda yaratığın perdede sınırlı görünmesi ve çoğunlukla kamuflajlı hâlde dolaşması, onu “korkunç” kılan temel unsurlardan biriydi. Fakat bu defa olayların Dek’in gözünden aktarılması seyircide empati doğuruyor ve onu bir tür anti-kahramana dönüştürüyor. Tabii bu açı farkı, kimi takipçileri memnun etmedi; çünkü alışılmış vahşet dozunun yerini daha “insani” bir varlık almış durumda. Trachtenberg, ayrıca Alien evreninin şeytani şirketi Weyland-Yutani’yi de hikâyeye dâhil ederek seride yeni bir yönelim oluşturuyor. Yapımın, yıllar önceki Aliens vs. Predator filmleriyle doğrudan bir bağı yok; hatta yönetmen Alien serisine gönderme yapmaktan özellikle kaçınıyor.

Trachtenberg, daha önce verdiği bir röportajda, “Weyland-Yutani’nin filmdeki varlığı organik bir konsept,” demişti. Bu adım, Alien ve Predator filmlerinin hâlâ farklı evrenlerde geçtiği; şirketin de Predator tarafında başka bir gerçeklikteki versiyonu olduğu izlenimini güçlendiriyor. Dolayısıyla paralel evrenlerden söz etmek mümkün. 20th Century Studios, geçmişte iki seriyi birleştiren projelerden finansal zarar ettiği için bu kez çok daha dikkatli. Yönetmen de bu hassas zemin üzerinde temkinli ilerliyor. Yeni film, izleyicinin tepkisini ölçen bir test niteliğinde; olumlu karşılanırsa iki evrenin birleşimi ileride yeniden gündeme gelebilir.

Dimitrius Schuster-Koloamatangi, Dek’in duygularını beden diliyle yansıtmayı başarıyor; ancak Yautja anatomisinin insanla neredeyse aynı oluşu ilk başta tuhaf geliyor. Ayrıca, ilk kez birbirleriyle konuşan Yautja’lar izlemek de bir hayli yabancı hissettiriyor. Sanki yeni ve ayrı bir Predator evreni izliyormuşuz gibi. Ancak Thia’nın hikâyeye girişi bu yabancılık hissini kısmen yumuşatıyor. Elle Fanning, iki kardeşi canlandırırken rolün gerektirdiği geçişleri başarıyla taşıyor. Thia, sıcak ve empatik bir karakterken; Tessa soğuk, duygusuz ve şirket emirlerine bağlı bir sentetik. Thia’nın Dek’in sırtında taşındığı sahneler, bir çeşit yol filmi atmosferi yaratıyor ve iki karakterin dostluğunun temelini atıyor. Devasa Kalisk’in paramparça ettiği Weyland-Yutani üssüne ulaştıklarında ise iyi ile kötünün savaşının fitili ateşleniyor. Thia’nın kız kardeşini bölgeye çağırmasıyla klasik “dost-düşman kim?” gerilimi tekrar gün yüzüne çıkıyor. Trachtenberg, intikam, dostluk, arınma ve yükseliş temalarıyla bir tür katarsis yaratmayı amaçlıyor.

Predator: Badlands, Genna’nın vahşi ormanlarında izleyiciye âdeta bir “roller coaster” deneyimi yaşatıyor. Bitmeyen aksiyonu, gezegenin kendine özgü vahşi ekosistemi ve Yautja Prime’ın dikkat çekici tasarımı güçlü yanlar olarak öne çıkıyor. Sarah Schachner, akılda kalıcı müzikleriyle atmosferi destekliyor; Prey’in ana temalarını da kimi kilit sahnelerde ustalıkla işliyor. Gerçi filmin geniş kitlelere hitap eden eğlence anlayışı ve korku dozunun aksiyona kayması, serinin sıkı takipçilerini pek hoşnut etmeyebilir. Ancak stüdyonun desteğini de arkasına alan Dan Trachtenberg’in, yeni bir Predator projesi hazırlığına şimdiden giriştiği biliniyor.

Kısacası Predator: Badlands, seri açısından önemli bir kırılma noktası ve bir sonraki yapımda nasıl bir yol izleneceği şimdiden merak konusu…

Buğra Şendündar

1979 İstanbul doğumlu. Sinemaya olan ilgisi daha yedi yaşındayken dedesiyle sabahlara kadar film izlemekle başlar. Daha önce çeşitli mecralarda sinema üzerine makale ve eleştiriler kaleme aldı. Günümüzde, Bilimkurgu Kulübü'nde yazarlık serüvenine devam ediyor. Ona göre sinema, insanın kendini keşfetmesidir.

İlginizi Çekebilir

Twins ve Junior

Arnold Schwarzenegger’den İki Biyolojik Bilimkurgu: Twins ve Junior

1980’lerin sonundan 1990’ların ortasına dek Arnold Schwarzenegger, devasa kasları ve vurdulu kırdılı filmleriyle olduğu kadar …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir