rtificial-intelligence-ai-2001

Antropomorfizm ve Tekinsiz Vadi Bağlamında A.I. Artificial Intelligence Filmine Bir Bakış

Steven Spielberg yönetmenliğindeki A.I. Artificial Intelligence, her ne kadar birebir olmasa da esasen 1969 tarihli Brian Aldiss’in “Supertoys Last All Summer Long” adlı kısa öyküsünden uyarlanmıştır. Bir bakıma, modern bir Pinokyo yorumu olarak da değerlendirilebilir. Filmin yönetmenliğini önce Stanley Kubrick üstlenmiş ve hikâyenin telif haklarını 1970’lerin başlarında almıştır. Ancak yapım aşamasından bir türlü beyaz perdeye taşınamayan proje, yaklaşık 25 yıl sonra Kubrick tarafından Spielberg’e devredilmiştir. Bu kararın arkasında, ana karakter Mechanical Man’in (ya da “Mecha”, yani bir tür humanoid) bir çocuk tarafından canlandırılamayacağı ve dönemin teknolojisinin bu karakteri tamamen dijital olarak yaratmaya elverişsizliği yatmaktadır. Kubrick, filmi devrettikten kısa bir süre sonra hayatını kaybetmiş, ölümünün ardından proje yeniden ivme kazanmış ve bu uzun, çetrefilli serüven 2001 yılında Spielberg’in yönetmenliğinde beyaz perdeye taşınmıştır.

A.I. filminin büyük bir hayran kitlesi olduğu gibi aynı oranda da sert eleştirmenleri var. Bazıları, filmin Kubrick’in vizyonunu benimsemediğini ve Spielberg’in onun estetik anlayışını yeterince yansıtamadığını ileri sürüyor. Ancak biz bu yazıda filmi bütünüyle ele almak yerine, ana karakter olan Mecha çocuk David’in deneyimlerini, insana özgü duygular ve davranışlar sergileyen yapay varlıkların nasıl algılandığını inceleyerek yapacağız. Bunu da iki kavram üzerinden değerlendireceğiz: Özellikle insan olmayan bir varlığa insan özellikleri atfetme eğilimi diye tanımlayabileceğimiz antropomorfizm ve bir varlığın insana çok benzemesine rağmen insan gibi görünmemesinin yarattığı rahatsızlığı belirten Uncanny Valley (Tekinsiz Vadi)

Hikâye, Mecha’ların arkasındaki yaratıcı beyin olan Profesör Allen Hobby’ın, Mecha genel merkezinde robotların tanıtımını yaptığı bir toplantı ile başlıyor. Profesörün asıl amacı, sevebilen, rüya görebilen, bilinçli ve duyarlı gerçek bir insan çocuğu gibi daranabilen bir Mecha çocuk tasarlamak. Aslında çok geçmeden fark ediyoruz ki bulundukları çağda kaynaklar tükenmiş, çevresel felaketler şehirleri tarumar etmiş, dolayısıyla da üreme sınırlandırılmış. Bu konjonktürde, profesörün gerçek bir çocuğa tıpatıp benzeyecek bir Pinokyo tasarlama hayali işlevsel görünüyor. Sonuçta, sonsuz sevgiyle bağlanacak, uslu, akıllı ve itaatkâr bir yapay çocuk fikri, hem toplumsal düzenin beklentilerine hem de bireysel özlemlere cevap verme iddiası taşıyor. Bu fikrini açıkladıktan sonra profesöre sorulan son soru, tüm hikâyenin de felsefi altyapısını özetliyor.[1]

Meslektaş: Biliyor musunuz, aklıma bir şey geldi… Bugün Mecha’lara karşı böylesi bir düşmanlık varken mesele yalnızca sevebilen bir robot yaratmak değil. Asıl zor olan, karşılığında bir insanın da onları sevebilmesi değil mi?

Profesör: Bizimkisi sanki bir film karesinde donmuş gibi mükemmel bir çocuk olacak… her zaman sevgi dolu, asla hasta olmayan, asla değişmeyen. Çocuk sahibi olabilmek için boş yere lisans bekleyen onca çift varken Mecha’mız sadece bambaşka bir pazar açmakla kalmayacak, aynı zamanda büyük bir insani ihtiyacı da karşılayacak.

Meslektaş: Ama soruma hâlâ cevap vermediniz. Bir robot bir insanı gerçekten sevebilirse, o insan Mecha’ya karşı ne tür bir sorumluluk üstlenir? Bu ahlaki bir soru, değil mi?

Profesör: En eski mesele. Ama en başta Tanrı, Adem’i kendisini sevmesi için yaratmamış mıydı?

Bu kısa diyalogdan da anlaşılacağı üzere,  A.I. evreninde de insan ile robot arasındaki ilişki, karşılıklı sevgiye veya kabul görmeye dayanmıyor. Diğer pek çok bilimkurgu eserinde olduğu gibi, bu evrende de insanlar robotlara karşı dışlayıcı, hatta düşmanca bir tutum sergiliyor. Peki, ama bu nefret nereden geliyor? Genellikle yapay zekâdan bahsettiğimizde, bilimkurgu veya gerçek dünya fark etmeksizin, sanki iki uçlu spektrumdan bahsediyor gibiyiz. Bir yanda yapay zekâyı oldukça umut verici, heyecanla bekleyen iyimserler, diğer yanda ise ayrımcı bir nefrete yol açabilecek yoğun duygular hisseden kötümserler. Tabii ki bu iki uç arasında gidip gelen, daha temkinli ya da çelişkili yaklaşımlar da mevcut. Ancak yine de bu kutuplaşmanın neden bu kadar belirgin olduğunu sorgulamak gerekiyor.

yapay zeka 4

Spektrumun iyimser ucunda, robotların dış görünüşü insana yaklaştığında, yani bir nevi humanoid olduklarında ya da görünüşlerinden bağımsız olarak insanlarla “insanca” ilişkiler kurduklarında, onları antropomorfize eden bir eğilim ortaya çıkıyor. Bu eğilim, zaman zaman cinsiyetsiz bir varlığa toplumsal cinsiyet atfetmekle; zaman zaman da onları ahlaki fail veya bilinç sahibi bir özne olarak değerlendirmekle kendini gösteriyor. Antropomorfizm, insanlara özgü duygu, niyet ya da özelliklerin insan olmayan varlıklara atfedilmesi. Bu durum, insanların evcil hayvanlarla, cansız nesnelerle kurduğu bağlarda ya da hayvan davranışlarını yorumlama biçimlerinde sıkça görülüyor. Görünmeyen ya da soyut varlıklara, örneğin doğa olaylarına veya tanrılara, insan özellikleri yüklenmesi de bu eğilimin başka örneklerinden. Kimilerine göre bu, zaten insanın doğuştan gelen eğilimlerinden biri. Ancak bu özellikler gerçekte mevcut değilse, bir varlıkta insan özellikleri varmış gibi algılamak yanıltıcı olabilir.

Spektrumun kötümser ucunda da kimi zaman korkuya dayalı öfke ve nefret yer alıyor. Buna örnek olarak, “uncanny valley” etkisi gösterilebilir. Masahiro Mori, robotik ve otomasyon alanlarındaki öncü çalışmaları ve insanların insan olmayan varlıklara karşı duygusal tepkilerine dair araştırmalarıyla tanınan bir Japon robot bilimci. Kendisi bu durumu Bukimi No Tani adlı kitabında, bukimi no tani genshō yani uncanny valley fenomeni[2] olarak tanıtıyor. Mori’nin orijinal hipotezine göre[3] bir robotun görünümü insanileştikçe, bazı gözlemcilerin robota karşı duygusal tepkisi de giderek daha olumlu ve empatik bir hâle geliyor, ta ki robot neredeyse tıpatıp insana benzeyene kadar. İşte bu noktada tepki, ilginç bir şekilde hızla tiksintiye dönüşmeye başlıyor.

Masahiro Mori, The Uncanny Valley (2012)

Bununla birlikte, robotun görünümü bir insanınkinden daha az ayırt edilebilir hâle gelmeye devam ettikçe, duygusal tepki bir kez daha olumlulaşıyor ve insandan insana empati seviyelerine yaklaşıyor. Bir grafik üzerinde çizildiğinde, tepkiler, antropomorfizmin gerçeğe en yakın olduğu alanlarda dik bir düşüş ve ardından dik bir artış (dolayısıyla adın “vadi” kısmı) ile gösteriliyor. Görünüşü ve hareketleri “biraz insan” ile “tamamen insan” arasında olan bir robot tarafından uyandırılan bu itici tepki aralığı tekinsiz vadi etkisi. Bu isim, neredeyse insan görünümlü bir robotun bazı insanlara aşırı “tuhaf” göründüğü, tekinsizlik hissi yarattığı ve bu nedenle verimli insan-robot etkileşimi için gereken empatik tepkiyi uyandıramadığı fikrini temsil ediyor.

Bizim Mecha çocuğumuz David ve yaşadıkları da tam da bu iki kavramın arasında kalıyor. David, Altıncı His filminden sonra oyunculuğunu tüm dünyaya kanıtlayan Haley Joel Osment tarafından canlandırılıyor. Kubrick’in endişelerini boşa çıkaracak derecede iyi bir performans sergiliyor. Zaten Osment, Spielberg’in ilk ve son tercihiydi. David karakterini canlandırmak için göz kırpmamaya çalışmış ve kendini doğru bir duruşta tutmaya “programlamıştır.” Küçük bir oğlan çocuğu görünümüne sahip olması, antropomorfizmin devreye girmesini kolaylaştırıyor. Ancak bu çocuk görünümünün altında bir metal yığını olduğu keşfedildiği anda, bu algı yerini bir anda Tekinsiz Vadi’ye bırakıyor. David ilk bakışta tamamen insan gibi görünüyor; hareketleri, sesi ve yüz ifadesiyle bir çocuğu andırıyor. Ancak özellikle filmin ilk bölümlerinde sebepsiz kahkahaları, dakikalarca göz kırpmadan insanları izlemesi ve neredeyse donuk ifadesi, bu “fazla insansı ama tam insan olmayan” hâlin yarattığı tekinsizliği fazlasıyla tetikliyor.

yapay zeka 2

David her ne kadar evlat edinilse ve ailenin himayesine geçse de, gerçek anlamda anne-oğul ilişkisinin oluşabilmesi için “Imprinting Protocol” (Bağlanma Protokolü)[4] olarak adlandırılan programlama sürecinin anne tarafından gerçekleştirilmesi gerekiyor. Buradaki kelime seçimi de oldukça ilgin, Bağlanma (“imprinting”), aslında amacı gereği hayat boyu bağlanmak anlamına geliyor. Kendi çocuğunun tedavisi olmayan ender bir hastalık sebebiyle komada yatması ve zaten bu sebeple David’e annelik yapmasının ona iyi geleceği düşünülen Monica tarafından başlatılması gereken bir süreç. Rastgele birtakım kelimelerin (büyük ihtimal başkası gerçekleştiremesin diye) David’e söylenmesi sonucu, hayat boyu devam edecek o bağ kuruluyor. Bu bağ kurulduktan itibaren o ana kadar Monica’ya adıyla seslenen David, bir daha asla farklı bir şekilde hitap etmiyor ve hep “Anne” diyor. David, başka hiç kimseyi annesi olarak görmüyor ve onun gibi sevmiyor.

Ancak burada hatırlatmak gerekiyor ki, bu bağlanma hayat boyu sürüyor. Ama bu kimin hayatı olacak? Bir insan olarak Monica’nın sayılı günleri var, ancak aynı şey Mecha çocuk David için geçerli değil. David, sonsuza kadar yaşayabilir. Sonsuza kadar bir anneyi sevebilir. Bu gibi unsurlar ebeveynlere en başından söyleniyor ve gerekli uyarılar yapılıyor. Ama her şeye rağmen Monica, Bağlanma Protokolünü gerçekleştiriyor. Burada, ilk bahsettiğimiz toplantı sahnesini akla getirmek yararlı olacak. Toplantıda, Profesör Allen’a yöneltilen soru, tüm film boyunca havada asılı kalıyor: “Bir robot bir insanı gerçekten sevebilirse, o insan Mecha’ya karşı ne tür bir sorumluluk üstlenir?”

yapay zeka 5

Kısa bir zaman sonra Monica’nın gerçek çocuğu komadan çıkıyor. Üstelik David’i kıskanması ve kışkırtması sonucu David’in modası geçiyor. Artık Monica’nın annelik rolü yapmasına gerek yok, zaten artık gerçek çocuğuna kavuşuyor. Monica, tıpkı bakamayacağını anlayan insanların evcil hayvanlarını ormana terk etmesi gibi, David’i ormanda tek dostu peluş oyuncak Teddy ile bir başına bırakıp gidiyor. Daha sonradan öğreniyoruz ki Monica’nın bu yaptığı, aslında genel olarak çoğu insanın Mecha’lara karşı takındığı tutumun bir parçası. Ormanda terk edilen David, kısa süre sonra kendini istenmeyen, modası geçmiş robotların seyirci karşında işkence görüp yok edildiği sirk benzeri “Et Fuarı”nda buluyor. David’in film boyunca insanlar karşısında yaşadıkları, genel olarak Tekinsiz Vadi efektinin bir izdüşümü. Başlarda tavırları tam manasıyla insan normlarına uygun olmasa da, özellikle Bağlanma Protokolü gerçekleştikten sonra daha da insan çocuğuna benziyor ve bu da nihayetinde “gerçek” bir çocuk gibi algılanmasına yol açıyor. Söz konusu benzerlik, fuarda parçalanmaktan kurtulmasını sağlıyor. Çünkü David yaşamı için ağlıyor, annesine sesleniyor. Küçük bir oğlan çocuğu görünümündeki bir robot bu kadar içli ve çaresizce yakardığında, onu bir makineden ayırmak gerçekten de mümkün olabilir mi?

Peki, bu kısaca bahsettiğimiz durum bize insan ve makineler (yapay zekâ, robotlar, humanoidler vs) hakkında ne söylüyor? David’in hikâyesine bir modern Pinokyo uyarlaması demiştik, zaten David’in bütün film boyunca Mavi Peri’yi araması ve gerçek çocuğa dönüşme isteği de bunun en bariz belirtilerinden. Baktığımızda, Pinokyo da mükemmel bir çocuk ama gerçek değil, daha doğrusu insan değil, bu sebeple gerçek olmadığını düşünüyoruz. David ise Bağlanma Protokolü gerçekleştirildikten sonra âdeta gerçek bir çocuğa dönüşüyor. Ancak insan oluyor mu, bu başka bir soru. Zaten bir robotun antropomorfize edilmesi veya Tekinsiz Vadi etkisi sonucu tiksintiyle karşılanması da robot olmasından kaynaklanıyor.

yapay zeka 3

Bu ikilemi aslında çoğu bilimkurgu eserinde yaşıyoruz. Özellikle, Isaac Asimov’un Robot Serisi’nde çok sık rastlıyoruz. Genelde başroldeki pozitronik robotlar biricik, istisnai, özel ve çoğu zaman deneysel robotlar ve bir şekilde, bilince, zekâya ve duyarlılığa sahipler. Ancak bütün bu özellikleri barındırıyor olmalarına rağmen yaşayan bir varlık olarak kabul edilebilmeleri için ya insan olmaları gerekiyor ya da bu kabul uğruna insan olmayı diliyorlar. Buna, The Bicentennial Man hikâyesindeki Andrew karakterinin yaşadıkları örnek gösterilebilir. Ancak bir varlığın gerçek bir çocuk olabilmesi, ormana terk edilmemesi veya insanın bir varlık üzerindeki sorumluluklarını kabul edip yerine getirmesi için o varlığın illa insan olması mı gerekiyor? Eğer öyleyse Kant’ın da dediği gibi, bu varlıklara olan insan tutumu insanın asıl ne olduğunu göstermez mi?

Bu soruya belki de en çarpıcı yanıt, filmin 2000 yıl sonrasını gösteren sonunda veriliyor. David’in yaratıcıları yüzyıllar önce yok oluyor, ama dünya dışı bir müdahale sonucu David çalıştırılıyor ve kaldığı yerden devam edip annesini aramaya koyuluyor. Hem Monica hem de David, insan dışı varlıklar olarak gerçekliğin dışında ya da onlar için inşa edilmiş bir “gerçeklikte” son bir günü paylaşıyor. Belki de bu son sahnesiyle A.I., insan olmanın tanımını, insan gibi hissetmenin ve sevilmeyi istemenin etrafında yeniden kurmayı öneriyor. Belki de sorulması gereken soru, sevgiye ihtiyaç duyan bir varlıkla karşılaştığımızda onun insan olup olmaması değil, bizim neye insanlık dediğimiz. Belki de bunu yaptığımızda, ne tekinsiz hissedeceğiz ne de karşımızdaki şeyleri insanlaştırma ihtiyacı duyacağız…

Dipnotlar:

  • [1] Diyaloğun çevirisi, yazarın kendisine aittir.
  • [2] Ancak, Uncanny Valley’in çevirisinin yanlış olduğunu düşünen Robertson, bukimi’nin daha doğru bir şekilde ürkütücü, tüyler ürpertici, uğursuz, rahatsız edici veya korkutucu anlamında “kötü” (bu) “his” (kimi) olarak çevrilmesi gerektiğini savunur. “Ürkütücü hislerin vadisi” Mori’nin anlamına daha yakındır. Robot tasarımı açısından yeniden ifade etmek gerekirse, Mori, robot ne kadar gerçekçi ve insana benziyorsa, o kadar ürkütücü ve rahatsız edici hale geleceğini ve insan etkileşimcisiyle birlikte metaforik vadiye dalacağını öne sürmektedir.
  • [3] Mori, hipotezinin bilimsel bir ifade olarak yorumlanmasını istemediğini belirtmiştir. Bu nokta, argümanlarını ve prototiplerini geliştirirken, “tekinsiz vadi”yi gerçek bir fenomen olarak kullanan akademisyenler ve robot tasarımcıları tarafından gözden kaçırılmış veya görmezden gelinmiştir. Mori’nin grafiklerine şöyle bir bakıldığında bile, hipotezinin son derece izlenimci ve spekülatif olduğu açıktır.
  • [4] Yazarın kendi çevirisidir.

Yazar: Yeliz Figen Döker

AGI regülasyonu üzerine doktora yapıyor; bilimkurgu tutkunu ve PS delisi bir geek.

İlginizi Çekebilir

Engineering Earth

Küresel Sorunlara Bilimkurgusal Çözümler: Engineering Earth

Teknoloji, gezegenimizi korumak ya da geleceğe taşımak söz konusu olduğunda hayal gücümüzün en ilham verici …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin