ay sscp

Alternatif Bir Uzay Yarışı Tarihi: Ay’a İlk Ruslar Çıksaydı Ne Olurdu?

Takvimler 20 Temmuz 1969’u gösterirken tüm dünya nefesini tutmuş Neil Armstrong‘un Ay‘da atacağı o ilk adımı bekliyordu. Dükkân vitrinlerinde, üniversite kantinlerinde ve hatta meydanlarda bile hep aynı görüntüler akıyordu. Tam 600 milyon insan, bu tarihi ana tanıklık edebilmek için ekran başındaydı. Armstrong’un tarihe geçen, “Benim için küçük, insanlık içinse büyük bir adım,” sözleri, hem uygarlığımız adına teknolojik bir zafer hem de Soğuk Savaş’ın en önemli cephelerinden birinde kazanılmış mutlak bir galibiyetti. Amerika, Ay’a ilk ayak basan ülke olmuştu.

Buraya kadar anlatılanlar bildiğimiz sıradan tarihti. “Peki ya işler tam tersi şekilde gelişseydi neler olurdu?” diye hiç düşündünüz mü? Ay yüzeyinde kızıl yıldızlı bayrağın dalgalandığı başka bir gerçeklik, başka bir tarih neye benzerdi dersiniz? Kuşkusuz uzay yarışı, bir teknoloji mücadelesinden ziyade ideolojilerin göğe yükselme savaşıydı. Kazanan, aynı zamanda anlatıyı da yazan olacaktı. Eğer Ay’a ilk Sovyetler inseydi, bu anlatı baştan sona başka bir sesle, başka bir alfabeyle ve belki de bambaşka bir idealle şekillenecekti. Ufukta, Neil Armstrong’a ait o ünlü sözlerin Rusça yankılandığı yeni bir dünya belirecekti:

“Это один маленький шаг для человека, но гигантский скачок для человечества.”

1957’de Sputnik 1’in fırlatılmasıyla başlayan uzay yarışı, insanlığın uzaya dair hayal gücünü harekete geçirdiği kadar süper güçler arasında prestij ve üstünlük savaşına da dönüştü. Sovyetler, 1961’de Yuri Gagarin’i yörüngeye göndererek ilk insanlı uzay uçuşuna imza attı. Ancak bu liderlik uzun sürmedi. Amerika, Apollo programıyla gerek teknolojik gücünü gerekse propaganda kapasitesini seferber etti. Başkan John F. Kennedy‘nin Kongre’de yaptığı 1961 tarihli o ünlü konuşmada söylediği gibi, Amerika’nın asıl hedefi bir insanı Ay’a indirmek ve sağ salim Dünya’ya geri getirmekti.

Oysa o dönemde Amerika kadar Sovyetler de Ay’a gitmeye yakındı. Özellikle Sovyetler’in N1 roketi, tam da bu görev için geliştiriliyordu. Hatta insansız Zond görevleriyle Ay çevresine araçlar gönderiliyor ve bazıları da başarıyla Dünya’ya geri dönüyordu. Öyle ki, Apollo 8’in Ay çevresinde gerçekleştirdiği ilk insanlı yörünge görevinden yalnızca birkaç ay önce, Sovyetler benzer bir uçuşu insansız olarak yapmayı bile başarmıştı. Tüm bu denemeler, kozmonotların Ay’a ulaşması için ön adım niteliğindeydi.

Ne var ki, Sovyet uzay programının en parlak beyinlerinden Sergey Korolev’in 1966’daki ani ölümü SSCB’nin Ay yarışındaki ivmesini kırdı. Korolev, Sputnik’ten Gagarin’e kadar pek çok başarının arkasındaki gizli mimardı. Kendisinden sonra gelen yöneticiler, hem siyasi hem de teknik karar alma süreçlerinde yetersiz kaldı. Üstüne üstlük Sovyetler’in N1 roketi, dört büyük denemede de başarısız oldu. ABD cephesinde ise işler yolunda gidiyordu. NASA’nın Saturn V roketi başarıyla test edilmiş ve Ay’a iniş için güvenilir bir araç hâline gelmişti. Yarışın görünmeyen galibi aslında mühendislik ve sistem organizasyonuydu.

Peki ya Korolev hayatta kalsaydı ve N1 roketi de başarılı olsaydı? Bu alternatif tarih senaryosunda, Sovyetler Ay’a ilk ulaşan taraf olabilir, orada kalıcı üsler kurmak üzere adımlar bile atabilirdi. Zira Sovyet modeli, merkezi planlama sayesinde uzun soluklu projeleri desteklemeye daha yatkındı. Politik sistemin halka hesap verme zorunluluğu olmadığı için dev bütçelerin harcanması veya projelerin gizli yürütülmesi daha kolaydı. Hatta bazı uzay tarihçilerine göre Sovyetlerin Ay’da bilimsel araştırma istasyonları kurması, uzay yarışını bir prestij yarışından çıkarıp jeopolitik üstünlük yarışına da dönüştürebilirdi.

Peki buna Amerikalılar nasıl yanıt verirdi? Büyük olasılıkla Ay’dan vazgeçmezlerdi. 1972’de sona eren Apollo programı, büyük ölçüde kamu ilgisinin azalması ve maliyet endişeleriyle durduruldu. Ancak Sovyetlerin Ay’da üs kurduğu veya başka görevler planladığı bir senaryoda, Amerikan kamuoyunun ilgisi yeniden canlanabilir, yönetim bütçeyi kesmek yerine daha da arttırabilirdi. Öte yandan Başkan Yardımcısı Spiro Agnew, 1969 yazında 1980’e kadar Mars’a insan göndermeyi hedeflediklerini açıklamıştı. Sovyet tehdidiyle tetiklenen ABD, yarışta öne geçmek için bu plana da sarılabilirdi.

Unutulmamalı ki uzay yarışının her anı aslında alternatif tarihlerle dolu. Örneğin Gagarin, 1968’deki uçak kazasında hayatını kaybetmemiş olsaydı halk kahramanı olarak değil, belki de Ay’a ilk ayak basan insan olarak tarihe geçebilirdi. Tabii Gagarin gibi isimler, aynı zamanda rejim açısından büyük semboller ve dolayısıyla riske atılmaları pek olası değil. Sovyetlerin uzay rekabetindeki başarısının arkasında yatan bir başka faktör de istihbarat becerisiydi. Sovyetler, Batı’dan teknoloji çalmak için casusluk faaliyetlerini yoğun biçimde sürdürüyor, kimi zaman bu sayede ciddi kazanımlar da elde ediyordu. Eğer Ay programı için kritik veriler Sovyetler tarafından zamanında elde edilebilseydi, belki de rekabet daha dengeli şekilde sonuçlanabilirdi.

Bugün durup baktığımızda görüyoruz ki, Ay’a ilk kimin gittiği salt siyasi bir mesele değil, insanlığın uzaya bakışını şekillendiren temel bir dönüm noktası da. Ay’a Amerikalılar değil de Ruslar gitseydi, bu başarı Doğu Bloku’nda büyük bir moral üstünlük yaratırdı. Uzay programı ise Sovyet planlamacılığının da ivmesiyle bambaşka bir boyuta ulaşabilirdi. Belki bugün Ay üzerinde birçok ülkenin üssü yer alır, Mars yolculuğu da çoktan başlamış olurdu.

Görüldüğü üzere Ay’a ilk Sovyetler ayak bassaydı, insanlığın yıldızlara uzanan kaderi de bambaşka bir yönde ilerleyebilirdi.

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu ve black metal hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

Arkhtinn

Kozmik Karanlığın Sınırlarında: Arkhtinn

2012 yılında, kim olduğu bilinmeyen bir varlık sessizce müziğin sınırlarına ayak basıyor. Adını Arkhtinn koyuyor. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin