bilimkurgu labirent

Bilimkurguyu Yaşamaya Başladık mı?

Eskiden yalnızca bilimkurgu filmlerinde gördüğümüz turistik uzay seyahatleri bugün Jeff Bezos’un, Elon Musk’ın iş modellerinden biri. Artık uzaya giden sivil haberleri sıradanlaşmaya başladı. Bilimkurgunun en klasik konularından biri olan makinelerin düşünmesi, bugün cep telefonlarımızda, fabrikalarda, hatta devlet politikalarında fiilen çalışıyor. Yapay zekâ, bugün gündelik hayatımızın bir parçası. Eski bilimkurgu filmleri, gelecekte insanların ekrandan ekrana konuşacağını gösteriyordu. Ancak bu, çağımızda çocukların bile günlük rutini hâline geldi. Fabrikaların üretim hatlarında, hastanelerde, ev işlerinde robotlar giderek daha fazla görülmeye başlandı. Hatta Boston Dynamics’in robot köpekleri sokaklarda devriye geziyor. Robot polis uygulaması için çalışmalar nihayete ermek üzere. Yani robot polislerin bize kimlik soracağı günlerin eli kulağında. İHA, SİHA gibi insansız araçları da unutmamak lazım.

Bilimkurgu uzun süre boyunca geleceğin tasvir edildiği bir alan olarak görüldü. Özellikle 20. yüzyılda bilimkurgu eserlerinde anlatılan her uzay gemisi, her robot ve her yapay zekâ, izleyicilerin gözünde uzak ve belki de ulaşılmaz bir yarını temsil ediyordu. Ta Jules Verne eserlerinden başlayarak H.G. Wells’in uzay yolculukları, Isaac Asimov’un robot yasaları, Arthur C. Clarke’ın uyduları aslında geleceğin öngörüleriydi. Bir bakıma türün amacı geleceği tahmin etmekti. Yani “ileride neler olacak?” sorusuna cevap arıyordu.

bilimkurgu distopya umut direnis

Ancak bugün, o yarının büyük kısmı gündelik hayatımızın bir parçası hâline geldi. Yukarıda saydığımız tüm gelişmelerde olduğu gibi bilimkurgunun vaat ettiği gelecek, bir gelecek olmaktan çıkıp bugünün sıradan gerçeğine dönüştü. Bir düşünün; uzun yıllar önce bilimkurgu filmlerinde gördüğünüz kaç şey bugün gerçek hayatta karşımıza çıkıyor? Bu yüzden denilebilir ki, bilimkurgu artık geleceği anlatan bir tür olmaktan çıkıp bugünü tarif eden bir dile dönüştü. Üstelik bu değişim, yalnızca teknolojik öngörülerin gerçekleşmesiyle de sınırlı değil. Asıl değişim, bilimin ve teknolojinin artık insani değerlerimizi, toplumsal yapımızı ve ahlaki değerlerimizi doğrudan dönüştürmeye başlamasında.

1984 ya da Cesur Yeni Dünya gibi distopyalar bir zamanlar yalnızca bir olasılık olarak tartışılırken, bugün sosyal medya gözetimi, yapay zekâ destekli propaganda ve algoritmik yönlendirme ile fiilen yaşanıyor. Yani yalnızca bilimkurgunun işaret ettiği teknolojiler değil sorunlar da politik gündemin ve kişisel deneyimlerimizin konuları. Mobeseler her yerde, her adımımızı izliyor. Her adımımızda -gerek banka kartı kullanımıyla gerekse güvenlik kapılarından geçerken- dijital iz bırakıyoruz. Eskiden polisin sizden parmak izi alması için bile savcılık izni gerekiyordu. Şimdi parmak iziniz başta telefonlarınız olmak üzere dijital dünyanın her yerinde. Yani gerçekleşen yalnızca Star Trek’in görüntülü araması olmadı, 1984’ün vatandaş takip sistemi de gerçekleşti.

Yaptığınız aramalar, gittiğiniz yerler, yeme içme alışkanlığınız ve bunun gibi sayısız veri sayesinde Google veya sosyal medya algoritmaları sizi belki ailelerinizden bile daha iyi tanıyor. The Matrix dahi gerçek oldu diyebiliriz. Bizi bir simülasyona hapsetmek için her yerimize kablolar bağlanmadı belki ama günümüzün büyük kısmını içinde geçirdiğimiz sosyal medya bir tür simülasyona dönüştü. Kaldı ki META teknolojisi de nihayete ermek üzere. Tüm bu gelişmelerle beraber bilimkurgunun da rolü değişti. Eskiden bir tür geleceği tahmin etme denemesiydi. Bugünse teknolojinin sonuçlarını tartışmak için kullandığımız felsefi bir alana evrildi. Bu durum türün de dönüşmesine sebep oldu. Artık bilimkurgunun amacı teknolojiyi öngörmek değil, onun toplumsal, felsefi ve ahlaki sonuçlarını sorgulamak.

Yeni nesil bilimkurgu yapımları teknoloji tahminleri yapan eserler olmaktan çıktı, onun ahlaki ve toplumsal sonuçlarını sorgular hâle geldi. Eskinin bilimkurgusu teknolojiyi mucize olarak sunardı. Bugünün bilimkurgusu ise teknolojiyi sorun olarak ele alıyor. Örneğin, 1950’lerin bilimkurgu eserlerinde atom gücüyle dünyanın kurtarılacağı öngörülüyordu, ancak bugünkü bilimkurgu eserlerinde atom enerjisi bizi yok edecek korkusu aşılanıyor. Şu anki durumumuz daha çok bilimkurgu ile gerçekliğin çakışma evresi.

Geçen yüzyılın bilimkurgusal hayalleri gerçekleşti, fakat bu hayallerin getirdiği yeni sorunlarla henüz yüzleşmedik. Örneğin, artık uzay yolculuğu siviller için de mümkün ama uzayın sömürgeleştirilmesine yönelik tartışmalar kapıda. Bir zamanların sömürge savaşları, bu kez hangi gezegen kimin olacak diye yapılacak. Yapay zekâ elimizin altında ama etik, işsizlik, mahremiyet sorunları patlamak üzere. Öğrenciler ödevlerini yapay zekâya yaptırıyor. Sistemin kırılması durumunda kişisel bilgilerimize erişim herkese açılacak. Robotlar hayatımıza girdi ama insan emeğinin yeri ne olacak, belli değil. Bunların acı sonuçları ile henüz yüzleşmedik.

Evet, dünün bilimkurgusal hayallerini yaşamaya yeni yeni başladık. Ancak henüz o günlerin bilimkurgusal kâbus kısmını yaşamaya başlamadık. En azından şimdilik! Eskinin bilimkurgusu geleceğe bakan bir teleskoptu, bugünün bilimkurgusu ise bugünü bize gösteren bir ayna oldu. Bilimkurgu artık gelecek hakkında kehanetler yapmıyor, günümüz hakkında teşhisler koyuyor.

Halil Alpaslan Hamevioğlu

İçsel yolculuğuna 1980'de Polatlı'da başladı. 80'ler ve 90'ların göbeğinde yetişti. O devrin her bireyi gibi bilimkurguyu video kasetlerden tanıdı. Sonra özel kanallar geldi. Hayal dünyası iyice genişledi. Eh, gerçek yaşamında da dünyanın içinden geçtiği dönüşümü gördü. Sovyetler'in bitişini, Berlin Duvarı'nın yıkılışını, popüler kültürün tüm dünyayı etkisi altına alışını... Bir gün okulu bitti ve hem gördüklerini hem de yaşadıklarını yeni nesillere aktarmak istedi. Öğretim görevlisi oldu. Gazi Üniversitesi’nde başlayan, Başkent Üniversitesi’nde devam eden öğreticiliğinde ülke sınırlarını aştı ve kendini Amsterdam Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde buldu. Yazmayı hep sevdi. Âşık olduğu bilimkurgu ile yazma hobisini ise burada birleştirdi.

İlginizi Çekebilir

neal stephenson

Geleceğe Yön Veren Yazar: Neal Stephenson

Neal Stephenson, 31 Ekim 1959’da Maryland, Fort Meade’de doğdu. Ailesi akademiyle iç içeydi; babası mühendislik …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir