2018 yılında, özgün konusuyla ilginç bir bilimkurgu filmi sessiz sedasız vizyona girdi. Drew Pearce’in yazıp yönettiği ve başrolünde Jodie Foster’ın yer aldığı Hotel Artemis, ilk bakışta bir aksiyon-gerilim filmi gibi görünse de, aslında kapitalizm, sağlık hizmetleri, toplumsal çöküş ve ahlak arasındaki ince çizgiyi irdeleyen distopik bir öyküydü.
Film, 2028 yılının Los Angeles’ında geçiyor. Şehir, kaynakların özelleştirilmesiyle birlikte suyun fahiş fiyatlara yükselmesi sonucu patlayan protestolar yüzünden kaos içinde. Devlet otoritesinin çöktüğü, polisin yalnızca büyük şirketlerin çıkarlarını koruduğu bir gelecekteyiz. İşte tam da bu ortamda Hotel Artemis devreye giriyor: Üyelik sistemiyle işleyen gizli bir hastane. Buraya yalnızca parayı bastıran, yani sisteme kayıtlı suçlular kabul ediliyor. Jodie Foster’ın hayat verdiği Hemşire karakteri, yıllardır dışarı adım atmayan, yalnızca otelin duvarları arasında yaşayan bir kadın. Yanında Dave Bautista’nın canlandırdığı güvenlik görevlisi Everest ile birlikte organize suç liderlerinden kiralık katillere, hırsızlardan azılı soygunculara kadar birçok suçlunun yaralarını sarıyor, onların hayatta kalmasını sağlıyor.

Ancak şehirdeki kaos, bu güvenli sığınağı da tehdit ediyor. Azılı soyguncu Sherman, büyük bir banka soygununa girişiyor fakat operasyon fiyaskoyla sonuçlanıyor; ekibinin yarısı ölüyor, kardeşi Lev ve bir suç ortağı ağır yaralanıyor. Çareyi de Hotel Artemis’e sığınmakta buluyorlar. Aynı gece “Kurt Kral” lakaplı bir suç örgütü lideri de otelde beliriyor. Sorun şu ki, Sherman geçmişte Kurt Kral’ı soymuş. Dahası Kurt Kral, Hemşire’nin oğlunun ölümünden sorumlu. Böylece üçlü arasında yıllardır biriken hesaplaşma, otelin steril odalarında yeniden alevleniyor.
Film, klasik bir tek mekân anlatısı. Artemis’te bir araya gelen karakterler o distopik dünyadaki farklı sınıf ve grupların birer alegorisi. Her biri suçlu ve kendi kirli işlerinin sonucu olarak orada; fakat hepsi de bir noktada ahlaki ikilemlerle karşı karşıya kalıyor. Hemşire, geçmişte kaybettiği oğlunun travmasıyla yaşıyor ve bu travma onu sistemin katı kurallarını sorgulamaya götürüyor. Jeff Goldblum’un oynadığı Kurt Kral, sistemin gerçek efendisi olarak ortaya çıkıyor. Gelişi, Artemis’in düzenli ve katı kurallara sahip gibi görünen sağlam yapısının aslında ne kadar da kırılgan olduğunu gösteriyor.

Hotel Artemis bize devlet otoritesi çöktüğünde sağlık, güvenlik ve hatta ahlakın bile yalnızca birer ticari ürün hâline gelebileğini gösteriyor. Su krizi, paralı ve pahalı sağlık hizmetleri ve giderek artan polis sayısına rağmen yükselen suç oranları… Film, bugünün dünyasında zaten tartışılan meseleleri siberpunk tonlu, neon ışıklı bir Los Angeles fonunda gösteriyor. Ancak Blade Runner gibi yüksek teknolojili ve görkemli bir görsellik yerine, kasvetli bir otel koridoru ve iç mekânlara sıkıştırılmış daha karanlık, klostrofobik bir atmosfer tercih ediyor. Bu da filmin noir yönünü güçlendiriyor.
Hotel Artemis, gişede bekleneni veremedi; eleştirmenlerden gelen yorumlar da hayli karışıktı. En çok dile getirilen sorunlardan biri de otel içinde yaşananların dışarıdaki distopik, kaotik dünya ile güçlü bir bağ kuramamasıydı. Tek mekân filmi olması nedeniyle diyalogların çok daha özenli olması beklenirken, bu alanda da eksikler göze çarpıyordu. Oyunculuklar ise dengesiz bir çizgide ilerliyordu: Jodie Foster ve Jeff Goldblum gibi usta isimlerin performansları öne çıkarken, diğer oyuncular zaman zaman sırıtan bir tablo yaratıyordu.

Buna rağmen Hotel Artemis, deneysel anlatım diliyle günümüz kapitalist toplumunun sağlık, güvenlik ve eşitsizlik sorunlarını neo-noir bilimkurgu estetiğiyle yansıtan özgün bir distopya denemesi. Foster’ın güçlü oyunculuğu, karaktere kattığı kırılgan ama dirençli ruh ve Goldblum’un soğukkanlı suç baronu yorumu, filmi izlenir kılan en önemli unsurlar.
Elbette yapım, bilimkurgu tarihine damga vuracak bir klasik değil. Yine de “tek mekânlı distopik John Wick” havası, kendine has görselliği ve ilginç konusu sayesinde türün vasat örneklerinden ayrışıyor. Daha önce pek çok Marvel filminin senaryosunda imzası bulunan, Pacific Rim ve Ghost in the Shell uyarlamalarına da katkı sunan Drew Pearce, bu kez hem yazar hem yönetmen koltuğunda özgün ve dikkat çekici bir işe imza atıyor.
Bilimkurgu Kulübü Bu Sitede Gelecek Var!
