isaac asimov bilimkurgu

Isaac Asimov’un Kökenlerine Bir Yolculuk

Petroviçi, Smolensk bölgesinin Şumyaç ilçesine bağlı küçük bir köy… Bu küçük köyü önemli yapan şey ise efsanevi bilimkurgu yazarı Isaac Asimov’un doğduğu yer olması. Bugün bir “Amerikalı” olarak anılsa da Asimov’un öyküsü işte bu küçük Rus köyünde başladı. Günümüzde Petroviçi’ye giderken yol kenarlarında sıkça 2. Dünya Savaşı anıtlarıyla karşılaşmak mümkün. Zira savaş bölgede derin yaralar açmış, tarih boyunca canlı bir yerleşim yeri olan Petroviçi’yi içe kapanık, fakir bir köye dönüştürmüş.

Asimov, doğduğu yer hakkında bir zamanlar şöyle yazmıştı:

“Doğduğum yerin adı Petroviçi. Küçükken buranın büyük bir şehir ya da bir eyalet olduğunu zannediyordum. Yalnızca küçük bir köy olduğunu öğrendiğimde hayal kırıklığına uğradım… İsmini okul kitaplarında çok aradım, ama hiçbir yerde bulamadım. Büyüyünce ben de haritaları taramaya başladım. Kim bilir belki de bir hayaldi bu yer, belki de bir düzlükte, bomboş bir alanda doğmuştum? Derken savaş yıllarında bir Avrupa haritasına denk geldim, cephe hareketlerini renkli iğnelerle işaretliyordum. Rusya’ya baktığımda orada — evet orada! — Petroviçi’yi gördüm. O noktayı özenle iğneledim. Savaş boyunca cepheler sürekli değişti, ama o iğne hep yerinde kaldı.” (In Memory Yet Green: The Autobiography, 1920-1954)

Petroviçi adı, tarihi kayıtlarda 1403 yılına değin uzanıyor. Asimov ailesinin burada en azından 18. yüzyıl ortalarından beri yaşadığı biliniyor. Исаак Озимов (Isaak Ozimov), 1919 sonlarında ya da 1920 başlarında Yuda Asimov’un oğlu olarak dünyaya geldi. Amerika’da ismi “Isaac Asimov” olarak değiştirilecekti. Doğum tarihi net değil. Nedeniyse Yahudi takvimiyle Gregoryen takvimi arasındaki farklar ve resmî belgelerin eksikliği. Ancak Asimov, 2 Ocak 1920 tarihini doğum günü olarak benimseyip kutladı.

Yazar, soyadının kökenini şöyle anlatır:

“Dedem ve babam değirmenciymiş, hububat alıp satarlarmış, özellikle de kışlık buğday. “Ozim” sözcüğü Rusçada kışlık ekin / kış buğdayı anlamına gelir. Bizimkiler de hububat ticaretiyle uğraştığı için bu isim zamanla lakaplarına dönüşmüş. Sonra da Rusçaya uygun şekilde “Ov” eki almış. Amerika’ya geldiğimizde ise göçmenlik görevlisi soyadımızı yanlış yazarak “Asimov” yapmış. İşte böyle doğdu Asimov soyadı.” (In Memory Yet Green: The Autobiography, 1920-1954)

Köydeki tanıkların anlatımına göre Asimov’un dedesi kısa boylu, kıpır kıpır ve çok dindar bir adamdı. Evinin yüksek bir verandası vardı. Gölün kenarında, Şkolnaya Sokağı’nın ucunda oturuyordu. Evin hemen yanında ise samanlıklar ve bir tahıl kırma tesisi yer alıyordu. Evdeki yaşam da zamanın Petroviçi kültürünü yansıtıyordu: geniş kanepeler, dantel örtüler, tül perdeler, çiçeklerle dolu pencere önleri… Evdeki mobilyalar işlevsel olduğu kadar özenliydi de. Herkesin evinde çiçek vardı: ortanca, sardunya, gül, petunya ve mutlaka bir salon fidanı… Ailenin tüm erkek çocukları özel Yahudi okullarında eğitim almıştı, kızları Dvoşya ise Petroviçi’nin iki sınıflı devlet okuluna gitmişti. Erkek çocukların Rus okullarına gönderilmesine sıcak bakılmamıştı.

Yine Asimov, bir otobiyografisinde Yahudi kökenlerine dair şunları yazar:

“600’lü yıllarda şimdiki Güney Rusya topraklarında Hazarlar diye bilinen bir Türk kavmi yaşıyordu. 750 yılına gelindiğinde artık gücünün zirvesine ulaşmış ve bir imparatorluk hâline gelmişti. O dönemde Hazarlar, hem Hıristiyan Bizansların hem de Müslüman Arapların etkisinden korunabilmek için devlet dini olarak Museviliği kabul etti. 965 yılından sonra Hazarlar dağılma sürecine girdi ama Musevilik baki kaldı; hatta Doğu Avrupa Yahudilerinin büyük bölümü Hazarların ve onların egemenliği altında yaşamış halkların soyundan geliyor.” (It’s Been a Good Life)

2000’de, Asimov’un 80. doğum yılı için resmî bir kutlama planı hazırlanmıştı. Plana göre Asimov’un kapsamlı bir biyografisi yazılacak, doğduğu ev restore edilip müzeye dönüştürülecek ve müze için de köylülerden birtakım eski eşyalar toplanacaktı. Ancak bu planlardan sadece Asimov’un biyografisi hayata geçirilebildi. Ev yok, müze yok. Sadece bir anı taşı var ve üzerinde de şu yazıyor:

 “Isaac Asimov’un doğduğu evin bulunduğu yer.”

1981 tarihli bir röportajında şunları söylemişti Asimov:

2 Ocak 1920’de Rusya’da, Smolensk topraklarında doğdum, tıpkı kozmonot Yuri Gagarin gibi. Ailemle birlikte 23 Şubat 1923’te ABD’ye göç ettik. Beş yıl sonra da ABD vatandaşı oldum. Rusya’yla ilgili pek anım yok. Rusça bilmem. Rus kültürüne yabancıyım. Bir Amerikalı olarak büyüdüm.”

Aslında bir üçüncü ülke daha eklenebilir: Belarus. Çünkü Petroviçi, 1923’e kadar Belarus Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ne bağlıydı; sonradan Smolensk’e geçti.

Asimov’un otobiyografisi “Ben, Asimov“un ilk bölümleri ailesinin Rusya’daki yaşamına ayrılmıştır. Bu bölümlerde babası Yuda Asimov hakkında şunları yazar:

“1896’da Petroviçi’de doğmuş. Hem dini hem seküler eğitim almış. Rus edebiyatına ve Yidiş yazınına hâkimdi. 1918’de annemle evlenmiş. Devrim ve savaşlara rağmen işlerini yürütmeyi başarmış. Ancak eğer Rusya’da kalsaydık, Stalin dönemi, Nazi işgali, savaş… Kim bilir neler olurdu?”

Gerçekten de köyde kalan aileler büyük acılar yaşadı. 1930’da özel mülklerin devletleştirilmesiyle pek çok “eski tüccar”ın malı elinden alındı. 1941’de Nazi işgali sonrası Petroviçi’de bir Yahudi gettosu kuruldu. 1942 yazında yaklaşık beş yüz Yahudi öldürüldü. Yalnızca Rus ailesi tarafından saklanan bir çocuk kurtuldu. Bugün olay yerinde bir anıt da var, ancak üzerinde “Yahudiler” yerine “Sovyet vatandaşları” yazıyor.

“Neyse ki tahmin yürütmeye gerek kalmadı. 1923’te ailem büyük bir risk aldı ve o dar göç kapısından geçebildi. 1924’te daha katı göç kotaları getirildi, eğer biraz daha geç kalsaydık giremezdik. Babam Amerika’ya çocuklarına daha iyi bir gelecek sunmak için geldi. Ve gerçekten de bunu başardı. Ben yazar, erkek kardeşim gazeteci oldu, kız kardeşimse mutlu bir evlilik yaptı. Ama babam tüm bunların bedelini hayatıyla ödedi…”

Savaş, devrim ve huzursuzlukların yarattığı çalkantılara rağmen Asimov ailesi,1922 yılına kadar Rusya’da gayet iyi bir performans sergiledi. Ancak yaklaşan günleri gören baba Asimov, ailesini koruma içgüdüsüne daha fazla direnemedi. Yapılan bir aile toplantısında, herkes Amerika Birleşik Devletleri’nin kendileri için güvenli bir liman olacağını dile getirdi. Zaten anne Anna Rachel Berman Asimov‘un New York’ta yaşayan bir kardeşi de vardı ve ailenin yeniden bir araya gelme düşüncesi denemeye değer görünüyordu. Öyle de oldu. Asimovlar, 1923’te Ellis Adası’na ayak bastı ve yeni bir hayata başladı.

Bir süre sonra baba Yuda Asimov, New York’ta küçük bir şekerci dükkânı açacak kadar para biriktirip işleri yoluna koymayı başardı. Isaac Asimov’un okumaya ilgisi de bu dönemde başladı. Zaten henüz okula gitmeden okuyup yazmayı çözmüştü. Özellikle babasının şekerci dükkânında satılan bilimkurgu dergilerine karşı büyük bir ilgi besliyordu, ancak bunları okuması babası tarafından yasaklanmıştı. Hatta bir defasında küçük Asimov babasına itiraz etti ve diğer çocukların bu dergileri okuyabildiğini, kendisine de izin verilmesi gerektiğini söyledi. Babasından aldığı cevap ise bir hayli sert oldu:

“O çocuklar beyinlerini işe yaramaz şeylerle dolduruyor ve babaları da bunu umursamıyor olabilir, ama ben umursuyorum!”

Tabii ki Isaac Asimov pes etmedi ve annesinin desteğini de arkasına alarak babasını yola getirmeyi başardı. Sonrasında kütüphaneye ve kitaplara ulaşması gecikmedi. Artık Isaac’in önünde uçsuz bucaksız bir kitap deryası vardı. Yunan mitolojisinden Shakespeare’e, Charles Dickens’tan popüler bilim kitaplarına kadar bulabildiği her şeyi büyük bir açlıkla okumaya başladı. Bu okumalar sırasında Rusça bilmediğine içten içe hayıflandığı zamanlar da oluyordu. Zira anne ve babası kendisine anadillerini öğretmemeyi yeğlemişti. Küçük Isaac bu durumdan şikayetçiydi:

“Anne babam çok iyi Rusça biliyordu ama yalnızca benim anlamamı istemedikleri zaman Rusça konuşuyorlardı. Keşke bana da öğretselerdi. Fazladan bir dilim olurdu, ama yapmadılar.”

Isaac Asimov, 15 yaşında liseden mezun oldu ve henüz 19 yaşındayken Columbia Üniversitesi’ni bitirdi. On yıl sonra Boston Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde biyokimya profesörü oldu. 1939’da bilimkurgu dergilerinde öyküler yayımlamaya başladı. Hayatı boyunca yaklaşık beş yüz kitaba imza attı. Bilimkurgu öykülerinin yanı sıra Shakespeare, Lord Byron, John Milton ve hatta İncil konulu rehberler hazırladı. Bugün hem bilimkurgu edebiyatının hem de bilgi ve merakın simgesi olarak anılıyor; gelecekten ilham alan vizyonu, insan zekâsına ve bilimin gücüne olan inancı hâlâ milyonlarca okuru etkiliyor…

Yararlanılan Kaynaklar:

Yazar: İsmail Yamanol

Amatör bir düş gezgini, saplantılı bir bilimkurgu ve black metal hayranı. Kuruculuğunu ve genel yayın yönetmenliğini üstelendiği Bilimkurgu Kulübü'nde at koşturmayı sürdürüyor.

İlginizi Çekebilir

A. Merritt

H.P. Lovecraft’ın Ustası: A. Merritt

Abraham Grace Merritt, 20 Ocak 1884’te Beverly, New Jersey’de doğdu. Başlangıçta hukuk alanına yöneldi, ancak …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin