C. J. Cherryh, uzaylı uygarlıkları konu alan romanların öne çıkan yazarlarından biridir. Romanlarında işlediği türlerin kültürlerini, psikolojilerini, toplumsal yapılarını büyük bir incelikle ele almıştır. 1970’lerde yazmaya başlayan Cherryh, o dönemde kadın yazarların yeterince ciddiye alınmaması nedeniyle editörünün önerisine kulak vermiş ve ismini (Carolyn Janice) kısaltarak kullanmış, soyadındaki “cherry” (kiraz) çağrışımını ise sonuna bir “h” harfi ekleyerek kırmaya çalışmıştır. Kariyerinin başından itibaren saygın ödüller kazanan yazar, özellikle Foreigner serisinde dilleri, inançları, yönetim biçimleri ve dünya görüşleriyle son derece tutarlı ve gerçekçi uzaylı uygarlıklar yaratmayı başarmıştır.
Öte yandan, insanlığın yakın uzaya yayılmasını konu alan Alliance–Union serisinde siyasi, felsefi ve toplumsal meseleleri ustalıkla eşelemiştir. Yanı sıra çok sayıda fantezi romanına da imza atmıştır. Üç Hugo ödülüne sahip olmasına rağmen dev külliyatından bugüne dek yalnızca iki romanı -hem de yıllar önce- Türkçeye çevrilebilmiştir. 1977 tarihli Hunter of Worlds (HoW), Cherryh’in üçüncü romanı. Her ne kadar Alliance–Union (AU) evrenine dâhil olsa da, çok uzak bir gelecekte ve başka bir galakside geçtiği için kendi başına da okunabiliyor; insan ırkının geri planda kaldığı, ön bilgi gerektirmeyen, başı sonu belli bağımsız bir anlatı sunuyor.

Olaylar, aristokrat bir ailenin maceracı ve biraz da başına buyruk genci Aiela’nın, uzayın bu kesiminde herkesin korkuyla andığı Iduve türüne ait bir gemiye çağrılmasıyla başlıyor. Aiela, Kallia türünden. İnsansı özellikler taşıyan bu uzaylı türü, şiddetten uzak durmasıyla, geleneklere ve düzene sıkı sıkıya bağlılığıyla tanınıyor. Kallialıların dünyasını en iyi tanımlayan kavram ise “Giyre”. Kişinin, eşyanın düzeni içindeki yerini bilmesi anlamına geliyor. Diğer tarafta da çok daha gelişkin bir tür olan Iduveliler var. Zamanla büyük bilişsel ve teknolojik ilerlemeler kaydederek uzaya yayılan bu avcı tür, bölgedeki diğer uygarlıkları aşağı türler olarak görüyor. Saldırganlık ve şiddet, genetik yapılarının bir parçası olsa da, bunu hem katı toplumsal kurallarla hem de güçlü zihinsel disiplinle kontrol altına alıyorlar. Yine de onurlarının zedelenmesi, cinsel öfke nöbetleri, kadınların hamilelik dönemleri ya da alt türlerin en küçük itaatsizlikleri onları son derece vahşi hâle getirebiliyor.
Kaba, kaslı ve savaşçı yapılarıyla tanınan Amaut türü ise genellikle madencilikle uğraşıyor. Sanayileşmiş Kallialılarla aralarında sürdürülen maden ticareti, bu ilişkiyi belirleyen temel dinamiklerden biri. Bu sırada insan ırkı, uzayın derinliklerine yayılmayı sürdürerek bu bölgelerdeki çeper gezegenlere yerleşiyor. Ancak söz konusu genişleme, onları Amautlar’ın düzenli saldırılarına maruz bırakıyor. İnsanlar çoğu zaman askeri açıdan Amautlar’a karşı koyabilirken, Priamos gezegeninde bilinmeyen bir nedenle bu denge bozuluyor. Burada, Amautlar insanlara akla gelebilecek her türlü zulmü uyguluyor.

Şehir büyüklüğündeki devasa gemilerde yaşayan Iduveliler, her gemide bir klan oluşturuyor ve uzayın belli bölgelerini kontrol ediyorlar. Kallialıları ve Amautlar’ı hizmetkârları olarak kullanıyorlar. Bu gemilerden biri olan Ashanome’nin lideri Chimele, Aiela’yı zorla gemiye götürüyor. Çok geçmeden Aiela’nın özel bir görev için seçildiğini anlıyoruz. Bu görevi yerine getirebilmesi için kafasına takılan bir implant sayesinde iki kişiyle telepatik bağ kurabiliyor. Bunlardan biri, gemideki Kallia hizmetkârlarından İsande adlı bir kadın. İsande, Aiela’ya Iduve zihniyetini ve anlayışını öğretiyor. Diğeri ise Priamos gezegeninde yaşayan Daniel adlı bir insan. Daniel, hayatında ne Iduvelileri görmüş ne de duymuş ve o da zorla gemiye getirilmiş. Aiela’nın görevi, Priamos’ta Chimele’nin işini halletmekle görevlendirilen (bunun farkında olmayan) Daniel ile Iduve arasında iletişimi sağlamak.
Romanın ilk bölümü, rızaları dışında gemiye getirilen Aiela ile Daniel’in ya öldürülmek ya da kesin bir görevi yerine getirmek arasında seçim yapmak zorunda kalışlarını anlatıyor. Aynı zamanda, üç yabancı arasında kurulan zorlu telepatik bağ da hikâyenin önemli bir parçasını oluturuyor. Bu süreçte Iduve dünyasının kendine has anlayışını, toplumsal düzenini, cinsellik ve yaşam biçimlerini yavaş yavaş keşfediyoruz. İlerleyen sayfalarda, Daniel, Priamos’ta saklanan Iduveli bir kaçağı – sıra dışı biri olan Tejef’i- yakalamaya çalışıyor. Bu görev hayati önem taşıyor; eğer başarısız olurlarsa Priamos gezegeni, burada yaşayan milyonlarca insan ve Amaut yok edilecek.

HoW birbirini kovalayan uzay gemileri, savaşlar, fantastik dijital/sanal karmaşıklıklar gibi aksiyonlar vaat etmeyen, bunun yerine kişisel, kültürel ve kültürlerarası ilişki karmaşıklıklarına odaklanan bir metin. Metin kendini hemen açığa vurmayan, başlarda okuru epey bir karanlıkta el yordamıyla ilerleten, boşlukları adım adım, yavaş yavaş dolduran bir tarza sahip. Metnin odağında Iduve kültürü yer almasına rağmen bu müstesna türe dair bilgiler ancak kitabın ortalarına doğru veriliyor. Bu da merak duygusunu sürekli ayakta tutuyor. Metnin en kendine has özelliklerinden biri de uzaylı türlerin kültürlerini anlatmak üzere yer yer karakterleri kendi dillerinde konuşturması. Özellikle türlerin yaşam biçimlerinde belirleyici olan bu kavramlar, durumlar ve olgular, Iduvece ve Kalliaca dilinde ifade ediliyor; kitabın arkasında da bütün bunları anlatan bir mini sözlük bulunuyor. Bu teknik yoluyla olayların akışında kimin neyi niçin yaptığı daha anlaşılır kılınmaya çalışılıyor, ancak sık sık sözlüğe bakmak yorucu olduğu gibi pek çok şeyi benzer birkaç kavramla açıklamak da biraz hayal gücünü kısıtlıyor.
Kitabın ana teması kültürler, anlayışlar ve yaşam biçimleri arasındaki büyük farklılıklar, iletişimsizlikler ve çatışmalar üzerine kurulu. Bu dört türe mensup karakterler, mecbur kaldıkları için birbirlerini anlamaya, birlikte hareket etmeye ve hatta zaman zaman sevgili olmaya çalışıyor. Ancak dünyayı kavrayış biçimleri ve etik anlayışları o kadar farklı ki sürekli çatışıyorlar. Örneğin, her dört tür için de doğru davranmak, onur ve saygınlık çok önemli. Fakat bu kavramlar her türün kültüründe bambaşka karşılıklar buluyor. Kallialılar için onur (elethia), asalet, doğru ve düzgün davranış, sorumluluk ve genel düzene bağlılık demek. Öte yandan, Iduveliler için onur (arastiethe) hayati bir kavram. Bir Iduve olmanın gücü ve sorumluluğu anlamına geliyor, her koşulda gücünü tavizsizce kullanmayı gerektiriyor. Iduveliler, onurlu davranmak adına türdeşlerini, hatta Iduve olmayan kişi, toplum ve gezegenleri bir çırpıda yok edebiliyor. Metin boyunca her durumun tarafların kültürel kodları doğrultusunda algılanış ve yorumlanışından doğan çarpışma ve çatışmalar, dünyamızdaki topluluklar, milletler ve inançlar arasındaki bitmek bilmeyen itiş kakışa dışarıdan bakmamıza imkân tanıyor.

Olur da bir gün uzaylı uygarlıklarla karşılaşırsak, bu yaratıkların nasıl davranacağına dair çok çeşitli fikirler ve varsayımlar mevcut. Uzaya ilk çıktığımız dönemdeki yaygın naif düşünceye -yani yıldızlararası seyahat yapabilecek bir uygarlığın etik açıdan da hayli gelişmiş olacağı fikrine- artık son derece karanlık, ürkütücü uygarlık tasavvurları eşlik ediyor. HoW’da da Iduveliler her ne kadar birer insansı memeli gibi gözükse de, kesif birer avcı olarak diğer türlerin duygusal durumlarıyla, etik anlayışlarıyla en ufak bir bağlantı kuramıyorlar. Örneğin, “merhamet” diye bir kavramı hiçbir şekilde kafalarında canlandıramıyorlar. Tüm bunlara rağmen, kitapta farklı türlerden ana karakterler içine düştükleri çıkmazdan kurtulmak için kişiliklerinin sınırlarını zorluyor, hiç bilmedikleri anlayışlara ayak uydurmaya çalışıyor.
Cherryh, kadın bir yazar olarak bilimkurgu dünyasına hâkim eril bakış açısını kırma uğraşı veriyor. Romanlarında başkahraman olarak sıkça kadınları seçiyor. HoW’da klasik anlayışa göre Iduve erkekleri daha güçlü, savaşçı ve cinselliğine düşkün, “katasukke” adı verilen -yani salt zevk için başka türlerle (bu durumda Kallialılarla) sevişme eğilimine sahip- bireyler olarak resmedilirken; kitapta liderler ve bilge kişilerin çoğu dişi. Ashanome gemisinin ve klanının lideri Chimele, metin boyunca “acımasız” tavırlar sergilemesine rağmen aslında türüne özgü biyolojik ve kültürel yönlendirmelere direnen adil, bilge ve cesur biri. Metinde, Iduvelilerde hamilelik ve doğum sonrası dişi bedenlerde yaşanan çılgınlık hâlleri oldukça çarpıcı biçimde anlatılıyor.
Kısacası, hiç Cherryh okumamış ve okumaya niyetlenenler, Cyteen, Downbelow Station, The Pride of Chanur, Foreigner gibi uzun serilerde yer alan başyapıtlarına ısınmak için Hunter of Worlds ile başlamayı tercih edebilir.
Yazan: Hira Doğrul