Netflix özel yapımı olan Stranger Things, 80’ler popüler kültür ve sinemasını referans alan ilk sezonu ile büyük ilgi görmüştü. Matt ve Ross Duffer kardeşler tarafından kurgulanan yapım, bilimkurgu ve doğaüstü gibi ögeleri başarılı bir biçimde harmanlıyordu. Shawn Levy de yapımcı olarak yer alarak, projenin hayat bulmasını sağladı. Duffer kardeşler haricinde, Levy de serinin bazı bölümlerinde yönetmen olarak yer almıştır. İlk sezonun büyük bir başarı göstermiş olmasıyla, devam projesine kısa sürede başlanılmıştı. Stranger Things, çocuk oyuncuları, referansları, paralel evreni, görselliği; senaryosu ve özenli yönetimi ile yaş aralığı olarak geniş bir kitleye hitap etmeyi başarmıştı. İkinci sezon, görsel ve yönetim olarak daha görkemli bir geri dönüş gerçekleştiriyor.
İlk sezonda, “Baş Aşağı Dünya” olarak tabir ettikleri paralel evrenden gelen yaratıkla mücadele eden Hawkins sakinleri, bu sefer daha büyük bir tehditle karşı karşıyalar. Yaratığın Dünya’ya sızmasında başrol oynayan Hawkins Ulusal Laboratuvarı, yenilenmiş ekibi ve kendilerini “iyi adam” olarak tanıtan Dr. Sam Owens (Paul Reiser) liderliğinde, Dr. Martin Brenner’in (Matthew Modine) açmış olduğu belanın yaralarını büyük oranda sarmıştır. Fakat paralel dünyadaki devasa bir varlık, Will Byers’ın (Noah Schnapp) zihnini bulunduğumuz dünyayı ele geçirmek için bir araç olarak kullanır. Will, önceki sezonda paralel dünyada bir süre sıkışıp kaldığı için, bazı zamanlarda anlık olarak Baş Aşağı Dünya’ya geçebilmektedir; her geçişi sırasında bu devasa varlıktan kaçmaya çalışır. Zindanlar ve Ejderhalar (Dungeons & Dragons) kutu oyunun büyük hayranı olan Dustin Henderson (Gaten Matarazzo), Lucas Sinclair (Caleb McLaughlin) ve Mike Wheeler (Finn Wolfhard), zihni ele geçirmeye çalışan yaratığı oyundaki Demogorgon’a benzetirler.
Anlaşılacağı üzere, ikinci sezonun kilit karakteri Will. Yeni sezonu büyük bir merakla belenen projede Duffer kardeşler, devam halkasını Will üzerinden kurgulayıp, senaryo açısından garantili bir yol izlemişler. Paralel evrenin atmosferi yoğun ve havada uçuşan polen benzeri nesneler yüzünden virüs kapılmaya hayli elverişli. Will’in paralel dünyada kaldığı süre içerisinde virüs kapması, iki dünya arasında geçiş yapmasına neden olmaktadır. İlk sezonda hikâye Eleven (Millie Bobby Brown) üzerinden şekillenmişti. Hawkins Laboratuvarından kaçan, telekinetik güçlere sahip olan Eleven’ın Mike ile karşılaşmasından sonraki süreci E.T. (1982) ile benzer bir olay örgüsüne sahiptir. İkinci sezonda Will’in, Demogorgon tarafından ele geçirilmesi ve sıcağa karşı duyarlı hale gelmesi The Thing (1982) ve Exorcist (1973) benzeri bir durum yaşanmasına neden olur. Duffer kardeşler, yeni hikâyeyi Eleven üzerinden sürdürmeyip, olası bir tekrara düşmüyorlar.
Eleven, yeni sezonda kimlik arayışında. İlk sezonda yaratık, Eleven’ın peşindeydi; sezon finalinde yaratığı yok etmesiyle arkadaşlarını da maruz kaldıkları tehditten kurtaran Eleven, diğer boyuta geçip sırra kadem basmıştı. Eleven, bu sezon kendini bir baba kız ilişkisi içinde buluyor. Yıllar önce kızını kaybetmiş olan polis memuru Jim Hopper (David Harbor), Eleven’ı saklandığı ormanda bulmasından sonra ona gizlenebileceği yeni bir yuva yaratır. Hawkins Laboratuvarı, başta Jim Hopper olmak üzere, ilk sezondaki olayların tüm muhataplarının sessiz kalması yönünde bir anlaşma yapmıştı. Laboratuvarın, kirli işlerinin üzerinin örtülmesi ve paralel evrene açılan kapı gibi bir durumun ülke çapında öğrenilmemesine karşı almış olduğu bir önlemdi. Tehditten ziyade karşılıklı güven esasına dayanan bir anlaşma yapılmıştır. Eleven’ın tekrar ortaya çıktığının bilinmemesinden dolayı Hopper, onu uzun zamandır kullanmadığı bir orman evine yerleştirip, birlikte yaşamaya başlarlar. Egolarından artık uzaklaşmaya başlayan Hopper, bir baba gibi, Eleven’ı koruma altına alır; ama aşırı korumacı hali yer yer karşılıklı çatışmaların yaşanmasına da neden olur.
Stranger Things, ilk sezonun gölgesi altında kalmayarak üzerine daha çok şey ekleyerek yoluna devam ediyor. Bir proje yapım olmaktan çıkıp, yeni sezonu ile daha sinemasal ve çok daha zengin. Kadroya yeni eklenen karakterleri ve ana karakterlerin kişisel gelişimleri; Demogorgon’un ortaya çıkışı ile Baş Aşağı Dünya’nın daha organik bir hal alması bu zenginliğin bir parçası. Hayaleti andıran zihin hırsızı devasa varlığın, peşinde olduğu karakterleri paralel boyutta sürekli takip etmesi tekinsiz bir atmosfer oluşmasına neden oluyor. Will’in annesi Joyce Byers’ın (Winona Ryder) yeni erkek arkadaşı rolündeki Sean Astin, Bob Newby karakteri ile Stranger Things 2’nin gizli kahramanı. Aslan yelesi görünümlü sarı renkli saçlara sahip, okula yeni gelen psikopat Billy Hargrove rolüyle Dacre Montgomery, oyunculuk anlamında adeta döktürüyor.
80’ler popüler kültür ve yapımlarının bir harmanı olan yapımın her bir bölümü, sürpriz yumurta niteliğinde. Yeni sezonun ilk bölümünde Gremlins etkilerini görebiliriz. Hayalet Avcıları (Ghostbusters) ve Gremlins, 1984 yılında gösterime girmişti. Stanger Things 2’de yıl 1984’tür. Dört kafadarlar Mike, Dustin, Will ve Lucas, Cadılar Bayramı için kendi hayalet Avcıları kostümlerini tasarlarlar. Bu, yapımda yapılan direkt göndermedir; ama Dustin’in evinin önündeki çöp bidonunun içinde tuhaf yaratığı bulup, sahiplenmesi; yaratığın hem sevimli hem tekinsiz görünüşü, keşfedilmeyi bekleyen bir Gremlins referansıdır. Yapım, referanslarını direkt ve dolaylı olarak sergilemektedir. Stranger Things’i Stranger Things yağan şey, ele aldığı referansları yorumlayış biçimidir.
Duffer kardeşler, sadece referanslar ile değil, yönetmenlik anlamında da 80’ler ruhuna yaklaşıyorlar. Sanat yönetimi ve renk paleti kullanımı bir önceki sezona göre daha özenli. Görüntü kalitesinde dijitale kıyasla analog (Film) bir ruh hakim. 80’ler popüler kültürünün yoğun olarak kullanılması, kimi bölümlerde hikâye anlatım dilinde farklılıkları da beraberinde getiriyor. Eleven’ın, annesine ulaşma arayışında çıktığı yolculukta, kayıp kardeş Kali (Lienna Berthelsen) ile karşılaşmasını anlatan The Lost Sister bölümü, sezon içinde hikâye bütünlüğünden bağımsız ve yan öyküye sahip tek bölüm. Walter Hill klasiği olan The Warriors‘ın (Savaşçılar / 1979) serbest bir uyarlaması olan bu bölümde Eleven, kendisi gibi özel güçlere sahip Kali’den, yeteneğini daha etkili kullanma yönünde kısa bir eğitim de alır. Kali, Eleven gibi laboratuvarda tutsak tutulmuş çocuklardan biriydi; kod adı Eight idi.
Çetenin lideri konumundaki Kali, adeta gücün karanlık tarafındadır. Zihinleri manipüle edebilen bir güce sahiptir. Eleven ile bölüm boyunca geçirmiş olduğu süre içerisinde onu karanlık tarafa çekmeye çalışır. Eleven ve Kali, laboratuvarda birlikte çokça vakit geçirmiş ve birbirlerini kardeş olarak görmüşlerdir. The Lost Sister, bölümüyle Duffer kardeşler, Eleven’nı kimlik arayışına çıkarıp, karanlık tarafını gözler önüne seriyorlar. Gücün etkin kullanım ve geliştirme sahnelerinde Star Wars etkileri de dikkat çekiyor.
İkinci sezonda hikâye, üç katmanlı bir yapıya sahip: Dustin, Mike, Lucas’ın, minik yaratık üzerinden şekillenen Gremlin benzeri keşif süreçleri. Will’in öte dünyadaki varlığın etkisi altına girdikten sonra, annesi Joyce Byers’ın Exorcist’i andıran şeytan çıkarmaya yönelik çabaları. Jim, Eleven arasındaki çetrefilli baba kız hikâyesi, öykünün ana hattını oluşturuyor. Sezona yeni eklenen karakterlerin de kendilerine özgü alt hikâyeleri ve senaryoda lokomotif görevi gören etkileri var. Özellikle Sean Astin’in Bob rolü, The Goonies (1985) filmindeki Mikey ile büyük benzerlikler taşıyor. Define avcısı çocukların maceralarını anlatan The Goonies’te yer alan bir repliğini, dizinin bir bölümünde Will’in çizmiş olduğu gizemli resimleri yorumlarken bire bir tekrarlıyor. Bob’un bu keşfi, yapımdaki gizli ve korkunç yerin keşfedilmesini sağlıyor.
Stranger Things, ismi gibi tuhaf öyküler anlatmasının yanında, bulundukları kasaba tarafından da tuhaf kabul edilen karakterlere sahip. Yapım, toplum içinde yabancılaşma yaşayan gerek çocuk gerekse yetişkin karakterleri ile içsel bir yolculuk vaat ediyor. Sezonun final bölümündeki okul balosu sahnesinde Dustin, karşı cins tarafından dans konusunda birkaç kez reddedilir. Sonrasında Dustin’i köşeye çekilmiş ağlar vaziyette buluruz; Dustin’in, diğerleri tarafından “normal” olarak kabul görmediğini aynı anda birkaç kez yaşaması onda bir yıkım yaşatır. Bob Newby’de dışlanmış bir çocukluk geçirmiştir ve Joyce Byers gibi bir güzelle birlikte olduğuna hala inanmakta zorluk çekmektedir; gerçi Joyce da travmatik bir karakterdir.
Stranger Thing 2, sürpriz yumurta içeren bölümleri, müthiş karakterleri ve hikâyesi ile son yılların en iyi işlerinden biri. Çok daha görkemli ve korkutucu anlara sahip olmasına rağmen Duffer kardeşler kontrolü elden bırakmıyorlar. Sezonu müthiş bir finalle bitirip, üçüncü sezona kapıyı aralıyorlar. Final sahnesinde kamera, Sting’in Every Breath You Take’i eşliğinde, okul balosundan dışarıya doğru çıkarken ters dönmeye başlar. Ters dönüşünün bitişi anında Baş Aşağı Dünya’ya geçiş yapar. Sting’in unutulmaz parçasının sonu “Seni izliyor olacağım” olarak biter; paralel Dünya’daki devasa Demogorgon, okul balosunun tepesinde onları izlemektedir. Ağızları açık bırakan finalden sonra, bakalım üçüncü sezonda bizleri nasıl bir macera bekliyor?