Diziye geçmeden önce, Arthur C. Clarke’ın 1953 tarihli aynı adlı romanından kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. İlk olarak 1997 yılında Cep Kitapları tarafından “Son Nesil” adıyla dilimize kazandırılan Childhood’s End, Arthur C. Clarke’ın en dikkat çekici ve en başarılı erken dönem eserlerinden biri olarak gösterilir. Cep Kitapları baskısına ulaşmanın giderek zorlaşmaya başladığı bir dönemde imdada yetişen İthaki Yayınları, kitabı tekrar okuyucuyla buluşturdu. “Bilimkurgu Klasikleri” dizisinin 5. kitabı olarak yayımlanan Çocukluğun Sonu, bilimkurgu edebiyatından hoşlanan herkesin keyifle okuyacağı bir eser.
Romanı sinemaya uyarlamayı düşünen ilk isimlerden biriyse efsanevi yönetmen Stanley Kubrick olmuştur. Ne var ki kitabın hakları başka bir yönetmen tarafından opsiyonlandığından bu proje gerçekleştirilemez. Bunun üzerine Kubrick ve Clarke, ortak bir çalışmaya imza atarak 2001: A Space Odyssey’e hayat verirler. İkilinin, bilimkurgunun mihenk taşı olarak nitelendirilen 2001: A Space Odyssey gibi bir yapım ortaya çıkardığını düşündükçe, insanın iptal edilen Childhood’s End projesine yas tutası geliyor. Öte yandan romanın, sayısız kez sinema filmine ve televizyon dizisine uyarlanması gündeme gelmiş; ancak bu girişimler çeşitli nedenlerden ötürü hayata geçirilememiştir. 2013 yılının Nisan ayında Syfy, romanın bir mini dizi olarak çekileceğini açıklamış ve Clarke hayranları arasında geniş çaplı bir heyecan dalgası yaratmıştır. Hayranların bir iptal haberine daha tahammülü yoktu; fakat korkulan olmadı ve dizinin ilk bölümü 14 Aralık 2015 tarihinde seyirciyle buluştu. Dizinin yönetmen koltuğunda, Doctor Who’nun kimi bölümlerini de çekmiş olan Nick Hurran’ın oturduğunu hemen belirtelim. Oyuncu kadrosunda ise Mike Vogel, Daisy Betts, Georgina Haig ve Charles Dance gibi isimler var.
“Hiçbir ütopya, toplumun bütün bireylerine sonsuza dek tatmin sağlayamaz.”
Hikayemizin perdesi, Dünya’nın çeşitli kentleri üzerinde birtakım esrarengiz uzay gemilerinin belirmesiyle açılır. İnsanlar bu duruma henüz anlam bile verememişken, ansızın geçmişte ölmüş tanıdıklarını görmeye ve onlardan mesajlar almaya başlayacaktır. Durumun kendisi her ne kadar tüyler ürpertici olsa da, mesajlar son derece dostane ve barışçıldır. Daha sonra bunun, uzaylıların insanlarla bir çeşit iletişime geçme yöntemi olduğu anlaşılır. Söz konusu mesajda kendine Karellen diyen ve Dünya’ya yönetici olarak atandığını belirten uzaylı, tüm insanlığı soğukkanlı olmaya davet etmektedir. Ancak tahmin edilebileceği gibi, insanlık için bu hiç de kolay değildir. İstila paranoyası adeta bir salgın gibi geniş kitlelere yayılmakta gecikmez. Pek iç açıcı olmayan bu manzaraya reğmen Karellen, insanlığa huzur ve eşitlik getirmek üzere geldiğini yineler. Kaldı ki kentlerin üzerinde beliren uzay gemileri, herhangi bir düşmanca tutum içinde de değildir.
Öte yandan küçük bir kasabada çiftçilik yaparak yaşamını sürdüren Ricky Stormgren‘in hayatıysa değişmek üzeredir. Zira çevresinde “arabuluculuğu” ile ünlenen Ricky, Karallen tarafından elçi olarak seçilmiştir. Bundan böyle Karellen, insanlığa yönelik mesaj ve talimatlarında Ricky’yi kullanacak ve çok geçmeden kahramanımıza “Mavi Yakalı Peygamber” lakabı takılacaktır. Aslında kamuoyunun kendisine taktığı bu lakap pek de şaşırtıcı değildir. Çünkü Karellen’in yanına gidebilen ve onunla düzenli olarak görüşebilen tek dünyalı kendisidir. Fakat bu görüşmeler esnasında Karellen ile hiç yüz yüze gelmediği için, kendisinin neye benzediğine yönelik bir fikri yoktur. Sadece tüm dünya dillerini öğrenmiş olan bu uzaylının sesini duymakla yetinmek zorundadır. Çünkü Karellen’e göre insanlık henüz kendisini görmeye hazır değildir.
Her ne kadar bunun bir çeşit yem olduğunu düşünenler varsa da Karellen’in insanlığa vaat ettikleri bir bir gerçekleşmeye başlar. Savaşlar sona ermiş, gelir dağılımındaki uçurumlar giderilmiş, kıtlıklar önlenmiş, hastalıkların büyük bölümü tarihe karışmış ve dahası tüm devletler “Dünya Federasyonu” çatısı altında birleşmiştir. İnsanlık bir nevi “Altın Çağ” yaşamaktadır. Dolayısıyla Karellen’e karşı tüm insanlık büyük bir saygı ve sevgi beslemeye başlar. Çünkü O, artık bir kurtarıcıdır. Dünya üzerindeki tüm bu iyileştirmelere rağmen, Karellen’e güven duyulmaması gerektiğini savunan kişiler ve oluşumlar da vardır. Özellikle adına “Özgür Lig” denilen bir oluşum, karşıt propagandayla insanlığı rehavete kapılmaması konusunda uyarmakta ve direnişe çağırmaktadır. Fakat tüm bu çatlak sesler, hem cennetvari ortamın büyüsü ve hem de Karellen ile Ricky’nin doğru stratejileri sayesinde bastırılır. Çünkü insanlık halinden memnundur ve Karellen’e şükretmektedir.
Ricky Stormgren’in yanı sıra, kurgudaki kilit isimlerden biri de Milo Rodricks‘tir. Tekerlekli sandalyeye mahkum bu çocuk, bilime merakı ve akılcı sorgulamalarıyla dikkat çeker. Ancak bir serserinin kurşunuyla ölmesinin ve ardından Karellen’in müdahalesiyle tekrar dirilmesinin akabinde, o da diğer tüm insanlar gibi rehavete kapılanlar arasına dahil olacaktır. Üstelik bu dirilme sonrası yürümeye başlamış ve engelinden de kurtulmuştur. Kısacası tüm insanlık ve Dünya için rüya gibi bir yaşam sürüp gitmektedir. Durumun belli bir istikrara kavuşması sonrasında Karellen, görevini başarıyla tamamladığını söyleyerek Ricky’nin görevine son verdiğini duyurur. Mavi Yakalı Peygamber’in emeklilik vakti gelmiştir. Ne var ki bir süre sonra Ricky, amansız bir hastalığa yakalanacak ve dahası kısır olduğu bilgisiyle sarsılacaktır. Ricky hastalığıyla cebelleşirken Karellen’in kendisine yardım eli uzatmamasıysa değişik söylentilere yol açacaktır. Tüm bunlar bir yana, yeryüzündeki ütopya sürüp gitmekte ve artık insanlık için Karellen’in yüzünü görme vakti gelmektedir…
Karellen’in insanlık huzuruna çıkmasıyla beraber evrensel bir şokun yaşanması da kaçınılmaz olur. Çünkü Karellan, dinsel motolojideki Şeytan tasvirinin birebir kopyası görünümündedir. Kırmızı rengi, heybetli boyu, kanatları, toynakları, boynuzları ve sivri uçlu kuyruğuyla adeta cehennemden çıkıp gelmiş gibidir… Bazı dini kesimler, Karellen’in şeytansı görünümünü ileri sürerek propagandalarını sıklaştıracak; fakat ilk şoku atlatan insanlık, zaman içinde bu duruma da alışıp Karellen’i olduğu gibi kabul etmeye yatkınlaşacaktır. Diğer yandan Karellen’a karşı çıkanlar sadece birtakım radikal dini gruplar değildir. Kimi bilim insanları da, gerçekleşen ziyaretten bu yana bilimin tıkanmasından ve gelişimin durmasından şikayetçidirler. Bu itirazları dillendiren bilim insanlarından biri de Milo Rodricks’tir. Ancak Karellen, söz konusu eleştirileri “artık bilime ihtiyacınız yok” diyerek kabul etmez. Çünkü O’na göre insanlığın ihtiyaç duyduğu her şey sağlanmıştır ve artık bilim tamamen beyhude bir uğraş olacaktır.
Dünya’daki bu ütopik manzara sürüp giderken, yavaş yavaş bazı tuhaflıklar ortaya çıkmaya başlar. Özellikle bir süredir yakalandığı amansız hastalıkla mücadele etmekte olan Ricky’nin, bizzat Karellen tarafından kısır bırakılmış olması olayları daha da tuhaflaştıracaktır. Karellen “seni büyük bir acıdan kurtardım” diyerek kendisini savunsa da, akabinde yaşanacak olaylarla birlikte insanlığın yazgısı tamamen değişmeye başlayacaktır. Üstelik bu yazgının başrolünde de çocuklar olacaktır…
Toplam üç bölüm olarak çekilen Childhood’s End, her ne kadar ufak tefek ayrışmalar göze çarpsa da, uyarlandığı romana olan bağlılığıyla dikkat çekiyor. Ayrıca projenin mini dizi formatıyla hayata geçirilmesi de doğru bir karar olarak karşımıza çıkıyor. Bu sayede yapımın hem akıcılığı ve hem de vuruculuğu perçinlenerek, izleyici üzerindeki etkisi güçlendirilmiş. Zira Childhood’s End gibi bir başyapıtın, sakız misali uzatılarak 3-4 sezona yayılması can sıkıcı bir hal alabilirdi. Ek olarak, seriyi romanını okuduktan sonra izlemenizde fayda var. Böylece romanı okurken alacağınız zevkin kat sayısını düşürmemiş olursunuz.
Sonuç olarak Childhood’s End, bilimsel kabullerimize sığmayan karakterleriyle bilimkurgunun en önemli işlevi olan “yadırgatma” mekanizmasını başarılı bir şekilde çalıştırıyor. Dahası hepimizi dinsel, felsefi ve toplumsal kalıplarımızı sorgulamaya yönelik bir beyin jimnastiğine zorluyor…