the mandalorian 3 sezon

Üçüncü Sezonuyla The Mandalorian

12 Kasım 2019’da Disney+, The Mandalorian‘ı yayımlamış ve kısa süre içinde çok fazla olumlu geri dönüş almıştı. Tek başına gezen ödül avcısı Din Djarin’in maceralarına odaklanan Star Wars dizisi, elde ettiği başarıyla çok konuşuldu. Yarattığı olumlu atmosferle dizinin ikinci sezonu da çok geçmeden platformdaki yerini aldı. İlk sezondaki kalitesini sürdüren dizi, beklentileri fazlasıyla karşıladı. Çok geçmeden Grogu’nun sevimliliğiyle Mando’nun cesareti dillere pelesenk oldu. Ayrıca yapımda, Star Wars evreninden tanıdık yüzlere de yer veriliyor ve her türden izleyicinin gönül teline dokunuluyordu.

İkinci sezonun ardından Jon Favreau‘nun başka projelere yönelmesi sonucu üçüncü sezonun gelmesi biraz uzadı, ancak The Mandalorian tutkunları sabırla bekledi. Ve nihayet, yaklaşık üç yıl aradan sonra üçüncü sezona kavuştuk. Peki The Mandalorian’ın üçüncü sezonu beklediğimize değdi mi? Gelin hep beraber The Mandalorian’ın yeni sezonuna artısıyla eksisiyle bir göz atalım.

Öncelikle bu sezon, dizinin hangi yöne direksiyon kıracağını kestirmek mümkün değildi. Dizinin konsepti ve kemik işleyişi tam yerine oturmuşken böylesine sert vites değişikliği önemli bir sorunu da beraberinde getirdi diyebiliriz. Hatırlarsanız ikinci sezonun sonuna doğru Luke Skywalker‘ın yanında eğitim görmesi gereken Grogu‘nun tekrar Mando’nun yanına dönmesi, ikilinin maceralarının devam edeceğini müjdelemişti. Ancak bu sezonun geneline baktığımızda, Grogu’nun daha çok izleyici oyalayan bir figür hâline geldiğini görüyoruz. Henüz yeteneklerinde belirli düzeye ulaşmamış karakterimizin böylesine zorlu bir yola çıkmak yerine daha güvenli bir yerde kalması gerekiyordu. Öyle görünüyor ki senaryo ekibi, görev odaklı maceralar yazmak ile diziyi genişletmek arasında bocalamaktan kurtulamamış.

Söz konusu durum, dizinin geneli için hayati bir öneme sahip aslında. Üçüncü sezon bölümlerindeki dağılıma baktığımızda bunu daha net anlıyoruz. Dizide, Mandalor gezegeninin geri alınması, Djarin’in af yolculuğu, Mandalorian öğretileri, Bo-Katan ve Kara Kılıç gibi çok fazla olayı bir arada görüyoruz. Bu da hâliyle diziyi daha derin ve aksiyon merkezli bir konuma getiriyor. Ancak bölümlerin süresi bu yükün altından ne yazık ki kalkamıyor. Aslında süre kısıtlılığı ilk iki sezon için sorun değildi. Çünkü olaylar, sürekli galakside seyahat eden ikilinin başından geçen farklı öyküleri konu alıyordu. Ama üçüncü sezonla birlikte bu sihirli formül terk edildi. Oluşacak boşluğun doldurulması koşuluyla böylesi bir karar değişikliğine gidilebilir elbette. Ancak olayların gelişme ve sonuçlanma hızına baktığımızda, her şeyin adeta bir oldu bittiye getirildiğini üzülerek fark ediyoruz.

Hayranları üzen diğer bir nokta da Din Djarin’in olaylar karşısında sönük ve ikinci planda kalması. Daima hikâyenin merkezinde olan kahramanımız, bu sezon kah ortadan kayboldu kah alıştığımızın dışında bir performans sergiledi. Battlestar Galactica dizisinden tanıdığımız Katee Sackhoff’un Bo-Katan Kyrze olarak diziye ambargo koyması, hâliyle Din Djarin’in de arka planda kalmasına yol açtı. Üçüncü sezonda Djarin ve Grogu’dan ziyade Mandalorluların tekrar bir araya gelmesini ve gezegenlerini geri alma çabalarını izledik. Bu da dizinin, karakter hikâyesini terk ederek bir çeşit ulus hikâyesine evrilmesiyle sonuçlandı. Özellikle yapılan açıklamalara da bakacak olursak, bunun bilinçli bir tercih olduğu anlaşılıyor. Yani artık The Mandalorian, sadece Din Djarin’in değil tüm Mandalorluların hikayesine yoğunlaşan bir dizi olarak karşımıza çıkacak.

Bu kararın ileride neler getireceğini kestirmek zor, ancak söz konusu değişimin genel hikâyeye yedirilerek yapılması gerekiyordu. Oysa sezon içinde izlediğimiz bazı bölümlerin kurgu bütünlüğü açısından sırıttığına şahit olduk. Tabii tüm bu olumsuzluklara rağmen, üçüncü sezonda izlediğimiz olumlu şeyler de vardı. Örneğin görsel efektlerin ve müziklerin kalitesinden ödün verilmemesi sevindiriciydi. Bilindiği gibi, önceki sezonların müziklerini besteleyen Ludwing Göransson’ın yerini Joseph Shirley aldı. Bu değişikliğe kaygıyla yaklaşanlar olsa da, Shirley işini hakkıyla yaparak endişeleri bertaraf etmeyi başardı. Ayrıca oyuncu performanslarının devamlılığı, sinematografi ve birkaçı hariç aksiyon sahneleri de genel anlamda iyiydi. Ayrıca Grogu’nun yavaş yavaş güçlenmesi, ilerleyen sezonlar için meraklandırıcı bir unsur.

Sezona manevi bir bakış attığımızda; güven, dostluk, inanç ve yurt sevgisi gibi kavramların ön plana çıktığını görüyoruz. Din Djarin ile Mandalor öğretilerine ve inançlarına tanık olurken, Bo-Katan ve diğer sürgündeki Mandalorlularla da dostluk ve yurt sevgisini tadıyoruz. Dr. Pershing ve Elia Kane arasındaki güven meselesi de her zaman dost ile düşmanın ince bir çizgide yürüdüğünü tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Kısacası, “Son iki bölümle tüm sezonu kurtarırız,” denilerek çıkılan bu yeni yolculuk, sevenlerinin yüzünü güldürmekten uzaktı. Eksisinin artısından fazla olduğu üçüncü sezondan elimizde kalan tek şey ise final bölümünün adı oldu: Dönüş… Dizinin eski güzel günlerine dönmesi umuduyla…

Önceki

Yazar: Ahmet Boyraz

1993'de Adana'da doğdu. Futbol ve Bilimkurgu hastası. Bilimkurgu konusunda üretmekten çok tüketme eyleminde olsa da bunu tersine çevirmek için elinden geleni yapıyor.

İlginizi Çekebilir

Feminist Bilimkurgunun Ölümsüz Yazarı: Vonda N. McIntyre

70 yaşında hayatını kaybeden Vonda N. McIntyre, 1970’lerin başında Ursula K. Le Guin, Joanna Russ …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et