Tüm Kahramanlar Pelerin Giymez: Swamp Thing

Swamp Thing hiçbir zaman DC evreninin sevilen çocuklarından biri olmamıştır: Superman, Wonder Woman, The Flash gibi parlak kostümleri değil yaprakları vardır, onların aksine bataklıklarda yaşar ve bitkileri kontrol edebilir. Uzun bir aradan sonra, Swampy de kendi dizisini elde etti. Üstelik, hiç duymadığınız ve muhtemelen üye olmadığınız bir platformda, DC Universe’te (gerçi Doom Patrol gibi yapımların da buraya geçeceğini düşünürsek, DC Universe’e abone olmak o kadar da kötü bir fikir olmayabilir)…

Dizi yayın hayatına girdiğinden beri birbirinden ilginç olaylarla karşılaştı. Önce 13 bölüm olarak tasarlanan sezon 10 bölüme indirildi, bu sebeple senaristler muhtemelen sezon içinde gelişen olayları toparladıkları o üç bölümü kompanse etmek için çok zorlandı. Sonrasında, dizinin henüz ilk bölümü yayımlanmışken evraklarda yaşanan bir yanlış anlaşılma sonucu iptal kararı geldi. Bütün bu zorluklara rağmen, çekilen on bölüm gösterilmeye devam edecek.

Yürüyen, konuşan bir salatanın maceraları kulağa sıkıcı gelebilir, ancak Swamp Thing’in kendine has köken öyküsü dizinin yaratıcıları Mark Verheiden (Battlestar Galactica) ve Gary Dauberman’a (It) günümüzde tekrar çekilen diğer süper kahraman dizilerine kıyasla farklı bir yöne gidebilme imkanı sunuyor. Swamp Thing, DC ve Marvel’ın artık bir klişe haline gelmiş “büyük güç büyük sorumluluk” hikayesini şiar edinmiyor, aksine John Carpenter’ın The Thing’ine daha yakın bir rota çiziyor. İlk iki bölümüne bakılırsa, Swamp Thing mükemmel değil, ancak süper kahraman dünyasındaki korku ve fantezinin karışımına duyulan özlemi gidermeye fazlasıyla talip.

Mekan kurgusu dizinin bu iddialı girişine katkı yapan en önemli parçalardan biri. Houma, Louisiana’nın karanlık bataklıklarında geçiyor olaylar; gündüzleri muazzam manzaralara ev sahipliği yapan, geceleriyse en kötü kabuslara davet veren bir yer. Swamp Thing de haliyle vaktini bu gizemli mekanda geçiriyor, böylelikle Nightmare on Elm Street, Aliens ve The Thing gibi eski klasik korku filmlerini andıran bir atmosfer sağlanıyor.

Peki ya hikaye? O da gayet iyi. Çizgi romanlardan alınan birçok karakter modern dokunuşlarla düzenlenmiş ve ortaya şöyle bir şey çıkmış: Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi doktoru Abby Arcane (Teen Wolf’ta da oynamış Crystal Reed), memleketi Houma’da yayılmaya başlamış bir virüsü incelemek için gönderilir. Orada bulduğu şeylere hiçbir açıklama getiremez. Virüs hızla yayılıyordur, öyle ki buldukları ölü bir adamın her tarafı sarmaşıklarla kaplıdır, bir sürü yeni sarmaşık da ağzından çıkmaya devam etmektedir. Meslekteki ünü iyice düşmüş bir bilim adamı olan Alec Holland (Power’dan Andy Bean) da ona eşlik eder, Alec çoktan bu ilginç virüsü araştırmaya başlamıştır. Ne var ki işler pek yolunda gitmez, talihsiz birtakım olaylar yaşanır ve Holland bölümün sonunda sarmaşıklardan bir elbise giyer.

Dizinin doğa dostu bir yanı da var (bataklıkları koruyalım!), bu sebeple baş düşmanın bataklığa bina dikip para kazanmaya çalışan bir müteahhit (Avery Sunderland / Will Patton) olduğunu söylersek pek şaşırmazsınız muhtemelen. Sunderland’lerin kızı ve Abby yıllar önce bir kaza geçirmişler, bu sebeple Avery Sunderland’in eşi rolündeki Virginia Madsen ona kötü davranamıyor. Avery’nin yanında çalışan ve onun kötü emellerine ulaşmasına yardımcı olan bilim adamı Jason Woodrue (Kevin Durand) da, Swamp Thing kanonuna alışkın olanların şaşırmayacağı gibi, eninde sonunda klorofilin tadına bakıyor.

İlk iki bölümün yoğunluğuna bakılırsa, senaristlerin ellerinde işleyebilecekleri çok fazla hikaye var. Gereğinden çok mu? Belki de. Avery Sunderland’in bataklığı sömürmek için kullandığı “yeşil veba”, Sunderland’lerin kızıyla Abby’nin geçmişte yaşadıkları, kör bir medyum, tonla komplo, güvende olup olmadıklarını merak eden kasabalılar ve tabii ki Swamp Thing’in kendisi. Bu hikayelerin çoğu birbiriyle bağlantılı ve bu da gayet iyi bir şey. Ancak işlenecek o kadar çok konu var ki, iki bölümün tamamında Swamp Thing’i yalnızca beş dakikalığına görüyoruz. Swamp Thing’in bu özelliği ona çok değerli bir avantaj sunuyor: Eğer hikayenin bütün bu kollarını iyi idare edebilirse, dizinin ilerleyen bölümlerinde uyduruk doldurma hikayelerle muhatap olmayacağız demektir. Ne var ki, madalyonun bir de öteki yüzü var. Çeşitli hikayeleri iyi işlemeyi beceremezlerse, diziye adını veren Swamp Thing dışında envai çeşit şeyi izlemek zorunda kalabiliriz.

Dizinin özel efektleri hem bilgisayar yardımıyla hem de pratik olarak yapılıyor, bu da nostaljik korku filmleri tonunu yakalamasına yardım ediyor. Dizinin klasik korku filmlerini ve Swamp Thing’in seksenlerdeki yapımını seven kitleye dokunmayı başarabildiği yönlerden biri de bu. Swamp Thing her ne kadar adıyla ve konusuyla klişe bir eser gibi dursa da, diziyi günümüz izleyicisine sevdirebilmek için yapılmış değişiklikler ve hikayenin kendine has bazı yönleriyle, ortaya hiç de fena olmayan bir dizi çıkmış. Dizinin iptali bu sebeple son derece talihsiz, ancak o cephedeki gelişmeler de henüz sonra ermiş gibi durmuyor.

Hazırlayan: Ufuk Cem Çakır | Kaynak

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

O Bir Ankaralı: Mitch Pileggi

Hollywood da dâhil olmak üzere dünya sinemasında Türkiye ile bir bağlantısı olan ya da mesleğinde …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya devam et