Dizi The Man Who Fell to Earth

Tarih: 24 Mayıs 2022 | Yazar: Can Kaçan

0

The Man Who Fell to Earth Dizisine İlk Bakış

Showtime’ın Alex Kurtzman ve Jenny Lumet imzalı yeni dizisi The Man Who Fell to Earth, 1976 çıkışlı orijinal filmin devamında gelişen olayları konu alıyor. Nicolas Roeg imzalı filmde David Bowie, insansı zaaflara yenik düşüp yozlaşmış idealist bir uzaylıyı canlandırıyordu. Dizide ise Chiwetel Ejiofor tarafından canlandırılan Faraday isimli bir başka uzaylının macerasına tanık oluyoruz. Uzaylının Faraday ismini alışı, geldiği gezegen, davranış biçimi ve diğer pek çok özelliği, üzerinde oldukça düşünülmüş zekice detaylar içeriyor. Kurtzman, dizi hakkında Geek’s Guide to the Galaxy’e verdiği bir demeçte şöyle söylüyor: “Başta Walter Tevis, David Bowie, Nicolas Roeg olmak üzere, filmde emeği geçen herkesi onurlandırmaya çalışıyoruz, öte yandan yeni eklemeler ile hikâyedeki süreklilikte biz de varız demek istiyoruz. Bilimkurgunun bugününe katkıda bulunurken, aynı zamanda gelecekte alacağı hâlin öncüsü olabileceğimize de inanıyoruz…”

Gelgelelim ilk dört bölümü yöneten Kurtzman, bir Nicolas Roeg değil. Orijinal filmdeki o unutulmaz gerçeküstü görsellik ortada yok. Yine de bu, Faraday’in dünyamıza bakış açısını yansıtan aşırı kamera açıları ve müdahaleci ses tonu ile dizinin göz kamaştırıcı ve baş döndürücü olmadığı anlamına gelmiyor. Dizinin yaratıcılarından Kurtzman, Dünya’ya gelen uzaylımızı betimlerken aklında sürekli ünlü komedyen Buster Keaton’ın canlandığını belirtiyor. Yüzünü sabit tutarken vücudunu alışılmadık şekillerde hareket ettirmesiyle tanınan Keaton, tesadüfe bakın ki David Bowie’ye de ilham kaynağı olmuş. Kurtzman bu şaşırtıcı keşfini şöyle anlatıyor: “Elime filmin setinde çekilmiş bir sürü fotoğraf geçti. Özellikle bir tanesi çok ilginçti. Fotoğrafta Bowie, karavanında oturmuş Buster Keaton’ın otobiyografisini okuyor, kitaptaki fotoğrafları taklit ediyordu.”

Dizinin kahramanı Faraday, orijinal filmdeki olaylardan 45 yıl sonra Dünya’ya gelen Anthea gezegeninden bir uzaylı olarak karşımıza çıkıyor. Kendini anadan üryan bir vaziyette Dünya’da buluyor ve su arıyor. Konuşmayı bilmiyor ve etrafındakileri gözlemleyerek insan dilini öğrenmesi ilginç sahnelere sebep oluyor. Kurtzman ve Ejiofor, inandırıcı bir uzaylı profili yaratabilmek için ayrıntılı bir arka plan oluşturduklarına inanıyor. “Başta gezegenlerinin çok gürültülü olduğunu düşündük. Gezegenin yıkımı o kadar gürültülüydü ki, sakinleri sözlü iletişimden uzaklaştı ve konuşmadan iletişim kurabilecek şekilde evrimleşti. Sonunda iletişim kurmaları için kullandıkları işaret dilini bulduk. Ayrıca beraber hareket etmeleri için çok özel bir yol yarattık. Oyuncuların bu uyumu yakalayabilmeleri için fazlaca prova yapmaları gerekti.”

Bill Gates/Steve Jobs karışımı bir teknoloji dehası olarak tanıtıldığı resmi açılıştan sonra, uzaylımızın New Mexico çölünün derinliklerine çıplak bir şekilde indiğine tanıklık ediyoruz. Unutulmaz bir sahnede karakterimiz, boğazına soktuğu bir bahçe hortumundan kana kana su içerken görülüyor. Kurtzman, “Bu durum yalnızca roman ve filmde açıklaması yapılmış esprili bir sahneydi. Uzaylı Dünya’ya su için geliyor, gezegeni tamamen susuz. Sanırım bu fikrin ruhunu aldık ve yorumladık. Eğer su bulunmayan bir gezegenden gelmiş olsaydın, yanına alıp götüremeyeceğine göre etraftaki tüm suyu içmeye çalışırdın.”

Bildiğimiz dil kavramına yabancı olan uzaylı, başlangıçta konuşamıyor ve insan davranışlarına anlam veremiyor. Tuhaf davranışları nedeniyle polisler tarafından yakalanıp karakola götürülüyor. Karakolda K. Faraday (Martha Plimpton) adında bir polis tarafından sorgulanıyor. Bu esnada uzaylı, akıl almaz bir hızla insan dilini öğrenmeye başlıyor ve ardından da karşısındaki polis memurunun adını almaya karar veriyor. Uzaylı Faraday ısrarla, geçmişte yaptığı başarısız soğuk füzyon demeleri sonucu bilim camiasından kopan ve babası ve kızıyla kendine küçük bir dünya kuran eski bilim kadını Justin Falls (Naomie Harris) ile temas kurmak istediğini belirtiyor. İkili karakolda karşılaşıyor karşılaşmasına, ancak Justin bu tuhaf ve gizemli adamdan pek de hoşlanmıyor.

Justin’in başarısız olarak nitelendirilen soğuk füzyon girişimleri, belki de başarısız değildir. Belki de Faraday’in, Thomas Jerome Newton (Bill Nighy) tarafından tasarlanan bir enerji cihazı yapmasına yardım edebilecek tek kişi odur. Ve yine belki de bu cihaz hem Faraday’in ölmekte olan gezegenini hem de kendi dünyamızı kurtarma potansiyeline sahiptir. Evet, Newton filmde David Bowie’nin oynadığı karakter ve bilmeniz gereken tek şey onun Dünya’ya geldiği, uzaylı teknolojisinin patentlerini kullanarak zenginleşip ortadan kaybolduğu. Faraday’in Justin’e ihtiyacı var ama Justin gittiği her yerde sorun çıkaran bu yabancının yanında bulunmak istemiyor. Dahası CIA de Faraday’in peşinde ve durum gitgide tehlikeli bir hâl almaya başlıyor.

The Man Who Fell to Earth’ü, yalnızca Faraday’ın misyonu ve amaçlarına olan inancı açısından ele almak doğru olmaz. Dizi aynı zamanda, Faraday’in yolculuğu kadar bizim yolculuğumuzu da yansıtan çevre eleştirilerine sahip. Gezegenimiz ölüyor, hükümetler bu gerçeği çok az umursuyor. Düşündüğümüzden daha erken bir sürede hasar geri döndürülemez olacak. Faraday tam da ölmenin eşiğindeki böyle bir dünyadan geliyor ve bunu umursamayışıma anlam veremiyor. Neden küçük rekabetlerin ve şikâyetlerin ortak geleceğimizi mahvetmesine izin veriyoruz? Büyük ihtimalle insan olduğumuz için. Çünkü bu bizim kusurumuz ve gücümüz.

The Man Who Fell to Earth bu gerçeklerle dolu ve daha tuhaf, sınırları daha fazla zorlayabileceği bir arka plana sahip. Yine de dizinin birtakım iyileştirici dokunuşlara ihtiyacı var. Öncelikle çok yavaş ilerliyor ve çekim teknikleri izleyişi daha da zorlaştırıyor. İlk birkaç bölümde sıkılıp bırakmanız da olası, sabredip ödüllendirilmeniz de. Her şeye rağmen dizi, hikâye anlatımını güçlendiren eksantrik bir tonla harmanlanmış iyi performanslar sayesinde keşfedilmeye değer…

Yararlanılan Kaynaklar:

Etiketler: , , , , , , , , , , , , ,


Yazar Hakkında

Asimov ve Stargate hayranı...