The Man in the High Castle #3: Dramdan Bilimkurguya Uzanan Yol

Bu yazı Spoiler içermektedir.

Kurmaca Tarih türünün en iyi örneklerinden biri olarak gösterilen Philip K. Dick’in ünlü romanından televizyona uyarlanan The Man in the High Castle’ın 3. sezonu 5 Ekim 2018 itibariyle Amazon Prime ekranlarında izleyicilerle buluştu. John Smith’in dünyayı büyük bir savaşın eşiğinden kurtarması ve eşzamanlı olarak öz oğlunu sahip olduğu bir hastalıktan ötürü Nazilere feda etmesi ile sona eren 2. sezonun ardından, 3. sezona büyük beklentilerle başlayan dizi, beklentilerimizi boşa çıkarmama konusunda azimli. 1. sezonda tarihi dram havasında biraz yavan başlayan dizi, 2. sezonda izleyicilere yaptığı çeşitli sürprizler ve bol aksiyon ile hareketleniyor ve bu hareketlenmelere 3. sezonda da bilimkurgu unsurları ekleniyor.

The Man in the High Castle’ın en sevdiğim yönlerinden biri sadece 1 karakteri odak noktasına alıp, onun üzerinde odaklanmaması. Dizide birden çok karakterin hikâyesi eşzamanlı olarak ilerliyor. Ön plana çıkan karakterler arasında Juliana Crain, John Smith, Tagomi, Frank Frink ve Takeshi Kido var.

the man in the high castle

Öncelikle John Smith’i inceleyecek olursak, 2. sezonun sonunda dünyayı büyük bir savaşın eşiğinden kurtararak kariyerinin zirvesine oturduğunu görebiliyoruz. Ancak zirvede olmanın bir bedeli var ve Smith bu bedeli fazlasıyla ödeyecektir. 3. sezonun başında ABD’ye geri döndüğünde J. Edgar Hoover’ı şantaj yoluyla kendi yanına çeken Smith, Kuzey Amerika’nın bir numaralı Nazi komutanının ayağını kaydırmayı başarır ve onun yerini alarak, “Reichsmarschall” rütbesiyle en üst mertebeye ulaşır.

Ancak işler bununla bitmiyor. Kariyerinin zirvesine oturan Smith’i zor günler bekliyor. Yeni rütbeyle birlikte yeni bir hayat, yeni bir ev ve yepyeni bir maceraya yelken açan Smith, önüne çıkan engelleri aşmak için büyük uğraş verecektir. Bir taraftan oğlunun kaybıyla depresyona giren eşi Helen ile baş etmek, diğer taraftan da topluma açık düzenlenen törenlerde oğlunun Nazi ideolojisine malzeme yapıldığına tanıklık etmek John için muazzam yıpratıcı bir etki yaratır. Yükseldikçe daha kaygan bir zemine ulaşır gibi hisseder kendini. Yeni Führer olan Himmler tarafından evdeki durumu düzeltmesi yönünde kibarca uyarılar alır.

Psikoloğa giden Helen, oğlu Thomas’ı absürt bir ideolojiye kurban vermiş olmanın azabını bir türlü sindirememektedir. John, psikoloğuna yakınlık geliştiren Helen’e geri kazanmak için çareyi seansları sonlandırmada bulur. Velhasıl yeni hayatına bir türlü alışamayan Helen, sonunda kızları alıp, John’dan habersizce uzaklaşır. Bir taraftan Himmler’in taleplerine cevap vermek durumunda kalan John, evi ve partisi arasında sıkışıp kalmıştır. Yetkilerinin artmasıyla birlikte, ailesine karşı olan sorumluluğunu eskisi kadar yerine getiremez olmuş ve omuzlarına binen bu muazzam yükü artık kaldıramaz hale gelmiştir.

John Smith’in öyküsü ile eşzamanlı olarak Juliana’nın öyküsüne tanıklık ediyoruz. Roman ve filmde ana karakterlerden biri olan Juliana, 3. Sezonda Pasifik devletlerine geri döner ve Joe Blake ile Frank Frink gibi eski dostlarına yeniden kavuşur. Kurguda büyük öneme sahip olan Juliana’nın ana kurgudaki yegâne itici güç olduğu kanaatindeyim. En baştan beri filmlerin gidişatını yönlendiren kişi Juliana’dır. Olayların sonucuna doğrudan etki eden en önemli karakterlerin başında gelmektedir. Yüksek Şatodaki Adam’ın ona söylediği gibi, Juliana tüm filmlerde olduğu gibi her daim iyiliği temsil etmektedir. Onun eylemleri her ne kadar zaman zaman şiddet içerse de iyi bir amaç doğrultusunda gerçekleştirilmektedir. Önceki sezonlarda olduğu gibi ne zaman Juliana’nın başı belaya girse, Tagomi tarafından kurtarıldığını görebilmekteyiz. Bu sezonda da Başmüfettiş Kido’nun eline düşen Juliana’yı kurtaran yine Ticaret Bakanı Tagomi olur. Sonunda yolu Wyatt Price adından bir adamla kesişir. Juliana’yı kararlı ve cesur bulan bu adam, ona kısa sürede hayran olur. Juliana, ana kurguyu sırtlayan, son derece güçlü bir karakterdir.

Juliana’nın Joe Blake ile tekrar buluşması ilginç bir sahneye yol açar. Dizinin en değişken karakteri olan Joe Blake, Nazi olma ile olmama arasında bir ileri bir geri gitmektedir. İnsanların iyi tarafına güvenen Juliana’nın başı, bu davranışı yüzünden beladan bir türlü kurtulamamaktadır. Joe Blake’e karşı halen hisleri olmakla birlikte, ona olan güvenini tamamen yitirmiştir. Sonunda Blake’in diplomat kimliği ile ajanlık yapmak amacıyla Naziler tarafından gönderildiğini öğrenen Juliana, onu hunharca öldürmeyi seçer. Joe Blake’i boğazından keserek öldürdüğü sahne seyircide adeta şok etkisi yaratır.

3. sezonun beğendiğim yönleri sürükleyiciliği ile şaşırtma olasılığının yüksek olmasıdır. İzleyiciler devamlı beklenmedik durumlara ve sürpriz sahnelere maruz kalıyor. Frank’in Kido tarafında “onurlu bir şekilde” infaz edilmesi bunlardan biridir. Bunun evveliyatında Frank’in sahip olduğu Musevi inancının, Nazi ideolojisi ile ikili karşıtlık halinde sunulduğu dikkatimizden kaçmıyor. Tüm bunların dışında diziye tarihi karakterlerin başarılı biçimde dâhil edildiğini gözlemliyoruz. Bunlardan bazıları Ölüm Meleği olarak anılan ve insanlar üzerinde insanlık dışı deneyler gerçekleştirdiği bilinen Doktor Josef Mengele, eski CIA direktörü J. Edgar Hoover ve Hitler’in SS birlikleri lideri Heinrich Himmler.

Hoover ismi, John Smith’in ayağını kaydırmak için uğraş veren sinsi bir karakter olarak çıkıyor karşımıza. Ne hikmettir ki John, kısa ve etkili bir şantaj sonunda Hoover’ı kendi tarafında çekmeye başarır. O artık Smith’in adamlarından biri olur ve Smith’in sözünden çıkmayacak kadar ona sadık kalmaya mecburdur.

Dizinin izleyicilere yaptığı en güzel açılım, 2. sezonda bir ön izleme olarak aktarılan bilimkurgu ögelerinin geliştirilmesi olmuştur. 2. sezonun sonunda Nazilerin paralel evrenden gelen bir zaman yolcusunu ele geçirmiş olduklarını öğreniyoruz. Burada ilk kez karşımıza çıkan Dr. Josef Mengele’nin zaman yolcusu üzerinde deneyler yaptığını ve paralel evrenler arasında seyahat etmenin yolları üzerinde çalışmalar yürüttüğüne tanıklık ederiz. Nazilerin gerçekte de tuhaf ve çağın ötesinde bazı deneyler gerçekleştirdiklerini biliyoruz. Mengele’nin buradaki varlığı tam isabet olmuş diyebiliriz.

Asıl bomba, Nazilerin Mengele liderliğinde Lackawanna, Pennsylvania’da yerin altında paralel evrenler arasında geçiş sağlayan bir mağara bulmaları ile patlar. John Smith ile birlikte mağarayı ziyaret eden Himmler, Mengele’nin deneyine şahit olur. 4 insanı geçitten paralel evrene yollama deneyinde 3 kişi, moleküllere ayrılırken biri karşı tarafa canlı bir şekilde geçmeyi başarır. Bu sonuca sevinç çığlıkları atan Himmler, orduları ile paralel evrenleri işgal etme hayallerine kapılıvermiştir.

Son olarak beni bu sezonda en çok etkileyen karakterlerden biri yeni führer, Heinrich Himmler’dir. Zaman zaman aptalca bir surat ifadesinde sahip olan Himmler, şeytanca bir figür olarak tasvir edilir. Sezon sonundaki “Jahr Null” (Yıl Sıfır) projesi ile başta özgürlük anıtı olmak üzere ABD tarihine ait pek çok önemli anıtı yok eder. Amerika’ya ait simgesel anıtları yok ederek, Amerikan tarihini ve kimliğini ortadan kaldırmayı hedefleyen Himmler, bu amaç doğrultusunda John Smith’i ustaca kullanır. Bu esnada oluşan isyan ve karışıklıklara göz yuman Himmler, tam da bu geceyi 1938 yılında Berlin’de yaşanan ünlü “Kristallnacht”a benzetirken direnişçiler tarafından vurulur. Himmler, verdiği aptalca kararların kurbanı olur.

The Man in the High Castle

Sonuç itibariyle The Man in the High Castle’ın 3. sezonu beklentileri karşılamıştır. Gerçekçi karakter gelişimleri, sürpriz hikâye kurgusu, bolca aksiyon ve bilimkurgu unsurlarının da eklenmesiyle dizi oldukça cazip bir hale gelmiştir. 4. sezon onayını şimdiden alan dizi, karmaşık kurgusu ve usta oyunculuklarıyla izlenmeye değer bir yapım sıfatını korumaktadır.

Hazırlayan: Cenk Tan

Önceki

Yazar: Konuk Yazar

Bu içerik bir konuk yazar tarafından üretilmiştir. Siz de sitemizin konuk yazarlarından biri olabilirsiniz. Yapmanız gereken tek şey, kaleme aldığınız bilimkurgu temalı makale ve öykülerinizi bilimkurgukulubu@gmail.com adresine göndermek. Editör onayından geçen yazılarınız burada yayımlanıp binlerce okurun beğenisine sunulacaktır. Gelin bu arşivi birlikte büyütelim...

İlginizi Çekebilir

bilim ve bilimkurgu teoride mumkun 5 kavram

Teoride Mümkün Olan 5 Bilimkurgu Kavramı

Bu yaygın bilimkurgu temaları, bir gün birer bilimsel gerçeğe dönüşebilir… Bilimkurgu romanları ve filmleri, çoğu …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin