Stargate’in Ölmek Bilmeyen Sistem Lordu: Apophis

Stargate filminde karşılaştığımız Ra‘dan kurtulunca her şeyin sona erdiğini sanmıştık, ama yanılmışız. Filmden birkaç yıl sonra yayın hayatına merhaba diyen Stargate SG-1 dizisi sayesinde, aslında Ra’nın pek çok Goa’uld Sistem Lordu‘ndan sadece biri olduğunu öğrendik. Dizide karşımıza çıkan ilk Sistem Lordu Apophis‘ti ve tam dört sezon boyunca baş kötü karakter olarak varlığını sürdürdü. Ra’nın Daniel Jackson ve Jack O’Neill tarafından öldürülmesinden sonra, Apophis’in Goa’uld hiyerarşisindeki hızlı yükselişi de başlamış oluyordu. Kraliçesi Amonet ile oğlu Klorel için konakçı avına çıkan Apohis’in hedefindeki gezegenlerden biri de Tau’ri, yani Dünya’ydı.

Dünya’ya geçit açar açmaz Stargate Komutanlığı’ndaki askeri personelle çatışmaya giren Apophis ve Jaffaları, pek çok askerin ölümünden ve bir kadın askerin de kaçırılmasından sorumluydu. Dış tehdidin farkına varan yetkililer, başlangıç filminde ziyaret edilen Abydos gezegenine bir operasyon daha düzenlenmesine karar verdi. Apophis, Jack O’Neill önderliğindeki ekibin Abydos’a ulaşmasından kısa süre sonra buraya da bir saldırı düzenledi ve Daniel Jackson’ın eşi Sha’re ile Sha’re’nin erkek kardeşi Skaara’yı kaçırdı. Bu olaylar Stargate Programı’nın yeniden başlatılmasına neden oldu ve Apophis’in ana gezegeni Chulak’a bir çıkartma yapılmasıyla sonuçlandı. Ekibimizin hayatını kurtaran kişi ise, Apophis’in uzun yıllar Baş Jaffalığını yapan Teal’c‘tan başkası değildi.

Apophis ve kraliçesi Amonet

Artık Tau’ri’nin varlığından haberdar olan Apophis, ilerleyen süreçte saldırı ve planlarını sıklaştırdı. Yarattığı ilk büyük tehlike ise, iki ana gemisiyle beraber Dünya’yı fethetmeye kalkışmasıyla ortaya çıktı. İnsanlığın bu saldırıyı teknolojik ve askeri anlamda püskürtmesi mümkün değildi. Bunun bilincinde olan SG-1 ekibi, çareyi Apophis’in ana gemilerine sızmakta buldu. Apophis ve oğlu Klorel, SG-1 müdahalesinden sonra kaçmayı başardı. Ne var ki bu yenilgi, Apophis’in Sistem Lortları arasındaki konumunu sarsmaya yetmişti. Bunu telafi etmek adına Teal’c’ın oğlu Rya’c’ı hedef aldı ve onu bir biyo-silah olarak kullanmaya çalıştı, ancak girişimleri her defasında başarısızlıkla sonuçlandı. Goa’uld Sistem Lortları arasındaki gücü ve saygınlığı giderek azalıyordu.

Goa’uld Sistem Lortlarından Sokar, zayıflığından faydalanarak Apophis’i esir aldı ve tüm askeri gücüne el koydu. Fakat uyanıklığı ve sinsiliğiyle bilinen Apophis bir yolunu bularak kaçmayı başardı. SG-1 tarafından ele geçirildiğinde ağır yaralıydı ve zaten çok geçmeden de öldü. Dirisinin başa bela olduğu yetmezmiş gibi, ölüsü de Sokar ile Dünya arasında gerilime yol açtı. Zira Sokar, Apophis’in cansız bedenini istiyordu. Olası bir saldırıyla karşılaşmak istemeyen Stargate Komutanlığı, Sokar’ın bu talebini kabul etmek zorunda kaldı. Sokar, Goa’uld teknolojisini kullanarak Apophis’i diriltti ve ardından da onu cehennemi andıran zindan gezegeni Ne’tu‘ya gönderdi. Ancak Apophis’in öyle kolay pes etmeye pek niyeti yoktu.

Apophis
Apophis’in 2. yükseliş dönemi

Ne’tu’daki hayatı tam da istediği gibi gidiyordu. Önce Na’onak adında gizemli bir figür kılığına girmeyi, ardından da gezegendeki en yetkili kişi olan Bynarr’ın baş adamlığına yükselmeyi başardı. Kısa süre içinde “Ne’tu Lordu” olarak yeniden güç kazanmaya başladı. Apophis ile SG-1’ın yollarını tekrar kesiştiren şey ise, Samantha Carter‘ın babası Jacob‘ın yakalanarak Ne’tu’ya atılması oldu. SG-1, Selmak adlı bir Tok’ra simbiyotuyla birleşen Jacob’ı kurtarmak için Ne’tu’ya operasyon düzenledi. Apophis bu karmaşa sırasında Bynarr’ı öldürdü ve işine yarayabilecek bilgiler edinme umuduyla halüsinatif bir ilaç kullanarak SG-1 ekibini de sorguya çekti. Ne yapıp edip eski görkemli günlerine dönmeye kararlıydı. Hakeza yaşananlardan sonra bir yolunu bulup Delmak’a kaçmayı başardı. Ancak kendisi adına en önemli gelişme Sokar’ın öldürülmesi oldu. Sokar’ın devasa filosunu ve ordusunu ele geçirerek bir kez daha galaksideki en güçlü Goa’uld haline geldi.

Eski günlerin özlemiyle baş gezegeni Chulak’ı fethetmesi ve başarısız bir ittifak denemesinin ardından Heru-ur’u öldürmesi gecikmedi. Giderek güçleniyor, galaksiye hükmetme hayaline her geçen gün biraz daha yaklaşıyordu. Bunu engellemek isteyen Tok’ra, Apophis’in filosunu yok etmek için bir süpernova tetikledi. Ne var ki patlamadan kurtulan Apophis ile SG-1’ın uzay gemileri, süpernovanın serpintisiyle uzak bir galaksiye savruldu. Burada Apophis’in ana gemisi Çoğalıcılar‘ın saldırısına uğradı. Çoğalıcılar’ın üstesinden gelemeyen Apophis, çareyi SG-1’ın içinde bulunduğu gemiye kaçmakta buldu. Dahası Teal’c’ın beynini yıkayarak onu tekrar kendi safına çekmeyi başardı. Tahmin edilebileceği üzere, Çoğalıcılar’ın bu gemiye sızması da uzun sürmedi. Çoğalıcılar’ın sağladığı enerjiyle gemi tekrar Samanyolu’na doğru yola çıktı. Çoğalıcı tehdidinden haberdar olan SG-1, motorları sabote ederek geminin Delmak gezegenine çarpmasını sağladı. Son anda gemiden kaçmayı başaran SG-1, böylelikle Apophis belasından da kurtulmuş oldu.

Hükümranlık sembolü

Peter Williams‘ın canlandırdığı karakter öylesine akılda kalıcıydı ki Stargate SG-1 hayranı iki astronom olan David J. Tholen ve Roy A. Tucker, 2004’te keşfettikleri bir asteroide onun adını verdi. Dünya’ya çarpma riski yüksek olduğu için Torino skalasında en yukarıda yer alan 99942 Apophis asteroidi, isim babasının hakkını verircesine insanlığı tehdit etmeyi sürdürüyor.

Hazırlayan: Erkam Ali Dönmez

Yazar: Erkam Ali Dönmez

Oyun sever, oyun oynar, oyun çevirir, oyun yapar.

İlginizi Çekebilir

stargate universe

Stargate Universe’ten Cevapsız Kalmış 10 Soru

Stargate külliyatının üçüncü TV dizisi Stargate Universe, seleflerinden farklı olarak bir hayli karanlıktı. Kendilerini Dünya’dan …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin