İlk sezonu Mayıs 2020’de yayımlanan Upload, yarattığı atmosfer ve içerdiği mizahla seyirci nezdinde olumlu etkiler bıraktı. Bunda başat etken elbette Greg Daniels’ın dahice dokunuşlarıydı. Bilimkurgusal öğelerinin zekice işlendiği yapım, toplumsal sorunlara ve kimi tabulara akıllıca eleştiriler getiriyor, bunu da ince espriler ve göndermeler vasıtasıyla yapıyordu. Amazon Prime’ın bu bağlamda en başarılı ve özgün içeriklerinden biri olduğu da rahatlıkla söylenebilir. Hâl böyle olunca, ikinci sezona dair beklentiler de hayli fazlaydı. Peki beklentileri karşılayabildi mi? Bunu cevaplamadan evvel yaşananlara şöyle kısaca bir göz atalım.
İlk bölüm geçen sezon bıraktığı yerden başlıyor. Nora (Andy Allo), uğradığı suikast girişiminin ve Nathan (Robbie Amell)‘ın kalbini kırmasının ardından her şeyden uzaklaşmaya ve Ludd’larla birlikte çalışmaya karar veriyor. Ludd’lar teknoloji karşıtı bir grup ve toplumdan izole biçimde, hiçbir teknolojik araca sahip olmadan, tamamen doğal biçimde yaşamakta. Amaçları ise Lakeview’u yok etmek ve bu doğrultuda savaş yürütmek. Nora’ya da yeni bir hayat inşa etme fırsatı sunuyorlar, fakat kısa sürede niyetlerinin iyi olmadığı ortaya çıkıyor. Bu arada Nathan ise kendisini sisteme yükleyen Ingrid (Allegra Edwards) ile uğraşıyor. Aklı halen Nora’da olsa da, hissettiği minnettarlık ve vefa ile Ingrid’le ilişkilerini düzeltmeye çalışıyor. Ama sır saklayan yalnızca Ludd’lar değil…
Oyuncu kadrosunun karşılıklı etkileşimi oldukça ilgi çekici. Oyuncular karakterleriyle bütünleşiyor ve bu durum yeni sezonun da öne çıkmasını sağlıyor. Ingrid’in duygusal geçişlerine ve şımarıklıklarına maruz kalan Nathan’ın dizinin başından beri geçirdiği değişim görülmeye değer. Nora’ya aşık olan, buluşundan ötürü öldürülen ve daima başkalarının tesiriyle seçimler yapmak zorunda kalan Nathan’ın maruz kaldığı şeylerden uzaklaşma çabasını izliyoruz. Aynı zamanda Nora’nın da duygularını keşfedişini ve kendini bulma hikâyesine yoğunlaşıyoruz. İki özgürlük arayışının keşişmesi ise üçüncü sezonun hazırlığını yapmış, kapitalizm karşıtı bir savaşın ateşini yakmış oluyor.
Diğer yandan Aleesha (Zainab Johnson)’nın işinde yükselmek için kendinden fedakarlıkta bulunması üzerinden anlatılan hikâye de dizinin en belirgin kapitalizm eleştirilerinden biri. Ayrıca yine Aleesha’nın Luke (Kevin Bigley) ile uyumu yer yer çekime dönüşen olumlu bir izlenim bırakıyor. Bir de Yapay Zekâ Adam (Owen Daniels) ile ilgili başlayan ve onun da kendi hikâyesini açan bir bölüm var ki evlere şenlik. Yapay zekânın asıl kimliğinin ortaya çıkışı, bunun olaylara etkisi ve devamında Ingrid’in de Nathan’dan bebek istemesi; bunun da yine aynı aktör üzerinden anlatılması oldukça eğlenceli sahneler meydana getiriyor. Özetle, her oyuncu yapıma ayrı bir değer katıyor.
İlk başta sorduğumuz soruya dönecek olursak; yanıt hem evet hem hayır. Zira yeni sezonda hikâyeye hizmet edecek fırsatların cömertçe harcandığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunların ilki Nathan’ın öldürülmesi gizeminin aslında hikâyeye katkıdan çok zarar veriyor olması. Evet, dizinin sıkça değindiğimiz üzere antikapitalist eleştiriler çerçevesinde konumlanan bir yapısı var, bu tamam. Ancak izleyiciyi çeken sahiden bu mu? Zira anlatının temelinde ölümden sonrası için tasarlanan dijital bir dünyada yaşanabilecekler duruyor ve izleyicinin asıl dikkati çeken de bu tema. Fakat Nathan’ın ölümü konusu deşildikçe mevzu polisiyeye dönüşüyor, işler de biraz değişiyor.Üstelik anlatıyı genişletecek yan hikâyeler de dağınık kalınca geride neye değinmek istediği belirsizleşen karmaşık bir olay örgüsü kalıyor.
Bununla birlikte zekice espriler ve göndermeler tüm inceliğiyle güldürmeye devam ediyor. Karakterlerin arka planı yine akıllıca akışa yediriliyor ve gelişimleri vermek istenilen mesajı öne çıkaracak şekilde başarıyla kullanılıyor. Ancak, bütünüyle ele alındığındaysa ilk sezonun gerisinde kaldığı görülüyor.