eli wallace - stargate sgu universe

Gamer’lıktan Kâşifliğe: Eli Wallace

Yıldız Geçidi’ni kullanarak kadim yıldız gemisi Destiny‘ye sıçrayan Icarus Üssü’ndeki bilim insanları ve askeri personel arasında bir kişi diğerlerinden daha fazla göze çarpıyordu: Eli Wallace. Wallace ne bilim insanıydı ne de asker. Clerks (1994) filminden alıntı yapacak olursak, “O gün orada bile olmaması gerekiyordu.” Eli, karakter tanıtımlarında “tam bir tembel, mutlak dâhi, sosyal açıdan dışlanmış biri” olarak nitelendiriliyordu. Eli’ın “güvenden yoksun olduğu, çünkü Matt Damon’ın ‘Good Will Hunting’deki karakteri gibi gerçek zekâsının hiçbir zaman tümüyle fark edilmediği” de belirtiliyordu. İlginçtir ki Eli, bir bölümde bu filme doğrudan atıf bile yapıyordu. Kısacası o, tam anlamıyla bir “geek“ti.

En başından itibaren Eli, dış kapının mandalı olarak sunuldu. Silahlı kuvvetlerden değildi, Yıldız Geçidi programındaki bilim insanlarından ya da Uluslararası Gözetim Danışmanlığı’ndaki (IOA) protokolden biri de. Eli, bir video oyunundaki bulmacayı çözen kişiydi sadece. Aslında çok oyunculu bir sosyal deney olan “Prometheus” adlı video oyununda, oyuncular milyarlarca küçük küpten oluşan dev bir küp ile etkileşime giriyordu. Amaç merkeze ulaşmak ve vaat edilen “insanın hayatını değiştirecek” ödülü keşfetmekti. Ancak oyundaki bulmacayı çözen Eli için bu ödül, Albay Jack O’Neill (Richard Dean Anderson) ve Dr. Nicholas Rush (Robert Carlyle) tarafından yapılan bir ziyaret, bir dizi gizlilik anlaşması ve uzay gemilerine tek yönlü bir gezi oldu.

stargate-universe-1

Destiny’nin kadrolu bilgisayar kurdu Eli, olağanüstü ama sıradan bir insandı. Olağan hayatından koparılmış, Stargate dünyasına fırlatılmış gibiydi. Icarus Üssü’ne yaptığı yolculuk sırasında Eli’a, Dr. Daniel Jackson (Michael Shanks) tarafından sunulan bir dizi video aracılığı ile solucan deliği seyahati, Go’auld Sistem Lortları ve Stargate ağı hakkında hızlandırılmış bir kurs verildi. Dr. Rush’ın “Dünyadan birkaç milyar ışık yılı uzaklıkta” olduğunu tahmin ettiği Destiny’ye vardıklarında, Eli’ın evinden uzakta olma hissi ve huzursuzluğu daha da arttı. OZ Büyücüsü’nden (1939) alıntı yapacak olursak, “Artık Kansas’ta değillerdi.” Hatta bu durumda, Samanyolu’nda bile…

Stargate Universe’ün anakarakterleri Albay Everett Young ve Dr Nicholas Rush olsa da, biz olayları Eli’ın gözünden takip ediyorduk. Eli, Stargate’ten ilk geçişinde merak ve huşu dolu hâli ile izleyicinin duygularına da aracılık yapıyordu. Ayrıca izleyicilerin aklındaki soruları dillendirmesi, karakterlerin zaten bildiği şeyleri beceriksizce tekrarladığı acemi sahnelerden kaçınılmasını ve seriye aşina olmayanlara yeterli bilginin verilmesini sağlıyordu. Eli’ın konuya yabancılığı olaylara dışarıdan bakmasına da olanak tanıyordu. Çünkü Yıldız Geçitleriyle ilgili deneyim eksikliği, varsayımlardan ve önyargılardan arınmış olduğu anlamına geliyordu. Zaten daha ilk bölümde, Destiny’ye erişimin kilidini açmak için ellerindeki dokuz sembollü dizinin bir adresten ziyade bir parola olduğu sonucuna varan da Eli’dı. Zira daha önceki Stargate serilerinde, sembol dizilerinin her biri farklı gezegenlerdeki Yıldız Geçitleri için birer koordinattı.

Daha da önemlisi Eli, Dr. Rush ve Albay Young arasındaki dengeydi. Dışarıdan biri olarak Eli, herhangi bir gruba bağlılıktan uzaktı. Bu nedenle onun masumiyeti, herkesle arkadaş olmasına ve tüm ekip tarafından güvenilir bulunmasına yol açıyordu. Gemideki iç ayaklanma sırasında sivil otorite (IOA), yıldız gemisinin komutasını Albay Young’dan almaya çalışırken buna en fazla şaşıran kişi de kendisiydi. Belki de Eli’ın en beklenmedik dostluğu Başçavuş Ronald Greer (Jamil Walker Smith) ile oldu. Greer, Eli için koruyucu bir ağabey rolü üstlendi. Hatta bir bölümde Dr. Rush’ın yerine Eli’ın tarafını tuttu. Grubun en yeni üyesi olarak Eli bağımsızdı ve bu nedenle Greer’in en çok güvendiği taraftı. İlerleyen süreçte Greer, Eli’ye kendini nasıl savunacağını bile öğretti.

Eli Wallace’ı canlandıran aktör David Blue, hâlihazırda bir bilimkurgu (özellikle de Stargate) hayranıydı. Stargate Universe başlamadan çok önce Stargate SG-1 ve Stargate: Atlantis‘in her bölümünü izlemişti. Yazar ve yapımcılardan Brad Wright, 2009 San Diego Comic-Con’da izleyicilere nükteli bir şekilde şöyle demişti: “Bu dizide David sadece oyunculuk değil, aynı zamanda teknik danışmanlık da üstleniyor.” Gerçekten de Eli, hayran kimliğini gururla sergiliyor, sıklıkla paylaştığı bilimkurgu referansları etrafındakilerce anlaşılmadığında umutsuzluğa kapılıyordu. Bu durum sadece karakterin doğasını desteklemekle kalmıyor, aynı zamanda sahnelere mizahi bir hava katıyor, karakterlerin kendilerini sıklıkla içinde buldukları ciddi durumu dengeliyor ve izleyiciye referans noktaları şeklinde bilgi sağlıyordu.

Ne yazık ki Stargate: Universe, pek iyi olmayan fiziki görünüş ve cinsel/romantik deneyimsizlik gibi bilgisayar kurtları ile ilişkilendirilen bazı olumsuz klişeler de içeriyordu. David Blue, bir önceki rolü olan Ugly Betty‘deki Cliff St. Paul için kilo almıştı ve Universe bölümleri ilerledikçe – sınırlı kaynakların olduğu durumlarda beklenildiği gibi- kilo vermesi hedeflenmişti. Eli’ın Chloe Armstrong (Elyse Levesque) ile olan ilişkisi başlangıçta oldukça karmaşıktı, çünkü beslediği romantik hisler karşılıksızdı. Chloe, Teğmen Matthew Scott (Brian J. Smith) ile zaten romantik bir ilişki içinde olmasına rağmen Eli’ı öptüğünde, bu durum daha da karmaşık bir hâl aldı.

Ancak Eli, birçok kişiden daha olgun davrandı. Chloe ile sadece platonik bir arkadaşlığı olacağını kabullenip yoluna devam etti. Bunu yaparak Chloe ile gerçekten özel bir arkadaşlık ilişkisine sahip olduğunu kanıtladı. Kısa süre sonra bu dostluk, Chloe’nin sivil otoriteden Eli’ın ise Albay Young’dan yana olmasıyla sınandı. İlginçtir ki Chloe’yi ilk affeden Teğmen Scott değil, Eli oldu.

Birçok yönden Eli, Dr. Rush’ın aynadaki yansıması gibiydi. Entelektüel açıdan onun dengi olsa da, bazı özellikleri bakımından taban tabana zıtlık sergiliyorlardı. Rush, Kadimler’in teknolojisi üzerinde yıllarca çalışmış bir uzmandı, Eli ise karmaşık bulmacaları çözme konusunda doğuştan gelen yeteneğe sahip genç bir dâhiydi. Hikâye ilerledikçe Eli, Rush’ın birlikte çalışmaya gönüllü olduğu az sayıda kişiden biri haline geldi. Zekâlarının doğasındaki farklılık, problem çözme yaklaşımlarında da kendini gösteriyordu. Rush’ın gayreti ve kararlılığı, soğukkanlı ve hedefe odaklı bir yapıyı gözler önüne seriyordu. Süreçte olup bitenlere pek aldırmadan uzun vadeli hedeflerine odaklanıyordu. Buna karşılık Eli ise sezgisel ve meraklıydı, ama aynı zamanda tembeldi ve dikkati kolayca dağılıyordu.

Eli’ın Prometheus oyununa gömülü bulmacayı çözebilmesinin nedenlerinden biri de, bir aydan fazla bir süre boyunca merakını cezbedecek şekilde çerçevelenmiş olmasıydı. Bulmaca akademik bir meydan okuma olarak yapılandırılmış olsaydı, muhtemelen Eli çabucak sıkılır ve ilgisini kaybederdi. Eli’ın MIT (Massachusetts Teknoloji Enstitüsü)‘yi tamamlamadan bıraktığına birkaç kere değinilmişti. Ancak daha sonra okulu zorlandığı için değil, kendisini yeterince zorlamadığı için bıraktığını öğrenmiştik. Gerçekten de sıradan şeylerle uğraşırken çabucak sıkılmak, tıpkı Eli gibi istisnai IQ’ya sahip kişilerin sıklıkla karşılaştıkları bir problemdir. Eli’nin doğuştan gelen zekâsı ve merakı, onu doğal bir mucit yapıyordu. Örneğin Kino olarak adlandırdığı kumandalı kameraları ilk keşfeden kendisiydi.

Karakterle ilgili isim seçimi de oldukça ilgi çekicidir. Eli, ‘yüksek‘ veya ‘yükseliş‘ anlamına gelen İbranice bir kelimedir. Destiny gemisini ve yıldız geçitlerini inşa eden Kadimler’in yükselmiş (saf enerjiden müteşekkil bir varlık formuna erişme) varlıklar oldukları düşünüldüğünde, seçilen isim daha da anlam kazanmaktadır. Eli, aynı zamanda “Tanrım” demektir. İncil’e göre Hz. İsa çarmıhtayken şöyle haykırır: “Eli, Eli, Lama Sabachthani?” (Mezmur 22). Mealen: “Tanrım, Tanrım, beni neden terk ettin?”. Stargate Universe’ün ilk bölümünde buna atıfta da bulunulur. Lucian İttifakı’nın Icarus Üssü’ne saldırısı sırasında, dokuzuncu sembolün kilidini açmaya çalışırken Dr. Rush şöyle bağırır: “Eli, Eli! Yardımına ihtiyacım var.”

Eli, metaforik olarak ikinci sezon finalinde Destiny ekibinin kurtarıcısı olmuştu. Diğerlerinin çalışan uyku kapsülerini kullanmasına izin vererek kendini bir şekilde feda etti. Kalan bozuk uyku kapsülünü onarabileceğine dair bir umudu vardı, ama bunu başarılabileceğinin garantisi yoktu. Stargate Universe ikinci sezondan sonra iptal edilmiş olsa da, dizinin hikâyesi Eli’ın bozuk uyku kapsülünü tamir etme girişimlerine de değinen altı bölümlük Stargate Universe çizgi romanı Back to Destiny‘de devam etti.

Stargate’in pek çok hayranı gibi, Eli da amansız bir bilimkurgu kurduydu. Bu tuhaf çocuğun bir anlamda hayalleri gerçek olmuş, kendisini hayranlık duyduğu evrenin içinde bulmuştu. Stargate yazarlarının da teyit ettiği gibi, Eli hepimizin aklından geçen soruları seslendiren, Yıldız Geçitleri ve uzayın enginliği karşısındaki huşumuzu paylaşan ve neredeyse bizden biriydi. İlk sezon boyunca özgüveni gittikçe yükseldi. Sınırlarını fark edip onları aşmaya çabaladı. Karakteri gitgide Destiny’ye adım atan o tuhaf çocuktan daha fazlası olma yolunda gelişti. Bu hâliyle artık hem kendimizden görüp ilişki kurabileceğimiz hem de o olmayı arzu edebileceğimiz biri hâline geldi.

“Uzun zamandır Rush’ın gölgesinde kalmaktan, hevesli genç çırak rolünü oynamaktan, emirlerini uygulamaktan memnundum. Ama artık söylemekten korkmuyorum: Ondan daha zekiyim ve bunu üçümüz de biliyoruz.”

Kaynak

Yazar: Almıla İkra Akgül

Ay heyecanlandım, bilemedim şimdi!

İlginizi Çekebilir

The Acolyte

Devasa Bir Hayal Kırıklığı: The Acolyte

The Acolyte, ilk kez duyurulduğunda Star Wars evrenine cüretkar ve yenilikçi bir vizyon kazandırma hedefinin …

Bir Cevap Yazın

Bilimkurgu Kulübü sitesinden daha fazla şey keşfedin

Okumaya devam etmek ve tüm arşive erişim kazanmak için hemen abone olun.

Okumaya Devam Edin